Evrim, İslam ve Bilim – Onur Kenan Aydoğdu
Günümüz müslümanlarının evrim hakkında bilgisi olmasa bile mutlaka evrime dair bir fikri vardır. Bu konu üzerinde araştırmamış özellikle ülkemizdeki müslümanlar evrimi ateizm propagandası olarak görmekte , evrimin İslam ile çeliştiğini düşünüp ”ya müslüman olursun ya da evrimci” tutumunu takınarak evrimi kabul eden müslümanları tekfir etmektedir. Evrimi kabul eden müslümanlara kafir gözüyle bakan bu insanların hemen hemen hepsi evrim de dahil olmak üzere tüm bilimden bihaber hatta bilime düşmanlık bile beslemektedir. Allah , Kur’an-ı Kerim’de insanlığı defalarca evren üzerine düşünmeye, yaratılışı incelemeye yönlendirirken bu tarz din(i)darlar inandıkları kitaptan bihaber olarak evrenden gelen bilgilere din adına muhalif olmaktadırlar. Halbuki bilim Allah’ın yarattığı evreni inceleme sanatıdır ve bizler bilim yaparak Allah’ın nasıl yarattığını daha iyi kavramış oluruz. Evreni yaratan ve kitabı gönderen Allah olduğu için aralarında bir çelişki olması mümkün değildir. Evrendeki her şey de tıpkı Kur’an ayeti gibi bir ayettir ve evrenden gelen bilgilere din adına muhalif olmak Allah’a, dine muhalif olmaktan başka bir şey değildir.
Büyük Selçuklu Devleti zamanında yaşamış ”Hüccetü’l-İslam” unvanına sahip İranlı İslam âlimi, mutasavvıfı ve müderrisi Ebû Hâmid el-Gazzâlî bilimsel bulgulara din adına muhalif olmanın zararlarını şu cümlelerle dile getirmektedir;
”(…)İkinci kısma gelince; bu konuda onların mezhepleri (görüşleri) dinî esaslarla katiyen çatışmaz ve bu konuda onlarla tartışmak, peygamberlerin ve Resûllerin-Allah’ın selât ve selâmı onlann üzerine olsun- tasdik edilmesi için zorunlu olan husûslar değildir.. Şu sözleri gibi: Ay tutulması; yeryüzünün, güneş ile ay arasına girmesiyle ayın ışığının yok olmasından ibârettir. Çünkü o, ışığını güneşten alır. Yeryüzü kürre biçimindedir. Gök, onu her yandan çevreleyin kuşatır. Ay, dünyanın gölgesine düşünce güneşin ışığı ondan kesilir. Ve şu sözleri gibi: Güneş tutulmasının anlamı; ayın cirminin bakanla güneş arasına girmesinden ibarettir. Bu, her ikisinin bir dakika içerisinde aynı noktada birleşmelerinden dolayıdır.
Biz bu san’atın iptaline de girişmiyeceğiz, çünkü maksadımızla ilgisi yoktur. Bu konuları iptal etmek için tartışmaya girmenin dinî (vecîbe olduğunu) zanneden kimse, dîne karşı suç işlemiş ve dinin durumunu zayıflatmış olur. Zira bu hususlar hesâbî ve geometrik burhanlara dayanmaktadır ve o konuda şüphe yoktur. Bu konulara muttali olup delillerini araştıranlar, ayın ve güneş tutulmasının vakitlerini, miktarlannı ve (tutulmanın gidip) aydınlanıncaya değin ne kadar kalacağını haber veren kimseye:, «bu, şeriata aykırıdır» denirse, o kimse bu konuda şüpheye düşmez, aksine şeriat konusunda şüpheye düşer. Şeriata, (şeriat) yolunun dışında yardım etmek isteyen kimsenin zararı; şeriata (şeriat yoluyla) darbe vurmak isteyen kişinin zararından daha çoktur. Nitekim, «Akıllı düşman câhil dosttan daha hayırlıdır» denilmiştir.” 1
İmam Gazali’nin de dediği gibi eğer bir kişi birisine din adına bilimsel bulgunun dine aykırı olduğunu söylerse o kişi bilimsel bulgudan değil dinden şüphe edecektir. Örneğin bir biyoloğa, evrim alanında araştırma yapmış , tahsil görmüş bir kimseye evrimin İslam ile çeliştiğini söylerseniz o kişi evrimden şüphe etmek yerine İslam’dan şüphe edecektir. Bu yüzden din adına bilime yapılacak bir saldırı dine zarar vermekten başka bir şey değildir.
Bilim, Allah’ın yarattığı evren üzerine düşünmenin, Allah’ın nasıl yarattığını anlamanın yollarından birisidir. Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayette bilime, evreni incelemeye ve üzerinde düşünmeye teşvik vardır. Bunlardan ilk akla geleni , yaşadığı dönemde (973-1048) dünyadaki en iyi bilim insanlarından biri olarak kabul edilen ‘Eczacılığın Babası’ 2 olarak anılan dünyanın döndüğünü keşfeden 3 Gökbilim, matematik, doğa bilimleri, astronomi, coğrafya ve tarih alanındaki çalışmalarıyla tanınmış Fars bilgin El-Biruni’nin bilim yapma sebebim 4 dediği Ali İmran Suresi 190-191. Ayetlerdir;
﴾190﴿ Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün farklı oluşunda aklıselim sahipleri için elbette ibretler vardır.
﴾191﴿ Onlar ayakta dururken, otururken, yatarken hep Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler (ve şöyle derler:) “Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi cehennem azabından koru! 5
Kur’an’da bilime teşvik eden diğer ayetlere şu birkaç örneği verebiliriz;
– Astronomi (Gökbilim): “Üzerlerindeki göğü nasıl kurduğumuza ve süslediğimize bakmazlar mı? Bir çatlağı da yoktur onun.” (Kaf suresi 6)
-Filoloji: ”Yine göklerin ve yerin oluşturuluşu, dillerinizin ve renklerinizin değişikliği O’nun alâmetlerinden/ göstergelerindendir. Şüphesiz bunda bilginler için nice alâmetler/ göstergeler vardır.” (Rum Suresi 22. ayet)
– Jeoloji (Yer bilimi): “Dağların nasıl dikildiğine bakmazlar mı? Ve yeryüzünün nasıl yayıldığına bakmazlar mı?” (Gaşiye suresi 19-20)
– Jeomorfoloji: ”Ve yeryüzüne bakmıyorlar mı, o nasıl yayılmış?” (Gaşiye Suresi 20. ayet) Ve sen dağları görürsün; sen onları donuk, durgun sanırsın. Oysa onlar her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın yapımı olarak bulutun yürümesi gibi yürümektedirler. Şüphesiz ki O, yaptıklarınıza tamamıyla haberdardır. (Neml Suresi 88. ayet)
– Biyoloji: ”Ve hiç tereddütsüz, kesin inanacaklar için, yeryüzünde ve kendi içinizde nice alâmetler/göstergeler.” (Zariyat Suresi 21. ayet)
– Paleontoloji (Fosilbilim): “Yeryüzünde dolaşın ve yaratılışın nasıl başladığına bir bakın…” (Ankebut suresi 20)
– Arkeoloji (Kazı bilimi): “Yeryüzünde dolaşıp da kendilerinden öncekilerin sonuna bakmazlar mı? Onlar bunlardan daha kuvvetliydiler, yeryüzünü eşip deşip didik didik etmişler ve bunların imar ettiklerinden çok daha fazla imar etmişlerdi.” (Rum suresi 9)
-Planetoloji: ”Güneş ve ay bir hesap ile akıp gitmektedir.” (Rahman Suresi 5. ayet)
– Botanik (Bitki bilimi): “O, gökten su indirendir. Her çeşit bitkiyi onunla bitirdik, ondan bir yeşillik çıkardık, üst üste binmiş taneler üretiyoruz ve hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, bir kısmı birbirine benzeyen, bir kısmı da benzemeyen üzüm bağları, zeytin ve nar bahçeleri meydana getirdik. Meyve verirken ve olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın. Kuşkusuz bütün bunlarda inanan bir toplum için deliller vardır.” (En’am suresi 99)
– Zooloji (Hayvanbilimi): “Muhakkak hayvanlardan alacağınız ibretler vardır.” (Nahl suresi 66)
– Kozmoloji: ”Ve şu kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kimseler, gökler ve yer bitişik bir hâlde idi de Bizim o ikisini ayırdığımızı ve hayatı olan her şeyi sudan oluşturduğumuzu görmediler mi? Buna rağmen hâlâ inanmıyorlar mı?” (Enbiya Suresi 30. ayet)
