Bilinç Materyalizmi Boşa Çıkarabilir Mi? – David Chalmers

Bilinç Materyalizmi Boşa Çıkarabilir Mi? – David Chalmers

Ağustos 4, 2022 0 Yazar: felsefelog

Editör Notu: Bu metnin çevirisi Closer to Truth kanalının ”David Chalmers – Does Consciousness Defeat Materialism?” adlı videosundan alınmıştır. Telif şartlarından ötürü videoyu çevrilmiş şekilde youtube kanalımızda paylaşamıyoruz. Bu ve benzeri çevirilerde bize yardımcı olmak isterseniz iletişim bilgilerimizden bizlere ulaşabilirsiniz.


Robert: Dave, eğer psikolojiye yönelik bir dileğim olsaydı, materyalizmin doğru olmamasını dilerdim. Ben bir beyin bilimciyim, birçok arkadaşım da bilim insanı, bu bağlamda içimde muhtemelen materyalizmin gerçek olmadığı yönünde bir his var, bilirsin. Bilinç sahneye giriyor ve dinamikleri değiştiriyor sanki. Bilinci anlamanın farklı yolları nedir?


David: Ben de bir bilim adamıyım ve benim tavrım materyalizmin doğru olması gerektiği yönündeydi. Sadece materyalizmin bilinçle uzlaşmasıyla ilgili küçük bir sorun vardı. Ancak zamanla bunun giderek daha büyük bir sorun teşkil ettiğini, hatta belki de bilinçle materyalizmi uzlaştırmanın imkânsız olduğunu düşünmeye başladım. Bu konuda benimsenebilecek temel görüşler arasında, bilinç dâhil her şeyin nihayetinde fiziksel olduğunu savunan materyalizm var. Bir diğer görüş olan düalizm, temelde farklı iki tür şey olduğu tezini savunur: madde ve bilinç. Grubun son üyesi idealizm ise, dünyadaki her şeyin bilinç olduğunu ve maddenin sadece bunun bir türevi olduğunu öner sürer.


Robert: Pekâlâ, hadi bu kategorilerin her birini tek tek ele alalım ve onları filozofların derinden inceledikleri yere kadar inceleyelim. Çoğu insan bunun ya bilinç ya da tanrı olduğunu düşünür, yani sanki mesele buymuş gibi. Ama burada bazı ince farklılıklar var. Materyalizmle başlayalım. Materyalizmin de dâhil olduğu üç alt bölümden bahsettiniz. Bunlar nelerdir?


David: Materyalizmin bilinçle ilgili temel sorunu, dünyadaki/beyindeki fiziksel süreçler hakkında her şeyi bilebiliyorken bilinç hakkında hiçbir şey bilmiyor oluşunuzdur. Birisi, örneğin renk işlemeyle ilgili beyindeki her bir nöronu bilebilir; ancak bu ona kırmızı rengi görme deneyimini izah edemez. O halde, bir materyalist bu konuda nasıl bir tutum takınacak? İlk bakışta, sadece maddeyi temel alan hikâyede bir şey ihmal ediliyor gibi duruyor. Bu bağlamda takınabileceğim üç farklı tutum var. Bunlardan ilki, benim A tipi olarak adlandırdığım tutum. Bu tutum katı bir bakış açısına sahip olup; bilinci tamamen reddeder. Bu tutuma göre açıklanması gereken hiçbir şey yok, bilinç diye bir olgu yok ortada. Beyin hakkında söylenebilecek her şey açıklanıyor zaten, ötesi yok.


Robert: Bunu dışlayıcı materyalizm olarak adlandırıyorsun çünkü bilinci dışarıda bırakıyorsun.


David: Evet, bu yaklaşım basitçe beyinde ne olduğu hakkından açıklanması gereken başka bir şey olmadığını söylüyor, ‘‘Bilinç kimin umurunda?’’ tavrını takınarak.


Robert: Uzun süre devam eden belli bir davranış ekolü vardı, bir anlamda bilinci görmezden gelen. Birçok tanınmış filozof bilinçli olduğumuzu sandığımız ama aslında bilinçli olmadığımız, bunun aslında bir yanılsama olduğu görüşünü benimsemişti.


David: Bazı insanlar, bilirsiniz, davranış bilimcileri bilinci görmezden gelirler. Evet, bu benim sorunum değil derler. Ama daha zor olan bilinci inkâr etmek ve aslında böyle bir şey olmadığını, bunun bir yanılsama olduğunu söylemektir. Bu görüşü şahsen olanaksız buluyorum çünkü bilinci varoluşumuzun temel bir parçası olarak görüyorum.


