Bilim Felsefesini Anlamak – James Ladyman

Bilim Felsefesini Anlamak – James Ladyman

Eylül 6, 2022 0 Yazar: felsefelog

Birçok açıdan bizim çağımız ile diğer çağlar arasında bir fark yoktur; çoğu insan yalnızca hayatta kalmak için ağır işlerde çalışır, bazıları ise lüksün kucağında yaşar; birçok insan nedenleri üzerinde kontrol sahibi olmadıkları savaş ve çatışmalarda can verir; doğum, üreme ve ölüm döngüsü biz ve uzak atalarımız için aynıdır. Ancak yine de çağdaş dünyanın belirli özellikleri oldukça yenidir; örneğin, telefonumu alıp dünyanın diğer diğer ucundaki akrabam ile görüşebiliyorum, uzaydan çekilen bir fotoğrafa bakarak gerçekten de içinde yaşadığım bir dünya olduğunu görebiliyorum; birçok insanın günlük yaşamının kalitesi, bilgisayarlar, televizyonlar ve müzik sistemleriyle arttırılır ve bunlar olmaksızın hayatları hayal dahi edilemez; yine, çağdaş dünyada tıp, önceki nesiller için kesinlikle ölüm getirecek hastalık ve yaralanma biçimlerini tedavi edebilir. Fakat tüm bunların aksinde ise, eşit oranda, benzeri görülmemiş şekilde, birçok ülkenin sahip olduğu nükleer silahlar, gezegendeki tüm yaşamı neredeyse yok etmeye yetecek sayıdadır; gökyüzü ve okyanuslarımız, varlıklarını kimyasal üretim yapmamıza borçlu olan maddeler tarafından kirletilir.

Etkileri iyi veya kötü olsun bu teknolojilerin hiçbiri bilim olmadan var olamazdı. Fazla teorik bir yöntem olmaksızın, pulluklar, tekerlekler, bandajlar ve bıçaklar geliştirmek mümkündür, ancak, esasen son birkaç yüz yılda geliştirilen bilimsel teoriler ve yöntemler olmadan elektronik cihazlar, uzay aracı, mikro cerrahi veya kitlesel imha silahları olmayacaktır. Bilim ve teknoloji ürünleri, yaşamlarımızı, yaşama şeklimizi ve çevremizi nasıl şekillendireceğimizde büyük etkiye sahiptir; bu konuda herhangi bir şüpheniz varsa, elektrikle çalışan veya plastik içeren herhangi bir şey kullanmadan sıradan bir gün geçirdiğinizi hayal
edin.

Bilimin önemi sadece teknolojideki kullanımından kaynaklanmaz. Bilim, diğer kurumlarla karşılaştırıldığında toplumda benzersiz bir prestije sahiptir. Birçok modern sanat veya edebiyat alay etmesine rağmen, muhtemelen herkes modern bilimi finanse etme ve anlama ihtiyacı konusunda anlaşmaya varır. Ayrıca, çoğu insan bir bilim insanının sözüne bir gazeteci, avukat veya politikacınınkinden çok daha fazla güvenir (bu çok fazla şey söylemese de). Doğru ya da yanlış, bilimin çoğu zaman nesnel ve rasyonel araştırmanın nihai biçimi olduğuna ve bilim adamlarının, sadece önyargı ve ideoloji ürünleriyle değil, “bilimsel olarak ispatlanmış” sonuçlara ulaşmak için kanıtları toplayıp yorumlamak ve kullanmak ile ilgilendikleri düşünülür. Mahkemeler bir rahibin veya romancının söylediklerine dayanarak bir suçtan birini mahkûm etmez veya beraat ettirmez, ancak rutin olarak bir tür bilim adamı olan uzman bir tanığın kanıtlarına güvenir; bir balistik uzmanı, merminin belirli bir yönden geldiğini veya patolog, bir kişinin öldüğünde sistemlerinde belirli bir ilaca sahip olduğunu söylüyorsa, ifadeleri genellikle davanın niteliği belirlenirken dikkate alınacaktır. Bir sağlık problemimiz olduğunda çoğumuz doktora danışırız ve eğer doktor bir ilaç veya başka bir tedaviyi reçete ederse, semptomlarımıza yardımcı olacağını ve bize zarar vermediğini varsayarak bu reçeteyi kullanırız. Çoğu zaman, modern tıbbın açıkça “kanıta dayalı” ve dolayısıyla bilimsel olduğu iddia edilmektedir. Benzer şekilde, hükümet tarafından atanan bilim adamları belirli bir gıda veya kimyasalın güvensiz olduğunu söylerse, kullanımı ve satışı yasaklanacaktır.