– Embriyoloji (Canlı gelişimi bilimi): “Ey insanlar! Eğer dirilişten şüpheleniyorsanız, gerçekten de sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra asılıp tutunan bir şeyden, sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size apaçık gösterelim diye. Dilediğimizi belirli bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da güçlü çağınıza eriştiriyoruz.” (Hac suresi 5)
Şüphesiz bu örnekler oldukça arttırabilir 6 , Kur’an’ı Kerim’in bu ayetlerinde insanlar evreni incelemeye teşvik edilmekte , evrende Allah’ın varlığı için pek çok delil ve ibret olduğu belirtilmekte, İnsanlar delilleri görmeye ve ibret almaya çağrılmaktadır. Hatta Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetinde ibret almayanlar kınanır. İnsanların bu ibretlerden, delillerden bihaber olduğunu Rabbimiz bize şöyle anlatır;
”Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki yanlarına uğrarlar da onlardan yüzlerini çevirerek geçerler.” (Yusuf Suresi 105)
Bu yüzden pek çok Müslüman bilim insanı bilim yapmayı müslümanlığın görevi olarak görmüş, çalışmalarının motivasyon kaynağı olarak İslam’ı göstermişlerdir. Bilim yapmayı, Allah’ı tanımak ve varlığının delillerini keşfetmek olarak kabul etmişlerdir. “Aydaki bir bölgeye adı verilen Modern Trigonometrinin kurucusu” Arap astronom, astrolog ve matematikçi Battani 7 8 bu görevi şu sözlerle dile getirir;
“Astronomiyle ilgili fenomenlere dikkatimizi vererek, gözlem yaparak ve onlar hakkında derinlemesine düşünerek Allah’ın birliğini ispatlamak ve Yaratıcının gücünün boyutunu, engin bilgeliğini ve hassas tasarımını fark etmek mümkündür.” 9
Bazı bilim tarihçilerinin ciddi şekilde deneysel metodu uygulayan ilk kişi olarak gördükleri ve bu yüzden “ilk bilim insanı” 10 11 12 olarak niteledikleri ”Optiğin Babası” 13 14 olarak anılan İbni Heysem, İslam’daki bahsedilen yaklaşımdan etkilenerek bilimle ilgilenmeye başlamış ve bilimsel faaliyete girişme nedenini şöyle ifade etmiştir:
“Ben sürekli bilgi ve gerçeğin peşinde koştum ve Allah’ın ihtişamına ve yakınlığına erişebilmek için gerçek ile bilgiyi aramaktan daha iyi bir yol olmadığına inandım.” 15
“Cebirin ve Logaritmanın Kurucusu, sıfırı bulan” 16 Matematik, gökbilim, coğrafya ve algoritma alanlarında çalışmış Fars bilim insanı Harizmi yaptığı çalışmaları ibadet olarak görürdü. 17 Harezmi’nin şu sözleri çalışmalarında dinsel inancının sağladığı motivasyonu göstermektedir:
“Bilime gösterilen o sıcak yakınlık… bilenlere Allah’ın gösterdiği iltifat ve lütuf, onlara belirsizliklerin aydınlatılmasında ve zorlukların giderilmesinde sunduğu destek ve esirgeme, bana el-cebr ve el-mukabele ile hesap yapma üstüne, aritmetikteki en kolay ve en yararlı olanla sınırlandırdığım kısa bir çalışma oluşturmam için cesaretlendirdi.” 18
“Retina tabakasını keşfeden” Endülüslü-Arap felsefeci, hekim, fıkıhçı, matematikçi ve tıpçı İbn Rüşd 19 varlığı inceleme faaliyetinin Allah’ı tanıttığına dikkat çekmiş, bunu yapan felsefenin (“felsefe” ifadesini, bugün “bilim” diye anılan alanları da kapsayacak şekilde geniş anlamlı kullanmıştır) 20 zaruretine dikkat çekerek felsefe-bilim yapmaktaki motivasyon kaynağını ifade etmiştir:
“…Allah’ın varlığına ancak yapılarının iyi bilinmesi sayesinde tanıklık ederler; ayrıca varlığın yapısı iyi bilindiği sürece Allah hakkında bilgi de tam olur. Din de, var olanların incelenmesini tavsiye ve teşvik ediyorsa, açıktır ki felsefe kavramının delalet ettiği şey din açısından zorunlu ya da tavsiye edilen bir husustur. Dinin var olanları akılla değerlendirmeye ve onları akılla bilmeye çağırdığı, şanı yüce Allah’ın Kitabı’nın birçok ayetinde apaçıktır…” 21
Bilimi, Allah’ı daha iyi tanıma görevi olarak gören , bilim yapmayı müslümanlığın gereği olarak benimsemiş ve bilim yapabilme motivasyonunu İslam’dan almış pek çok müslüman alim daha vardır. Kur’an’ı Kerim her daim bilim yapmaya teşvik ettiği gibi, bilginin her daim peşinden gidilmesini, ve her ne nerede kimde bulursa bulsun almasını da öğütlemiştir. Peygamber efendimiz Hz.Muhammed (sav) de “Hikmet, değerli bilgiler müminin yitik malıdır, onu nerede bulursa almaya daha hak sahibidir.” demiştir. 22
İlk İslam filozofu olarak kabul edilen, İtalyan araştırmacı Gerolamo Cardano’nun onun için ” Orta Çağ’ın en büyük on iki akıl bilimcisinden biri” 23 dediği ” Kriptolojide frekans analizini ilk bulan” felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı Kindi’nin (9. yüzyıl) şu sözleri, bir Müslüman’ın diğer toplum ve inanç gruplarından gelen bilgilere karşı göstermesi gereken tavrı çok güzel özetlemektedir:
“Nereden gelirse gelsin, isterse bize uzak ve karşıt milletlerden gelsin, gerçeğin güzelliğini benimsemekten ve ona sahip olmaktan utanmamalıyız. Çünkü gerçeği arayan için gerçekten daha değerli bir şey yoktur. O halde gerçeği eksik görmek ve onu söyleyeni ve getireni küçümsemek yakışık almaz.” 24
Amerikalı Tarihçi Martin Kramer’in ”Eğer 1000’li yıllarda nobel ödülleri dağıtılıyor olsaydı, neredeyse tümünü Müslümanlar alırdı.” 25 dediği 15.yy’a kadar sürmüş 26 27 İslam’ın Altın Çağı’nda yaşamış müslümanların yerini günümüzde ne yazık ki Allah’ın ayetlerini yerine getirmeyen, bilimden ve akıldan bihaber hatta bilime ve akla düşman olan müslümanlar almıştır. Avrupalılar, içinde bulundukları açmazdan, İslam dünyasındaki gelişmeleri takip ederek kurtulurken, daha önce çok önemli gelişmeler ortaya koyan Müslüman toplumlarda ise tersine bir hareket ortaya çıkarak dokuzuncu asırda başlayan terakkiye karşı bir anlayış gelişmiş ve giderek felsefe, bilim ve teknolojiye karşı bir cephe ortaya çıkmıştır. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren de medreselerde felsefe ve fen bilimleri okutulması geleneği devam ettirilmiş ve kurulan medreselerin bölümlerinde mutlaka mantık dersleri ve adı felsefe olmasa da içeriği felsefe olan dersler okutulmuştur. Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul’u fethettikten sonra burayı bir ilim merkezi haline getirmek istemiş ve güçlü bir üniversite kurarak Sahn-ı Seman adını vermiştir. İleriki yıllarda felsefeye karşı tavrın giderek daha da olumsuz hale gelebileceğini tahmin eden Fatih Sultan Mehmet Han, Kâtip Çelebi’nin ifadesine göre medresenin Kanûn-i Talebe-i Ulûm’una yani Kanunname’sine mutlaka felsefe derslerinin okutulmasına ilişkin bir madde de eklemiştir. Kanunî Sultan Süleyman’ın kurdurduğu Süleymaniye Medresesi’nde de felsefî ve aklî bilimlerin yanı sıra fen bilimlerine daha büyük bir önem verilmiştir. Ancak 16. yüzyılın sonlarına doğru, medreselerde dinî tahsilin ağırlıklı olmasını arzu edenler giderek güçlenip söz sahibi oldukları için, felsefî bilimlere karşı olanlar, seslerini daha yüksek perdeden çıkarmaya başlamışlardır.