Robert: Pekâlâ, tamam bu birinci tutum, A tipi materyalizm. Peki ya ikincisi?


David: B Tipi materyalizm sanırım şöyle diyor: Tamam, bir bilinç olgusu var ve beyin bilgisi ile bilinç bilgisi arasında bir boşluk var, hatta belki de çok temel bir boşluk. Ama bu sadece kavramsal bir boşluktur, düşünce düzeyi bilgisinde bir boşluk. Bu nedenle beyin bilgisi asla bilinç bilgisi üretmeyecektir. Ama doğada bilinç ve beyin bir ve aynı şeydir derler, bu yüzden varoluş düzeyinde bu ikisi arasında bir boşluk yok. Bu şeyi öğrenmemizin sadece iki yolu var: Beyine dışardan bakıyorsun ve bir beyin gibi görüyorsun ama içeriden bakınca bu sana bilinç gibi görünüyor. Fakat doğası gereği bunlar tek bir şey. Bahsettiğim bu görüş birçok açıdan çok çekici, bence geçerli olamayacak bir görüş ama yine de çok çekici.


Robert: Yani bilgide bir boşluk var ama prensip olarak özde, varlıkta veya biz buna ontolojide diyoruz, bunda bir boşluk yok. Yani gerçek bir fark yok ama bir çeşit bilgi farkı var.


David: Bu görüşe göre iki temel kavram türü var. Fiziksel süreçlere dışarıdan baktığımızda fiziksel kavramlar var ve bu süreçlere içeriden baktığımızda zihinsel kavramlar var. Bunlar iki farklı düşünme biçimidir, ancak bu görüşe göre bunlar, tek bir gerçekliğin altında yatan iki farklı düşünme biçimidir. Fiziksel süreçler ve bilinç bir ve aynı şeydir.


Robert: Tamam, yine de bu hala materyalist bir görüş çünkü bu görüşe göre bilinç yok, yani öyle görünse bile aslında fiziksel süreçlerden bağımsız bir şey değil.


David: Aynen öyle. Yani dünyada tek bir olgu var ve ona iki şekilde ulaşmanın iki yolu mevcut.


Robert: Peki, materyalizmin üçüncü yaklaşımına gelecek olursak…


David: Başka bir görüş ise şöyle: Tamam şu anki teorilerimizde fiziksel süreçler ile bilinç arasında bir boşluk olduğu doğru, henüz fiziksel süreçleri hakkında düşünmek bize bilinç hakkında bir ipucu vermiyor. Fakat bu zamanla kapatılabilecek bir boşluk olabilir. Şu anda beyin süreçleri ile bilinç arasındaki bağlantıyı anlayacak kadar akıllı değiliz. Yeterince bilim ve belki de ideal seviyede felsefe yaparsak, fiziksel hikâyeden yola çıkarak bilincin tüm hikâyesini ortaya koyabiliriz. Belki de Laplace’ın şeytanı beyin ve nöronların etkileşimleri hakkında her şeyi öğrendiğinde, bilinç deneyimi hakkında bilinmesi gereken her şeyi anlayabilir. Sadece henüz o seviyede değiliz.


Robert: Öyle düşünüyorum ki bu, muhtemelen çoğu sinirbilimcinin görüşü olurdu. Yeterince zamanımız olur da belirli bir ilerleme kat edebilirsek, nihayetinde bilincin sinirsel bağıntılarından bilincin sinirsel nedenlerine geçiş yapabiliriz. Şuan temel bir fark var gibi gözüküyor ama bunları aşacağımız noktaya doğru ilerleyebiliriz.


David: Sanırım bu, muhtemelen sokaktaki ortalama her agnostiğin bu soru hakkındaki görüşü. Bilirsin işte, henüz bilinci çözemedik, sinirbilim henüz bunu yapamıyor ama bir gün ona erişmiş olacağız. Şimdi benim görüşüme göre ise bu noktada prensipte bir boşluk var. Çünkü sinirbilim bize beynin yapısını ve yaptığımız şeylerin dinamiklerini açıklıyor ama bize vereceği tek şey bu. Gittikçe daha fazla yapı, daha fazla dinamik, daha fazla davranış ortaya koysa da prensipte her zaman bir boşluk kalacak. Ama bu görüş, agnostik görüş, en nihayetinde bu boşluğu doldurmanın bir yolunu bulacağımızı söylüyor.