Yukarıda adalet, sağlık ve güvenlikle ilgili olanlara ek olarak, bu örnekler, mühendislikten inşaata, balıkçılıktan çiftçiliğe kadar tüm faaliyetleri kapsayacak şekilde genişletilebilir. Bu nedenle, modern yaşamın neredeyse tüm alanlarında, insanlar önemli kararlar vermeden önce bilimsel kanıtlara ve bilim adamlarının görüşlerine başvurmaya veya dolaylı olarak güvenmeye eğilimlidirler. Birey olarak bilime ve bilim insanlarına bu güveni paylaşsak da paylaşmasak da yaşamımız bundan büyük ölçüde etkilenir ve bu, bilimi anlamanın ve düşünmenin önemli olmasının bir nedenidir. Tabii ki, Birçoğumuz bilim hakkında çok az şey biliyoruz ve belirli bilimlerdeki uzmanlık derecesi şu an o kadar büyük ki, hiçbir kimse o bilimin tamamını kapsayacak şekilde bir bilim alanı hakkında bilmesi gereken her şeyi bilemez. Bu nedenle, bilimsel düşünceyi uygulamak ve daha fazla geliştirmek için birçok birey arasında iş birliği ve koordinasyona güvenmekten başka seçeneğimiz yok. Bununla beraber, bilimin az yahut çok evrensel olan ve bilimsel araştırmanın keskin kenarları hakkında çok fazla bilgi sahibi olmaya ihtiyaç duymadan felsefi olan soruşturabileceğimiz özellikleri de bulunur.

Bilim felsefesinin ne hakkında olduğunu düşünmeden önce, neyle ilgili olmadığını söylemek yardımcı olacaktır. Açıkça görülür ki, bilimsel araştırmalar aracılığıyla ortaya çıkan önemli etik sorular vardır, örneğin, hayvanlar üzerinde acı çekmelerine neden olan deneyler yapmanın ahlaken kabul edilebilir olup olmadığı ya da bilgilendirildikleri bir onayı veremedikleri zaman psikiyatri hastalarına tedavi sağlamak gibi. Benzer şekilde, nükleer santralin inşa edilip edilmemesi, bitki ve hayvanların genetik mühendisliğinin etik yahut uygulama açısından tavsiye edilebilir olup olmadığına dair hangi araştırmanın finanse edilip edilmeyeceği hakkında ekonomik, sosyal ve politik sorunlar bulunur. Her ne kadar bilim politikası ve bilimsel araştırma etiği bilim felsefesi tarafından bilgilendirilmek zorunda ve gerçekten de geniş ölçüde tasarlanmış bilim felsefesinin bir parçası olsa da burada ele alınmamaktadır. Dahası, filozoflar olarak, öncelikle, özellikle herhangi bir bilimde ilerleme kaydetmekle ilgilenmiyoruz (ki felsefi düşünmenin, belirli bilimlerde çalışmanın yürütülme yöntemini sık sık etkiliyor ve felsefi sorgulama bazen teorik bilimle çakışıyor olmasına rağmen).

Bilimleri inceleyen başka disiplinler olsa da yönelttikleri soru türleri ve cevaplamaya çalışma yöntemleri bilim felsefesinin yöntem ve sorularından farklıdır. Örneğin, belirli bilimsel disiplinlerin ve teorilerin gelişimi hakkındaki soruların filozoflar değil, bilim tarihçileri tarafından ele alınması gerekmektedir. Diğer taraftan “Ne tür bir kişilik insanı iyi bir bilim adamı yapar?” ya da “Fizikteki teorilerin değerlendirilmesinde ve iletişiminde dergiler nasıl bir role sahiptir?” gibi sorular sırasıyla bilim psikolojisi ve bilim sosyolojisi için önemlidir. Felsefi meselelerin genelinde olduğu gibi, bilim hakkındaki felsefi sorular da dünyaya çıkıp malumat toplayarak, olmuş olan şeyi ya da bilimsel topluluğun aslında nasıl organize olduğu öğrenerek cevaplanamaz; felsefi sorgulama, daha ziyade, analiz, argümantasyon ve tartışmayla ilerler.