17. asra gelindiğinde medreselerde yeni bir müfredat programına gidilmiş ve o zamana kadar Avrupalıların, eserlerinden yararlanarak Rönesans gerçekleştirdikleri nice büyük İslam filozof ve bilim adamlarının yaptıkları işler adeta inkâr edilmiş, felsefe ve kelam gibi aklî ilimler medrese programından çıkarılarak nakle dayalı dinî ilimlere ağırlık verilmiştir. Bunu, o devrin büyük bilgini Kâtip Çelebi, çok açık bir biçimde şöyle anlatmaktadır.
“Lakin nice boş kafalı kimseler, İslâmlığın başlangıcında bir maslahat için ortaya konan rivayetleri görüp cansız taş gibi akıllarını kullanmadan- yalnız taklit ile donup kaldılar. Aslını sorup düşünmeden red ve inkâr eylediler. Felsefe ilimleri diye kötüleyip yeri göğü bilmez cahil iken bilgin geçindiler. Onlar Allah’ın göklerde ve yerdeki o muazzam mülkü saltanatına, Allah’ın yarattığı herhangi bir şeye, belki ecellerinin yaklaşmış olduğuna da bakmadılar, tehdidi kulaklarına girmedi. Yere ve göğe bakmayı, öküz gibi göz ile bakmak sandılar.” 28
Kâtip Çelebi, bu ifadesiyle artık Kur’an’ın ayetlerinin derinliğine değil, yüzeysel anlamlarına bakılma devrinin başladığını, İslam medeniyetinin entelektüel devrinin bittiğini anlatmak istemektedir. Bu ifadeye göre bu dönemin âlim geçinenlerinin, Ğâşiye suresinin 17- 20. ayetlerinde geçen nazar kelimesini, araştırma anlamından çıkarıp, sadece çıplak gözle bakmak anlamını kazandırmış olduklarını belirtmektedir. Dolayısıyla 17. asır, Osmanlı medreselerinde felsefe tahsilinin dinsizlikle eş değer olduğu kanaatinin en yaygın olduğu dönemdir.
Nitekim yine Kâtip Çelebi, bu tutumun doğurduğu sonuçları şöyle açıklamaktadır:
“Ulu Osmanlı Devleti’nin ilk çağlarından Sultan Süleyman Han zamanına gelinceye dek hikmet ile şeriat ilimlerini uzlaştıran gerçek araştırıcılar ün almışlardı. Ebülfeth (Fatih) Sultan Mehmed Han, Medâris-i Semâniye’yi yaptırıp kanuna göre iş görülüp okutulsun diye vakfiyesinde yazmış ve Hâşiye-i Tecrîd ve Şerh-i Mevâkıf derslerinin okutulmasını bildirmişti. Sonra gelenler, bu dersler felsefiyâttır diye kaldırıp Hidâye ve Ekmel derslerini okutmayı akla uygun gördüler. Yalnız bunlarla yetinmek akla uygun olmadığı için ne felsefiyât kaldı ne Hidâye kaldı, ne Ekmel. Bununla Osmanlı ülkesinde ilim pazarına kesat gelip, bunları okutacak olanların kökü kurumaya yüz tuttu.” 29
Kuran’ın anlamına nüfuz etmeye ve emirlerini hayata geçirmeye çalışmaktan ziyade anlamadan seslendirenler, Kuran’ın evrendeki olguları incelemeye yönlendiren yüzlerce ayetini gereğince takdir edememişlerdir. Müslümanların, Kuran’ın söz konusu ayetlerinin gereğini yerine getirmemelerini ve bilimden uzak kalmalarını sıkça eleştiren, Nobel ödüllü fizikçi Abdus Salam (elektro manyetik kuvvetle zayıf nükleer kuvveti birleştirerek 1979 yılında Nobel ödülünü aldı) şöyle demektedir:
“Kuran, âlimlerin, yani bilgi sahiplerinin ve kavrama yeteneğine sahip olanların üstünlüğüne vurgu yapar ve şöyle sorar: ‘Bilenler ile bilmeyenler bir olur mu?’ Kuran’daki yedi yüz elli ayet(neredeyse Kuran’ın sekizde biri) inananları doğayı incelemeye, üstüne düşünmeye, nihai gerçeklik arayışında akıldan en iyi şekilde yararlanmaya, bilgi edinmeye ve bilimsel anlayışı toplum hayatının bir parçası yapmaya teşvik eder.”30
Abdüs Salam’ın, Nobel ödülünü Kuran okuyarak alması, onun, bilim-din ilişkisine yaklaşımını gösteren sembolik öneme sahip bir davranış olmuştur. Ödülü şu ayetleri okuyarak almıştır: 31
” O birbiriyle uyum içinde yedi kat göğü yaratmış olandır. Rahman’ın yaratışında herhangi bir kusur bulamazsın. Haydi dön de bir bak herhangi bir çatlak görüyor musun? Sonra bir daha bir daha dön de bak. Bakışların aciz ve perişan olarak sana döner.”32
Günümüzde yine Abdüs Salam gibi bilim yapmayı müslümanlığın gereği olarak gören alanında önemli müslümanlar olsa da malesef ki müslümanlar eski ihtişamına bugün sahip değildirler. Felsefede ve Bilimde çığır açan insanların yerini malesef ki felsefeden ve bilimden bihaber hatta onlara düşman olan insanlar almıştır. Bu yüzdendir ki günümüzde müslümanlar din adına felsefeye ve bilime cephe alıp savaş açabiliyor. Bugün evrim karşıtlığının en büyük sebebi müslümanların felsefede ve bilimde gerilemiş olmasıdır. Felsefe ve Bilimden geri kalmış günümüz müslümanları evrimi inkar etmekte, İslam ile çeliştiğini düşünüp, evrimi kabul eden müslümanları kafir olarak nitelendirmektedirler.
Halbuki Evrim ve İslam’ın çelişiyor olduğu iddiası yeni bir iddiadır ve Müslümanlar bilimde, felsefede geri kaldığı zamanlarda körüklenmeye başlanmıştır. İslam’ın Altın Çağı’nda , müslümanların Richard Dawkins’in deyimi ile ”Dünya’nın bütün öğrenimini, bilimini ve kitaplarını” 33 kapsadığı zamanlarda evrim ve İslam arasında hiçbir uyuşmazlık görülmemiş, aksine uyum görülmüştür. Hatta İslam’ın Altın Çağı’nda evrim fikri o kadar kabul ediliyordi ki Evrim nazariyesine ihvan el-Safa risalelerinde ve diğer bazı müslümanların eserlerinde rastlayan Newyork’da profesör Amerikalı Şarkiyatçı Draper, «İlim Din Kavgaları» isimli eserinde şunları açıklıyor:
”Asrımızda ortaya çıktığını sandığımız fikirleri onların eserlerinde rastlamaktan bazan süpriz içinde kalıyoruz. Modern evrim doktrini ve canlı varlıkların gelişmesi (développement) okullarında okutulmuş olması da böyledir. Hatta onlar bu doktrini cansız varlıklara, madenlere kadar yaymakla bizim onu tatbikimizden çok daha ileriye götürmüşlerdir” 34
«Halk el-Kainat…» isimli makalesinde profesör M. Hamidullah da, Lamark, Darwin hatta Buffon’dan önce, evrimli ilgili fikirleri muhtevi birtakım eserlerin arapçadan avrupa dillerine çevrilmiş olduğundan bahseder. 35
Charles Darwin’in çağdaşı ve bir bilim adamı olan John William Draper , Din ve Bilim Arasındaki Çatışmanın Tarihi başlıklı 1874 kitabında, Katolik Kilisesi’nin “insanın daha düşük formlardan evrimi hakkındaki Muhammed teorisini” onaylamadığı için 36 evrimi kabul etmediğini söylemiştir. Yani Katolik Kilisesi evrimi İslami bir öğreti olarak gördüğü için benimsememiştir!