Robert: Aldığınız yaklaşımın doğrusal olduğu yönünde bir itiraz olabilir. Belki de bazı doğrusal olmayan dinamikler mevcut. Buna en iyi örnek bir atom bombası, örneğin elinizde 1,9 kilogram Uranium-235 olsun. Sonuçta radyoaktif bir madde, ona dokunmamanız ya da yaklaşmamanız gerekir. Aslında hareketsizdir ama ona bir ons daha eklersiniz bir atom bombanız olur. Yani bir noktada o maddenin kritik bir kütlesine sahipsiniz. Başka hiçbir fark yok, bilinç yok, fiziksel olmayan şeyler yok ama çok farklı bir deneyim mevcut.


David: Bilincin anahtarının kaos teorisi gibi doğrusal olmayan dinamiklerde yattığını düşünmek, bence çok cezbedici ve baştan çıkarıcı bir bakış. Bilirsin, bir kasırganın hareketinin basit hava akışı ilkelerinden ortaya çıktığını kim düşünürdü? Ancak, kasırga ve su dalgası gibi diğer tüm durumlarda gördüğünüz şey, basit dinamiklerden ortaya çıkan karmaşık dinamikler, basit yapılardan ortaya çıkan karmaşık yapılar, yeni ve şaşırtıcı yapılar. Diğer yandan söz konusu bilinç olunca, temelde yeni bir şey karşımıza çıkıyor. Sadece daha karmaşık yapılar değil, sadece daha karmaşık dinamikler ve işlevler değil, tamamen yeni bir şey: öznel deneyim. Bu, prensipte sadece yapılarla ve onların işlevleriyle açıklamayacak türden bir şey bence. Bu yüzden burada prensip olarak bir fark olduğu kaanatindeyim.


Robert: Öznel deneyim, atom bombası örneğine göre farklı türde yeni bir şey mi?


David: Farklı tür, daha kökten yeni bir şey, yani tür olarak çok farklı. Bilincin etrafındaki tüm davranışları, tüm yapıyı, tüm işlevi, yaptığım şeyleri, söylediğim şeyleri, insan beyninin inanılmaz dinamiklerini açıklayabilirsiniz. Ancak bunlara neden zihnin ve dünyanın birinci şahıs öznel deneyiminin eşlik ettiği sorusu hala cevaplanmamış kalacaktır.


Robert: Tamam, beni etkiledin çünkü üç çeşit materyalizmden bahsettin ama üçünü de reddettin. Bu yüzden geriye ne kaldığını görmek istiyorum, birkaç çeşit düalizm fikri vs… Devam et lütfen.


David: Materyalizmi bir kez reddettiğinizde, bence temelde yapmanız gereken şey, belki de uzay, zaman ve kütle gibi fiziksel kategorilerin yanı sıra bilinci de temel bir kategori olarak kabul etmek. İşte tam bu noktada karşımıza çıkan temel soru şudur: Peki bilinci nereye konumlandıracağız? Uzay, zaman kütle gibi harika kapalı fiziksel sistemlere sahibiz, hepsi kusursuz bir şekilde birbiriyle uyum içerisinde gibi görünüyor. Bu noktada bilincin konumu ne? Bilincin nerede konumlandırılabileceği konusunda üç farklı görüşümüz olduğunu düşünüyorum. İlk görüş, bilincin tamamen fiziksel süreçlerin dışında kaldığını ve fiziksel süreçleri etkilemediğini savunur. Yani beyin ve fiziksel süreçler bilincin sebebidir ama bilinç beyni etkilemez. Bilinç sistemin dışındadır, bazıları buna epifenomen der. Bu görüş, fiziği kendi başına tamamen kapalı, tutarlı ve otonom kılar. Bilinç ayrı bir şey olarak var olur, fiziksel olandan etkilenebilir; ama onda bir değişikliğe sebep olmaz.


Robert: Yani bir anlamda bu nedensellik tek yönlü diyebilir miyiz?


David: Aynen öyle, fizikten bilince giden yol tek yönlü. Bu, fiziğin tek başına iyi işleyebildiği anlamına gelir, ancak garip bir şekilde bilinç acizdir bu görüşe göre. Bilincimde düşündüğüm, hissettiğim ve benzeri şeylerin hiçbir zaman davranışlarım üzerinde doğrudan bir etkisi yok.