Evrim Teorisi’nden bahseden Müslüman alimlerden ilk akla gelen “Zoolojinin öncülerinden” Afro-Arap yazar ve bilim insanı El Cahız 37 olacaktır. Her ne kadar biyolojik evrim düşüncesi alanında ilk adımı Nazzâm atmışsa da, bilim tarihinde bir bütün olarak biyolojik evrim teorisi, ilk olarak IX. yüzyılın erken dönem büyük zoologu Câhız tarafından ortaya konulan bu düşünceleri orijinal olması bakımından bir ilktir. 38 Câhız siyasî ve özellikle kelâmî konularda Mutezilî idi. Çok eser veren Müslüman düşünürlerdendir. Onun yaşadığı ortam, İslâm düşüncesinin gelişmesinde büyük rol oynayan bir canlı bir ilim ve kültür çevresine sahipti. O, zooloji ilminde bir dehaydı ve hayvan anatomisinde damıtma yoluyla tuz ve amonyağın nasıl elde edileceğini tecrübe etmiştir. 39 Birçok büyük Müslüman düşünür gibi Câhız’da çok eser veren düşünürlerdendir. Biyografilerde onun çalışmaları hakkında yaklaşık iki yüz eser kayıtlı iken, bunlardan sadece otuz kadarı tam olarak, kırk kadarı da eksik olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Diğer eserlerinin telafisi mümkün olmayacak şekilde ortadan kaybolduğu anlaşılmaktadır. 40 Onun en önemli eseri Kitâbü’l-Hayavân’dır.Bu eserin bilimsel değeri oldukça büyüktür. Bu eser bilim tarihine özellikle zoolojiye önemli katkıda bulunmuştur. 41
Câhız’ın hayvanlar üzerine uzun çalışmalarından sonra, kendisinden sonraki evrim düşüncelerinin özü olan (hayvan embriyolojisi, evrim, uyum sağlama, hayvan psikolojisi ve sosyoloji) konularını içeren Kitâbü’l-Hayavân’da ilk defa evrim düşüncesi üzerine görüşlerini ortaya koymuştur. 42
Zoolojik ve antropolojik bilimlerin en erken temsilcisi olan Câhız, hayvan yaşamında çevresel faktörlerin etkisini keşfederek, aynı zamanda farklı faktörler altında hayvan türlerinin dönüşümünü gözlemledi. Onun bu eserinin dikkate değer birçok bölümünde o, yaşamda kalmak için varlık mücadelesinin amacının yanı sıra, mekanizmin değeri bilimsel ve folklorik yollarla bize tasvir etmektedir.
Evrimin mekanizmasını bilmek için Câhız, üç mekanizm tasvir etmektedir. Bunlar; yaşam mücadelesi, türlerin birbirine dönüşümü ve çevresel faktörler.
Câhız’ın evrim düşüncesinin ağırlıklı noktasında, yaşam mücadelesi ve doğal seleksiyon düşüncesi geniş bir yer tutmaktadır. O türler arasında doğal olarak yaratılıştan gelen yaşamak için doğal bir mücadele içerisinde olduğunu, bu mücadele esnasında ancak kuvvetli ve güçlü türlerin yaşamda kalabildiklerini ve sonuçta da doğal bir seleksiyon söz konusu olduğunu ortaya koymuştur. Câhız’ın yaşam mücadele teorisini, iki farklı varlık sınıfının farklı yok oluş oranları ile ilgili görmekte, az ölüm oranı olan kuvvetli ve güçlü sınıfın geride kalmasını şeklinde doğal bir seleksiyondan bahsetmektedir. Câhız için yaşam mücadelesi ilahî bir kural içerisinde cereyan etmektedir. Tanrı, bazı bedenlerin yemek ihtiyacını diğer bazı bedenlerin ölümü ile tedarik etmesine izin vermektedir. O bu durumu şöyle izah etmektedir:
“Tarla faresi yiyeceğini aramak için yuvasından dışarı çıkar; önce bir araştırma yapar ve sonra küçük kuş ve hayvanlar gibi kendisinden daha küçük canlıları yakalayarak yer. Kuşların ve yılanların saldırılarına karşı ise, kendini ve yavrularını, yeraltında açtığı kıvrımlı, gizli tünellerde saklar. Yılanlar, tarla farelerini yemeyi çok severler. Yılanlara gelince, onlarda kendilerini, kunduz ve sırtlan gibi kendilerinden daha güçlü hayvanlardan korumaya çalışır. Sırtlan, tilkiyi korkutur; tilki de kendinden daha küçük hayvanları korkutur… Bazı varlıkların, diğerlerinin yiyeceği olması bir kanundur… Bütün küçük hayvanlar, kendilerinden daha küçük olanları yer ve bütün büyük hayvanlarda, kendilerinden daha büyükleri yiyemez. İnsanlar da birbirleriyle olan ilişkilerinde, hayvanlar gibidir… Tanrı, bazı varlıkların ölümünü, bazılarının yaşamının sebebi yapar…” 43
Câhız’a göre yaşam mücadelesi sadece farklı türlerin üyeleri arasında değil, aynı zamanda aynı türlerin üyeleri arasında da gerçekleşmektedir. 44
Câhız’ın Avrupalı düşünürlere etkisi hakkında iki ana çalışma dikkat çekmektedir. Bunlar, Fr. Dieterici’nin 1878 yılında Leipzig’te yayınladığı Der Darwinismus im X und XIX Jahrhundert ve E. Wiedemann’ın 1915 yılında Erlangen’de Sitzungsbericht der Physikalisch- Medizinischen Sozietaet’de yayınladığı “Darwinistisches bei Gahiz” isimli çalışmalardır. Daha önce söylediğimiz gibi, onlar Câhız ile Darwin arasında büyük benzerliğe dikkat çekerek benzerlikleri ortaya koydular. Gerçekte, Darwin ve onun öncüleri Câhız’ın teorisini diğer evrimci teoriler temelinde benimseyerek kabul edip, XVIII. ve XIX. yüzyıllardaki gelişen bilimsel bağlam içerisinde daha bilimsel bir yolla bu teorilerini formüle ettiler. 45
Evrim Teorisi’nden bahsetmiş bir diğer Müslüman alim Birunî’nin çağdaşı İbn Miskeveyh’tir. Miskeveyh (ölümü 1030), El-Favzu’l-Asgar adlı eserinde şöyle der:
“Yüksek âlemden inen nefs, yâni rûh , çeşitli dünyâ varlıklarında kendini göstermiş ve tekâmül ederek insanlık mertebesine gelmiştir. Bu yüce hayat eserini kabûl eden ilk varlık bitkidir. Aşağı düzeyinde bitki, tohumsuz ürer. Otlar gibi. Bunlar minerallerden, azıcık hareket yeteneğiyle ayrılırlar. Hayat eseri nefs, bitkilerde güçlenmeye devam eder, gelişir, tohumla üreyen bitkiler meydana gelir. Bunlardan sonra köklü, yapraklı ve meyveli ağaçlar türer. Ağaçların ilk mertebesi dağlarda, çöllerde, adalarda kendi kendine bitenlerdir. Bunlar türlerini tohumla sürdürmekle beraber, ağır hareketlidirler. Sonra zeytin, nar, elma, incir ve benzeri gibi güzel toprağa, tatlı suya, ılımlı havaya ihtiyacı olan ağaçlar türer. Nihâyet evrim, üzüm ve hurma ağacına varır. Bitki, hurma ile tekâmülün son sınırına varmıştır. Hayvanla arasında çok benzerlik olan hurmanın erkeği dişisi vardır. Meyve vermesi için hayvanlardaki birleşmeye benzer biçimde tozlanması gerekir. Kök ve damarlarından ayrı olarak, hurmada temel bir organ daha vardır ki, buna bir şey oldu mu hurma ölür. Bu organ, toprağın içindeki baştır. Bu baş, hayvan beyni gibi görev yapar. Bu baş toprakta kaldıkça, hurmanın hayatı sürer. Hurma, bitkinin son, hayvanın ise ilk derecesindedir.
Bundan sonra azıcık hareket yeteneğine sâhip, köksüz yaşayabilen, yalnız dokunma duyusu olan hayvanlar oluşur. Irmak ve deniz kıyılarında bulunan sedef ve salyangoz gibi… Evrim devam eder, kurtçuklarda, kelebeklerde olduğu gibi duyu gücü artar. Hayat eseri nefs, evrimle güçlenir, köstebek ve benzeri gibi dört duyu sâhibi hayvanlara, oradan da karınca, arı ve gözleri boncuğa benzeyen, gözkapakları olmayan hayvanlara varır. Bunlarda henüz görme duyusu zayıftır. Daha sonra beş duyu sâhibi hayvanlar türer.Bunlar da derece derecedir. Kimi aptaldır, hisleri cevvâl değildir; kimi zekidir, hisleri lâtiftir; eğitilebilir, emir ve yasağı kabûl eder, sözden anlar. At ve doğan gibi.