Robert: Yani bilinç gerçek ama bilincimizde var olan şeyin yaptıklarımızın üzerinde bir etkisi olduğu düşüncesi bir yanılsama, öyle mi?


David: Kesinlikle ve birçok insan bilincin hiçbir fark yaratmadığı fikrini kolay kolay sindiremiyor. Çünkü bir şeyler düşündüğümüz ve hissettiğimiz bize her zaman kesin gibi görünür. Bilirsin işte, ateşin canımı yakar ve ben bilinçli olarak elimi alevden çekerim.


Robert: Ama ateş canını yakmasaydı ve farkındalığın olmasaydın, yine de elini çekerdin çünkü bunların hepsi fiziksel süreçler tarafından belirleniyor. Ama bu, fiziksel dünyanın kapalı sistemini koruyor, yani yeni bir şey tarafından yapay bir müdahaleden, değil mi?


David: Evet, doğru. Fiziğin deyim yerindeyse kendi alanının efendisi olduğunu söyleyebilmek için bilinci bu döngünün dışında bırakıyoruz.


Robert: Pekâlâ, diğer alternatif nedir?


David: Tamam, düalizmin bir başka radikal biçimi, bilincin fiziksel dünyadan ayrı olarak var olduğu ve temel olduğu, ancak fiziksel dünya üzerinde nedensel bir etkisi olduğunu savunan görüş. Yani fizik bilinci bir şekilde etkiler ama burada iki yönlü bir etkileşim var, yani bilinç de aynı şekilde fiziksel süreçleri etkiler. Örneğin parçacıkların hareketini düşünün, eğer bilinç onları etkilemeseydi hareket etmeyeceklerdi.


Robert: Fizikçileri ve sinirbilimcileri çıldırtan bir görüş bu çünkü sen şimdi fiziksel dünyanın bazı temel ilkelerini ihlal etmiş oluyorsun. Yani bu görüşe göre fizik artık kapalı bir sistem değil; enerjinin ve maddenin korunumuna sahip değilsin; fiziğin tüm temel yasalarını bozmuş durumdasın. Bunu seni memnun ediyor mu?


David: Bu çok daha radikal bir görüş. O yüzden bu yolu kolay kolay tercih etmememiz gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda çok ihtiyatlı olmalıyız çünkü bilim adamlarının bize öğrettiği, fiziğin de beynin de kapalı bir sistem olduğu. Ancak burada takip etmeye değer olabileceğini düşündüğüm bir yol var, açık bir boşluk diyebiliriz. Bilincin de bir miktar etki sahibi olabileceği açık bir kapı diyebiliriz, ve bu açık kapı kuantum mekaniğiyle ilgili. Kuantum mekaniğinde, çoğu zaman denklemimizin bu güzel parçalanmasına göre gelişen dalga fonksiyonuna sahibiz ama arada sırada garip bir şey oluyor ve bu fonksiyon çöküyor. Dalga fonksiyonu neden çöküyor? Kuantum mekaniği bu sorunun cevabını vermez, sadece bir ölçüm gerçekleştiğinde fonksiyonun çökeceğini söyler. Peki ölçüm nedir? Kuantum mekaniğinin en büyük sorularından biri bu ama cevabını kimse bilmiyor.
İlk bakışta ölçüm gibi görünen şey bilinçli bir gözlemci tarafından yapılan bir ölçümdür. Yani, şöyle düşünebilirsiniz, burada mesele şu: Eğer bilincin fizik üzerinde bir etki yaratmasını bekliyorsak, fizik bu anlamda daha mükemmel bir şekilde tasarlanamazdı gibi duruyor. Şayet fiziğin denklemlerine bakarsanız, bilincin dalga fonksiyonunu çökertmede bir etkisi olduğunu düşünmek için tam burada mükemmel bir açık kapı görebilirsiniz.


Robert: Şimdi birçok kuantum fizikçisi, bu söylediğin şeyi bilincin derin bir anlayışı değil, basit bir görüşü olarak reddedecek ve kuantum fiziği ile amatörce bir uğraş olarak adlandıracaktır. Velhasıl bununla ilgili de pek çok problem var gibi gözüküyor ama yine de burada iki yönlü etkileşime sahip gerçek bir bilinç kavramından bahsedebiliriz.


Çevirmen: Sefa Keleş


Kaynak: David Chalmers – Does Consciousness Defeat Materialism? , https://youtu.be/PI-cESvGlKc , Erişim Tarihi: 04.08.2022