Nihâyet evrim insan sınırına yaklaşmıştır. Hayvanlık mertebesinin sonu, insanlık mertebesinin başında maymunlar ve benzeri hayvanlar vardır. Bunlarla insan arasında az bir mesâfe kalmıştır. Burası atlanınca nefs, insan olur. Bu noktaya gelince nefsin boyu düzelir ,azıcık tefrik gücü, bilgi kazanma yeteneği oluşur. Kutup bölgelerinde yaşayan bu ilkel insanlarla hayvanlar arasında büyük fark yoktur. Bunlardan hikmet sadır olmaz, komşu uluslardan da bilgi öğrenmezler. Bu yüzden hâlleri bozuk, yararları azdır. Evrimleşen orta kuşaktaki insanlar, işte, gördüğün bu zekâ, bilgi ve beceri düzeyine gelmişlerdir” 46
‘Sosyolojinin ve İktisatın Kurucusu’ 14. yüzyıl düşünürü, devlet adamı ve tarihçisi İbni Haldun 47 da Evrime dair şunları söyler;
“Malum olsun ki, -Allah bizi de seni de irşad etsin- biz görüyoruz ki şu alem, içindeki bütün yaratıklarla birlikte mükemmel bir tertip ve sapasağlam bir şekil üzeredir. Sebeplerle neticeler yekdiğerine bağlanmakta, eşya ve olaylar (bir nizam dahilinde) birbirine bitişmekte, varlıklar yekdiğerine dönüşmekte, (Bu tarz üzere müşahede ettiğimiz şu alemin) acaiblikleri tükenmemekte ve nihai noktasına varılamamaktadır.
Bu hususun incelenmesine maddi ve hissi alem ile başlıyorum. Evvela şuna dikkat ediniz: Müşahede edilen unsurlar alemi, nasıl derece derece ve birbiriyle ittisal halinde arzdan (topraktan) yukarıya çıkarak su unsuruna, sonra hava unsuruna, sonra da ateş unsuruna varmakta, bunlardan herbiri yukarıya çıkarken veya aşağıya inerken kendisini takip eden unsura İstihale (transformation) etme istidadına ve kabiliyetine sahip bulunmakta ve bazı vakitlerde İstihale de etmekte. Bu unsurlardan yukarıda bulunan, kendisinden öncekinden daha latif ve daha ince bir nitelik taşımakta ve bu durum felekler alemine kadar böylece devam etmektedir. Bu alem ise her şeyden daha latiftir. Yekdiğerine bitişik olan tabakalar halinde ve sadece hareketleri müstesna, diğer hususları hisle idriik olunmayacak bir şekildedir. Bazı alimler, bu hareketler sayesinde feleklerin kemmiyet ve şekilleri hakkında bilgi sahibi olmaya imkan bulmuşlar ve feleklerden ötelerde bulunan ama feleklerde (görmekte olduğumuz) şu tesirleri müşahede edilen (manevi, mücerret ve müfarık) zatların varlıkları hakkında da yine o sayede malumat sahibi olabilmişlerdir.
Sonra yaratılış âlemine (âlem-i tekvin) dikkatle bakınız. Nasıl madenlerden başlamakta, sonra bitkilere, sonra da fevkalade güzel bir biçimde tedricen hayvanlara geçilmektedir. Madenler ufkunun (aleminin ve sahasının, horizon, stage) sonu, bitkiler aleminin ilkine bitişmektedir (ittisal, connection). Mesela madenler aleminin son noktasında bulunan maddeler, bitkiler aleminin ilk basamağında yer alan otlara ve tohumsuz bitkilere bitişmektedir; hurma ve asma gibi bitkiler aleminin nihayetinde bulunan nebatat, salyangoz ve midye gibi hayvanlar aleminin ilk (ve en aşağı) basamağında bulunan canlılara bitişmekte ve salyangoz, ve sedefte sadece dokunma duyusu bulunmaktadır. Şu mükevvenat ve oluşumlar alemindeki “bitişik olma”, bir sınıf ve sahanın sonunda bulunan bir varlığın ondan sonraki sınıf ve sahanın ilk basamağının varlığı haline gelmek ve dönüşmek için, garip (diğer bir nüshada, fıtrî ve tabiî) bir istidat ve kabiliyete sahib olması manasına gelmektedir. Hayvanlar âlemi genişlemiş, nevilerinin sayısı çoğalmış, nihayet yaradılıştaki tedricilik ile düşünce ve görüş (fikir ve reviyye, think, reflect) sahibi insana kadar varmıştır. (Hayvanlar alemi) insan olma (homo sapiens) noktasına, kendisinde zeka ve idrilk toplanmış olan, ama fiilen düşünme ve görüş sahibi olma mertebesine ulaşmamış bulunan maymunlar aleminden geçerek çıkılmıştır. Ondan (yani maymunlar aleminden) sonra insanlar aleminin ilk noktası işte bu olmuştur. (Varlık ve alem hakkındaki) gözlemlerimizin ulaştığı nihai nokta budur.” 48
İslam’ın Altın Çağı’nda yaşamış ve evrimden teorisinden bahsetmiş diğer isimler arasında İbn Tufeyl, İhvanı Safa, Farabi, İbni Heysem, Ragıb El İstefani, Turka El İsfahani, Nasîrüddin Tûsî, Zekeriya El Kazvini, Mevlana Celaleddin Rumi, Kutubi, İbn-i Sina, Fahreddin Razi, el- Harisi, İbn Ebi’l-Hadid, er-Ruhavi, İbn’un Nefis, Cabir Bin Hayyan gibi pek çok isim sayılabilir. 49 50 51
Evrim Teorisi’ni benimsemekte sorun görmemiş isimler sadece İslam’ın Altın Çağı ile sınırlı değildir. 15.yy’dan sonra da pek çok Müslüman Alim evrimden bahsetmiş ve de evrim ile İslam arasında bir çelişki görmemiştir. Osmanlı âlimi, devlet adamı ve şair Kınalızade Ali Efendi bu isimlerden en önemlisidir. Kınalızade’nin şu sözleri evrim teorisi hakkında önemlidir;
”.. Cins-i hayvanın nev’i insanî efdalı ve eşrefidir pes. Merâtib-i tefadüi dört olur: Maden ve Nebat ve Hayvan ve İnsan. Ve her cinsin envâında dahi tefâdül vardır. Yani bazı envâ-ı cins. Bazısı ahirde efdaldır ve her cinsin efdal-ı envâı fevkinde olan cinsin ednâ-yı envâına karib olub ekser havass ve levazımında müşârik olur. Evvel madeniyat içinde “mercan” dedikleri cevherdir. Eğerçi madeniyatdandır. Amma fi’l-cümle neşv ü nümâ âsân anda müşâheddir, hattâ karib olmuştur ki, makâm-ı madeniyatdan terakki idüb ufk-ı âlem-i nebât-ı nâmiye dâhil ola ve nebatât içinde bu hal ile muttasıf olan “dı raht-ı hurma” (hurma ağacı) dır ki, âsâr-ı hiss ve hareket-i iradî anda/âhir ve peydadır.” 52
Kınalızade bu sözlerle, insanın hayvan cinsinin şerefli bir türü olduğunu, her cinsin kendi içinde çeşitli olgunluk dereceleri bulunduğunu, her cinsin en üst ufkunda yer alan varlığın bir üstteki cinsin en alt ufkundaki varlıkla duyu ve lâzimeler (lazım olanlar) bakımından ortak olduklarını, madenle bitki arasındaki ara varlığın mercan, bitki ile hayvan arasındaki ara varlığın ise hurma ağacı olduğunu, hatta bunların bir üst düzeye yükselmelerinin söz konusu olduğunu ifade ederek aslında tabakalar ya da arasındaki benzerlikler ve farklılıkları ifade etmektedir. Nitekim Kınalızade, madenler, bitkiler, hayvanlar ve insanlar şeklinde dört tane üstünlük derecesinden bahsetmektedir. Ayrıca bunların da kendi içerisinde birbirlerine olan üstünlüğünden bahsetmekte ve her cinsin en üstün türü, üstün cinsin en aşağı türüne yakın olup, birçok özellik ve vasıfta ortak olduğunu ifade etmektedir.
18.yy’da yaşamış Türk mutasavvıf, sosyolog ve âlim Erzurumlu İbrahim Hakkı da evrim hakkında şunları dile getirmektedir;
“Varın yok olması, yoğun var olması mümkün değildir. Var daima var, yok da daima yoktur. Fakat var, bir mertebeden diğer mertebeye, bir halden diğer hale geçebilir. Allah’ın emriyle felekler ve yıldızlar hareket edip dört unsur (eleman), istihale (evrim) ile birbirine karışmış, unsurların izdivacından (karışımından) önce madenler, ondan bitkiler, ondan hayvanlar vücuda gelmiş ve hayvan kemalini bulunca insan meydana gelmiştir.
Madenlerle bitkiler arasında ara varlık mercandır, bitkilerle hayvanlar arasında ara varlık hurmadır, hayvanlarla insanlar arasında ara varlık maymundur. Zira cümle azası, kıl ve kuyruktan başka içi dışı insana benzer. Aracıların varlığının hikmeti şudur ki, her biri kendi mertebesinin aşağısından en yükseğine vasıl olup varlıklar mertebesi bir düzenle sıralanıp insan mertebesinde son bulur. Gaye, devr-ü zemanın tetimmesi (yaratıkları dolaşan nefsin, olgunluğun doruğu olan başlangıç noktasına varması), cihanın özü olan insanın meydana gelmesidir. İşte bu mertebede ahlaken yükselip Tanrı huylarıyla vasıflanan kişi, marifet kemaline erip küllî (bütünsel) akla kavuşmuş ve bu mertebede varlık dairesi birleşip tamamlanmıştır. Onun iptidası (o dairenin başlangıcı) akl-ı evvel (ilk akıl), sonu da insan-ı kâmildir (olgun insan).” 53
Hindistanlı müslüman hukukçu ve siyasî lider Seyyid Emir Ali anmamız gereken bir diğer isimlerden birisi. Emir Ali’nin «Ruh el-İslüm» adlı tercümesinde, ïhvan el-Safa’nın görüşlerine yakın birtakım açıklamalar bulunduğu görülüyor. Zira o ruhanî varlıkları insan mertebesinin üzerine yerleştiriyor ve hepsinin üstüne de «îlâhilik»i koyuyor. Varlıkların gelişmesini konu alan «Bpirit of İslam» adlı ingilizce tercümesinde şunları söylemektedir;
”Evrim doktrini ve filozofların en sağlam bir şekilde bağlandıkları tedrici gelişme, açık bir şekilde, bunların temsilcilerinden biri olan meşhur el-Hazen (Hazini) de görülür. Bu konuda felsefi fikirler-şu şekilde özetlenebilir: Maddi varlık alanında madenler en alt sınıfta yer alır, sonra bitkiler alemi, sonra hayvanlar ve nihayet insanlar gelir. însan vücuduyla maddi dünyaya aittir, fakat ruhuyla ruhî varlıklara ve üstünde sadece Allah olan meleklere aittir. Böylece en alt gelişme zinciriyle en yüksek olanla silsileştirilmiştir. Fakat insan ruhu maddi bağlarını atmaya uğraşmakta, hür olmaya çalışmakta ve neşet ettiği yer olan tekrar Allah’a doğru yükselmektedir…” 54
Hoca Tahsin Efendi, Bedi Nuri, Muhammed Abduh Âkil Muhtar, Seyyid Ahmed Han, Ferîd Vecdî ve Hüseyin el-Cisr gibi müslüman âlimler de evrimin Tanrı inancıyla ters düşmeyeceği kanaatindedir. 55 56 Yoktan var etmeye inandığı halde yaratmanın ilâhî hikmet ve inâyet neticesinde evrimsel bir süreç izleyebileceğini, bunun akla aykırı olmadığını ifade eden İzmirli İsmail Hakkı, Ömer Nasuhi Bilmen, Elmalılı Hamdi Yazır ve Süleyman Ateş gibi müslüman fikir adamları da bulunmaktadır.
Türk din alimi ve 5. Diyanet İşleri Başkanı Ömer Nasûhî Bilmen bu konuda şunları söylemektedir;
”Gerçekte kainatta bir tekâmül kanununun varlığı kabul edilebilir. Fakat sorgulanması gereken husus bu kanunun yanlış anlaşılması , yanlış yorumlanması; yaratanın varlığını ispat etmeye delalet eden böyle bir kanunun O’nun inkarına delil edinilmesidir. Şunu da söyleyeyim ki bitkiler ve hayvanların ve hatta insanların evrim yoluyla var olmaları aklen mümkündür. Kâinatı yaratan Allah Teâlâ dilediği yaratığını bir anda müstakil olarak yaratabileceği gibi , tedriç yoluyla kademe kademe de var edebilir. Bunda akla aykırı bir durum yoktur. Ancak bu konuda kesin bir delil bulunmadıkça şer’i naslarımızın zahirine aykırı bir inançta bulunamayız.” 57
Ömer Nasuhi Bilmen Allah’ın evrimle yaratabileceğini, evrim yönünde sağlam kanıtlar olması takdirde Kur’an ve Evrim arasında uyum aranmaya gidilebileceğini söylemektedir. Bir diğer Türk din alimi, tercüman ve hattat Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır Müminun Suresi’nin 12.Ayet’inin tefsirinde Turka El İsfahani’nin şu sözlerine yer vermektedir;
”Yeryüzünde ilk meydana gelen madenler, sonra bitkiler, sonra hayvanlardır. Ve Allah Teâlâ bu mevcut şeylerin cinslerinden her sınıfının sonunu, takip edenin başlangıcı kıldı da madenlerin sonunu ve bitkilerin evvelini mantar, bitkilerin sonunu ve hayvanlann evvelini hurma, hayvanların sonunu ve İnsanın evvelini maymun kıldı ki, birbirine ulanma birliği bozulmadan, değişmeden, aralanmadan, kesilmeden korunsun ve birbirine bağlansın.” 58
Yine devamında Yazır tabiatta değişme, seçilme , gelişmenin bulunduğu fakat o seçimi ve gelişmeyi yapanın tabiat değil, tabiatlar üzerinde hakim olan yaratıcı olduğunu 59 belirtmektedir.
Günümüzde pek çok önemli müslüman bilim insanı da evrimi kabul etmekte ve evrim ile İslam arasında çelişki görmemektedir. Bunlardan en önemlisi Howard Üniversitesi’nde biyoloji profesörü ve Cobb Araştırma Laboratuvarı Direktörü Amerikalı bir biyolog ve antropolog Fatimah Jackson’dır. Jackson şöyle der;
”Evrende olup biteni anlamaya yönelik getirilen bu açıklamalar, Allah’a imana aykırı değil. Bu açıklamalar doğanın işleyişini anlamaya yönelik insani girişimlerdir. Bizler Allah’ın yarattığı doğal dünyayı keşfediyoruz.Ve bu keşif sırasında mütevazı olmalıyız. Çünkü biliyoruz ki bizim her soruya bir cevabımız yok. Ama Allah’ın yaratmasındaki mantığa kesin iman ettiğimizden ona yaklaşabilmek için keşfediyoruz. Anladınız mı? Allah’a yaklaşmak istiyoruz. Dogmatik davranmak körü körüne inanmak istemiyoruz.Bizler Allah’ın varlığını gerçekten hissetmek istiyoruz. Ve bunu doğal dünyayı öğrenerek yapıyoruz. Burada gösterdiğim gibi canlı organizmalar yaşam ağacının dallarındaki yapraklar gibi dururlar.Bunların hepsini Allah yarattı ve insanlar da bunun bir parçası! Öğrencilerime derim size de söyleyeyim.Yaşamın birliği, onu yaratanın tekilliğinin bir dışavurumudur! O yaratan da Allah’tır. Onu her türlü noksanlıktan tenzih ederiz.” 60
Ürdün′lü moleküler biyolog ve Haşimi Üniversitesi Profesörü Rana Dajani de evrim ve İslam arasında çelişki görmeyen bir diğer isimdir. Dajani düşüncelerini şu sözlerle ifade eder;
”Genel olarak biyolojik evrim ve dinin, özelde de İslam’ın uyumluluğu konusunda pek çok tartışma olmuştur. Biyolojik evrim bir gerçektir. Yine de yanlış anlaşılma, özgür düşünme eksikliği, cehalet ve gizli gündemi olan partiler nedeniyle evrim ve İslam arasındaki tartışma ana akım haline geldi. Müslüman bir moleküler biyolog olarak benim için biyolojik evrim ile İslam arasında hiçbir uyumsuzluk yok. Evrimi öğreten ve bu konuyu tüm öğrencilerin ve topluluğun geri bildirimlerini göz önünde bulundurarak yeni bir ışıkta sunmak için tartışmalar ve münazaralardan geçen bir eğitimci olarak deneyimlerime dayanmak niyetindeyim. Bu eser çok önemlidir ve özellikle Müslüman dünyasında bilimsel düşüncenin gelişmesine önemli bir katkıdır. Biyolojik evrimin İslam ile uyumluluğunu savunacak, kutsal metinlerin modern bilimsel keşifler ışığında yeniden yorumlanması çağrısında bulunacak, yeni bir yaklaşım getirecek, insan refahı üzerindeki tezahürleri muazzam olan tartışmalı konuları ele almak için düşünce özgürlüğünü teşvik edecek.” 61
Türk felsefe profesörü, biyolog, akademisyen ve yazar Teoman Duralı da ”Evrim teorisi ile İslam çelişir mi?” sorusuna şu şekilde cevap verir;
”Hayır, evrim teorisiyle İslam çelişmez. Felsefe-bilim ile dinin hiçbir yanı çelişmez. Evrim, İslam’da çok işlenmiştir ve pek bir tepki de çekmemiştir. 10-11 ve 12. yüzyıllarda, en başta İbn Miskeveyh evrim olayından bahseder. Hatta öyle şeyler söyler ki Darwin bile burada soluk kalır. Türlerin değişmesinden söz eder, hatta bitkiler ile hayvanlar arasında ve hayvan ile insan arasında geçiş türleri olduğundan bahseder.” 62
Günümüz önemli müslüman bilim insanlarından ODTÜ fizik ve felsefe alanlarından derece ile mezun olmuş fizikçi, felsefeci ve akademisyen Enis Doko da Evrim ile İslam arasında bir çelişki görmemekte hatta ” Evrim, diğer alternatiflere kıyasla daha güçlü bir şekilde yaratıcıya işaret ediyor” demektedir. 56 Evrim ve İslam arasında çelişki görmeyen günümüz müslüman bilim insanlarına Aziz Sancar, Ercüment Ovalı, Sinan Canan, İsmail Hakkı Aydın, Usama Hasan, Ehab Ebouheif, Muneer El-Ali, Suehila Smith gibi pek çok isim örnek verilebilir.
Her ne kadar günümüz müslümanları eskiye nazaran çok kötü durumda olsa da Evrim ile İslam’ın ilişkisi günümüz müslümanları arasında da sanıldığı kadar vahim değildir. Pew’in 2008-2012 yılları arasında yaptığı araştırmaya göre Günümüzde de dünyadaki birçok Müslüman evrime inanıyor.
Araştırmanın yapıldığı 22 ülkenin 13’ünde en az yarısı insanların ve diğer canlıların zaman içinde evrim geçirdiğini söylüyor. Aksine, sadece dört ülkenin en az yarısı, insanların zamanın başlangıcından beri bugünkü hallerini koruduklarını söylüyor. Güney ve Doğu Avrupa’da, Arnavutluk’taki (% 62) ve Rusya’daki (% 58) Müslümanların çoğunluğu evrime inanıyor. Ancak Müslümanlar Bosna-Hersek’te (% 50 insanların geliştiğine inanırken,% 45 zıt görüşe sahip) ve Kosova’da (% 34’e karşı% 40) bölünmüş durumda.
Ankete katılan Orta Asya ülkelerinin dördünde Müslümanların yarısından fazlası evrime inandıklarını söylüyor; Kazakistan’da yaklaşık onda sekizi (% 79). Tacikistan ve Türkiye’de ise, aksine, baskın görüş, insanların zamanın başlangıcından beri bugünkü hallerini korudukları yönündedir (sırasıyla% 55 ve% 49).
Lübnan’da (% 78), Filistin bölgelerinde (% 67) ve Fas’ta (% 63) her 10 Müslümandan en az altısı, insanların ve diğer canlıların zaman içinde evrimleştiğini düşünüyor, ancak Ürdünlü ve Tunuslu Müslümanlar bu konuda daha fazla bölünmüş durumda. . Ürdün’de yaklaşık yarısı (% 52) evrime inanırken,% 47 insanların her zaman mevcut haliyle var olduğunu söylüyor. Tunus’ta% 45 insanların evrim geçirdiğini,% 36’nın her zaman mevcut haliyle var olduklarını ve% 19’un emin olmadığını söylüyor. Irak, Orta Doğu-Kuzey Afrika bölgesinde incelenen ve çoğunluğun evrim teorisini (% 67) reddeden tek ülkedir. 63
Görüldüğü gibi Evrim ve İslam ilişkisi hiç de sanıldığı gibi değildir. Hem İslam’ın Altın Çağı zamanında olsun hem sonrasında olsun pek çok Müslüman evrim ve İslam arasında çelişki görmemiştir. Hatta evrimi kabul etmeyenleri bile bir müslümanın evrimi kabul etmesinde sorun olmayacağını dile getirmiştir. İslam ve evrimin çeliştiği iddiası günümüz, yeni bir iddiadır. Müslümanlar felsefeden ve bilimden uzaklaştıkça, Allah’ın emirlerini yerine getirmekte tembellik ettikçe bu iddia daha da körüklenecektir. Evrimin İslam ile çelişmediği görüşü ise İslam’ın ilk yıllarından beri, özellikle de Müslümanların bilimde, felsefede çığır açtıkları çağlarda görülmüştür ve Müslümanlar bilime, felsefeye yakın olup, Allah’ın ayetlerine kulak verdikçe bu görüşü daha da benimsemiştir.
Allah, Kur’an-i Kerim’de yeryüzünde yürüyen canlıların en kötüsünün, akıllarını kullanmayan kimseler olduğunu belirtir. 64 Müslümanlar Allah’ın emrettiği gibi akıllarını kullandıkça, evreni inceledikçe, Allah’ın her iki kitabını (Evren ve Kur’an-i Kerim) hakkıyla okudukça evrim ve İslam arasında herhangi bir çelişki görmeyecek , evrimi anladıkça Allah’ın yaratma sanatını daha iyi kavrayacak ve Rabbine daha çok hayran kalıp hamd edecektir. Lakin bilimden, felsefeden geri kalıp hatta bilime ve felsefeye düşman olup din adına akla ve bilime saldırdıkça her daim daha kötüye gitmeye devam edeceklerdir. Nitekim Allah yine Kur’an-i Kerim’de Akıllarını güzelce kullanmayanları pislik içinde bırakıracağını söylemektedir! 65
Yazar: Onur Kenan Aydoğdu
Kaynak: Onur Kenan Aydoğdu, ”Evrim , İslam , Bilim” , https://www.academia.edu/50957399/Evrim_%C4%B0slam_ve_Bilim , Erişim Tarihi: 15.08.2022
Dipnotlar:
1 İmam Gazali, Tehâfüt el-Felasife, sayfa 40-41, II.Mukaddime giriş 1-2
2 Süleyman Feyyaz, Eczacılığın Babası El Biruni
3 bilimname XXXIX, 2019/3, 7-34 Geliş Tarihi: 31.07.2019, Kabul Tarihi: 17.12.2019, Yayın Tarihi: 23.12.2019 doi: http://dx.doi.org/10.28949/bilimname.599379
4 Mehdi Golshani, The Holy Qur’an and the Sciences of Nature, Global Scholarly Publications, New York, 2003, s. 154
5 Âl-i İmrân Suresi 190-191. Ayet Tefsiri , https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Âl-i%20İmrân-suresi/483/190-191-ayet-tefsiri , Erişim Tarihi: 21.08.2021
6 Detaylı bknz; Kuran, Bilim ile Uğraşmayı Teşvik Eder, https://www.kuranincelemeleri.com/?pnum=570&pt=Kuran%2C+Bilim+İle+Uğraşmayı+Teşvik+Eder , Erişim Tarihi: 21.08.2021
7 https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Battan%C3%AE , Erişim Tarihi: 21.08.2021
8 https://www.ilkkimbuldu.com/trigonometriyi-kim-buldu/ , Erişim Tarihi: 21.08.2021
9 El-Battani, El-Zij es-Sabi
10 ^ “International Year of Light – Ibn Al-Haytham and the Legacy of Arabic Optics”. 1 Ekim 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Haziran 2020.
11 ^ Al-Khalili, Jim (4 Ocak 2009). “The ‘first true scientist'”. BBC News. 24 Kasım 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Eylül 2013.
12 ^ Gorini, Rosanna (Ekim 2003). “Al-Haytham the man of experience. First steps in the science of vision” (PDF). Journal of the International Society for the History of Islamic Medicine. 2 (4). ss. 53-55. 17 Temmuz 2019 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Eylül 2008.
13 ^ “International Year of Light: Ibn al Haytham, pioneer of modern optics celebrated at UNESCO”. UNESCO (İngilizce). 18 Eylül 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Haziran 2018.
14 ^ “The ‘first true scientist'” (İngilizce). 2009. 13 Temmuz 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Haziran 2018.
15 C. Plott, Global History of Philosophy: The Period of Scholasticism, Motilal Banarsidass, Delhi, 2000, s. 465.
16 ^ Prof. Dr. Bartel Leenert van der Waerden (1985). A History of Algebra From al- Khwärizml to Emmy Noether. s. 4. ISBN 978-3-642-51601-6.
17 Kuran ve Bilimsel Zihnin İnşâsı , Caner Taslaman ve Enis Doko, sayfa 96
18 Victor J. Katz, A History of Mathematics: An Introduction, Pearson, 2008, s. 271.
19 https://islamansiklopedisi.org.tr/ibn-rusd–torun , Erişim Tarihi: 21.08.2021
20 Kuran ve Bilimsel Zihnin İnşâsı, Caner Taslaman ve Enis Doko sayfa 98-99
21 İbn Rüşd, “Felsefe-Din İlişkisi Hakkında Son Söz”, İslam Filozoflarından Felsefe Metinleri, çev: Mahmut Kaya, Klasik, İstanbul, 2005, s. 467-468.
22 Tirmizi, İlim 19; İbn Mâce, Zühd 17
23 George Satron. Introduction to the History of Science.
24 Kindi, “Kitab fi’l Felsefeti’l Ula”, İslam Filozoflarından Felsefe Metinleri, çev: Mahmut Kaya, Klasik, İstanbul, 2005, s. 9.
25 Mustafa Akyol, Gayri Resmi Yakın Tarih, sayfa 118; Beyaz Türkler, zenci Türkler ve dağ Türkleri, s.81
26 ^ “İslam’ın altın çağı – Yaman Törüner – Milliyet”. 11 Ekim 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 31 Mayıs 2016.
27 ^ Gözütok, Şakir (6 Aralık 2012). İslam’ın Altın Çağında İlim. ISBN 9786051313429.
28 Kâtip Çelebi, Mîzânü’l-Hak fî İhtiyâri’l-Ahak, Hazırlayan: Orhan Şaik Gökyay, MEB Yayınları, İstanbul, 1993, s. 9.
29 Kâtip Çelebi, Mîzânü’l-Hak, s. 9.
30 Abdus Selam’ın Paris UNESCO House’ta 27. Nisan 1984’te yaptığı konuşmadan. Konuşmanın tam metni için: http://reviewofreligions.org/9422/ from-the-archives- islam-and-science-concordance-or-conflict/
31 http://www.nobelprize.org/nobel_prizes/physics/laureates/1979/salam- speech.html
32 67-Mülk Suresi 3-4.
33 https://mobile.twitter.com/richarddawkins/status/678074638119882752 , Erişim Tarihi: 21.08.2021
34 DRAPE R (J.W), Les Conflits de la Science et de la Religion, 10. baskı, (Paris , 1900), p. 84..
35 Bkz . HAMİDULLA H (Prof. M.), Halk el-Kainat ve aşl el-Envä’ hasab eî-Kur’ân ve’l Mütefekkirin el-Muslimin,» Prof. M. Tayyib Okiç Armağanı»nda yayınlanmış makale , Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, Sevinç. Matbaası, (Ankara , 1978) s. 9-38 sayfalar). Yazar bize ilmin islam aleminden Batıya geçişi hususunda çok ilginç fikirler veriyor . Mesela, : îbn Tufeyl’in Hay bin Yalazan isimli eseri Simon Ockley tarafından 1708 de ingilizceye tercüme edilmiştir. Bu eser ‘dönüşümcülük (transformizme) nazariyesinden bahseder. Almancaya tercümesi de 1782 de yapılmıştır. Ayrıca lhvân el-Safâ Risaleleri de, o devirde Batıda okutuluyordu.Darwin’e gelince : Cambridge Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde iken arapça öğrenmiştir. Arapça hocası Samuel Lee (1783-1852) dir. Bütün bunları, yayınlanmış mektuplarından öğreniyoruz. Bu hususta F . Dietrici’nin Der Darwinismus im X. und XIV. Jahrhundert, Leipzig, 1878 isimli eseri kayda değer, (s. 30).
36 Draper, John William (1874). Din ve Bilim arasındaki çatışmanın tarihi (PDF). s.126
37 https://islamansiklopedisi.org.tr/cahiz , Erişim Tarihi: 21.08.2021
38 Kelam Araştırmaları 10:1 (2012), SS.117-126. ,
39 Sarton, G., Introduction to the History of Science, vol. I, Washington 1927, p. 597.
40 Pellat, Ch., “Gahiziana” Arabica, 1956/2; ayrıca bk. Brockelmann, C., GAL, S. 1, p. 241 vd.
41 Bu kitabın bazı bölümleri R. Geyer tarafından 1887 yılında Viyana’da ve A. Haffner tarafından 1895-1896 yılları arasında Viyana’da yayınlanmıştır; İnsanın yaratılışı üzerine olan bölüm ise hâlâ yayınlanmamıştır.
42 Pellat, Ch., “Al-Djahiz”, EI², vol. II, p. 386.
43 Câhız, Kitâbu’l-Hayavân, vol. VI, s. 133-134; Bu eserin farklı birçok cilt ve bölümünde yaşam mücadelesi hakkında geniş bilgiler gözler önüne serilmektedir. Bk. Câhız, Kitâbu’l-Hayavân, vol. IV, s. 139; vol. VII, s. 47, 80.
44 Câhız, Kitâbu’l-Hayavân, vol. VII, s. 47-48.
45 Detaylı Bilgi için Bknz.; KELAM ARAŞTIRMALARI 10:1 (2012), SS.117-126. CÂHIZ VE BİYOLOJİK EVRİMCİLİĞİN DOĞUŞU*. Dr. Mehmet BAYRAKDAR.
46 İbn Miskeveyh, el-Fevzü’l-asgar, s. 114-116.
47 ANTAKİYAT/Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt/Volume:2 Sayı/Number:1 Sayfa/Page: 90-115
48 İbn Haldun, Mukaddime 1.Cilt, s. 283-284
49 İslam’ın Altın Çağında Evrim Teorisi: Müslüman Düşünürler, Doğadaki Evrim Yasasına Yönelik Neler Söyledi? , https://evrimagaci.org/islamin-altin-caginda- evrim-teorisi-musluman-dusunurler-dogadaki-evrim-yasasina-yonelik-neler-soyledi- 451 , Erişim Tarihi: 21.08.2021
50 Evrim ve din birbiriyle çelişir mi? , https://www.indyturk.com/node/186726/türkiyeden-sesler/evrim-ve-din- birbiriyle-çelişir-mi , Erişim Tarihi: 21.08.2021
51 Yakıt, İ . “Darwin’den Önce İslam Düşünürlerinde Evrimle İlgili Fikirler” , https://dergipark.org.tr/tr/pub/iufad/issue/1318/15556 , Erişim Tarihi: 21.08.2021
52 Kınalızade Ali Efendi, Ahlâk-ı Alâ’î sayfa 38
53 Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname , sayfa 31-33
54 Bkz. SEYYlD EMİR ALİ, The Spirü.of İslam, s. 424, 6. baskı, Londra, 1952.
55 https://islamansiklopedisi.org.tr/tekamul-nazariyesi , Erişim Tarihi: 21.08.2021
56 https://openaccess.ihu.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12154/1121/CİN S%20NİSAN%20Enis%20Doko.pdf?sequence=1&isAllowed=y , Erişim Tarihi: 21.08.2021
57 Ömer Nasuhi Bilmen , Muvazzah İlmi Kelam , s.200
58 Elmalı Hamdi Yazır, Hak Dini Kuran Dili Cilt 5, s.513
59 Elmalı Hamdi Yazır, Hak Dini Kuran Dili Cilt 5, s.514
60 Fatimah Jackson- Müslümanlar Evrimi Yanlış mı Anladı? (2/1) , https://youtu.be/OoPMvcCRxlE , Erişim Tarihi: 21.08.2021
61 https://evokeproject.org/1269-2/ , Erişim Tarihi: 21.08.2021
62 https://www.haberturk.com/prof-teoman-durali-evrim-teorisi-islam-la- celismez-1634697 , Erişim Tarihi: 21.08.2021
63 https://www.pewforum.org/2013/04/30/the-worlds-muslims-religion-politics- society-science-and-popular-culture/ , Erişim Tarihi: 21.08.2021
64 Enfal Suresi, 22.Ayet
65 Yunus Suresi, 100.Ayet