Tarih, sosyoloji ve psikolojinin bir bilim dalı olarak konu ile yönteminde empirik açıdan yerleşik ve müstakil (distinct) olarak nitelendirilmesi felsefi perspektiften tartışmalıdır. Birçok filozof, koltuk felsefesinin yansımasına dayanan bir konuyken geleneksel felsefe anlayışının savunulamaz olduğunu ve felsefenin gerçekten, empirik araştırma ve bilimin kendisi ile devamlı olduğunu düşünür (ki bu görüş natüralizm olarak bilinir). Bu görüşe göre, bilim felsefesindeki bilimsel bilgi ve metodoloji hakkındaki meseleler, bilişsel bilimde insanların inançları nasıl şekillendirdikleri ve akıl yürüttüklerindeki problemlerle gerçekten devamlılık gösterir. Bununla beraber, bilimin kusurlarını düşündüğümüzde ortaya çıkan felsefi soruların tetkik ve takibinde geniş farklılıkları tayin etmek için felsefe ve empirik araştırma biçimleri arasında mutlak bir sınır hayal etmek gerekli değildir.

Elbette, bilimin ne olduğunu bilmiyorsak, bu niteleme oldukça az işe yarar ve böylece, belki de bilim felsefesi için en temel görev “Bilim nedir?” sorusunu cevaplamaktır. Bilimin durumu göz önüne alındığında, bu soru oldukça büyük bir öneme sahiptir ve pek çok filozof, bilimsel olduğu iddia edilen inançların gerçekten öyle olup olmadığını değerlendirmek için bir cevap elde etmeye çalışmıştır. Neyin bilimsel neyin olmadığını söyleme sorununa sınırlama sorunu (demarcation problem) denir. Bazı bilim felsefesi filozofları astroloji, yaratılışçılık (Tanrı’nın Dünya’yı birkaç bin yıl önce İncil’de belirtildiği gibi yarattığı söyleyen doktrin), Marksizm ve psikanaliz gibi inanç ve uygulamalar için bilimsel statü talep ederlerken, bazı filozoflar ise bunların bilimsel olmadıklarını, aslında sadece sahte-bilimsel (pseudo-scientific) olduklarını göstermeyi amaçlamaktadır. Genellikle bilimi oluşturan herhangi bir şey varsa, bunun bir yöntem veya yöntem kümesi olacağı düşünülür, bundan dolayı da bilimsel yöntem (bilimin yöntemi olarak da bilinir) çalışmasının bilim felsefesinin merkezinde olduğu düşünülmektedir.

Bilimin nasıl tanımlanacağını veya belirli tartışmalı eylemlerin ya da inançların bilim olarak sayılıp sayılmayacağını nasıl anlayacağımızı henüz bilemeyebiliriz fakat buna rağmen bilimin pek çok örneğine sahibiz. Bilimleri, doğa bilimleri ve sosyal bilimler olmak üzere iki türe ayırmak olağandır. Doğayı inceleme nesnesi olarak gören doğa bilimleri, fizik, kimya , astronomi, jeoloji ve biyolojiyi içerirken, sosyal bilimler ise özellikle insan ve sosyal dünyayı inceleyerek, psikoloji, sosyoloji antropoloji ve ekonomiyi ihtiva eder. Sosyal bilimler, insan davranışlarını ve kurumlarını inceledikleri için niyetler, kasıtlı eylemler ve bariz şekilde özgür irademizle ilgilenmek zorundadırlar; dolayısıyla, ortaya koydukları felsefi meseleler genellikle doğa bilimleri tarafından ortaya atılan sorulardan oldukça farklıdır. Dahası, sosyal bilimlerin felsefesinde sosyoloji gibi bir konunun bilimsel olup olmadığı (olmalı mı olmamalı mı ya da bilimsel sayılabilir veya sayılmayabilir olması) önemli bir sorundur. Fakat doğa bilimlerinin böylesi sorunları yoktur, eğer bir şey bir bilimse, o şey kesinlikle fiziki olur. Bu kitabın amaçları nedeniyle (burada standart uygulamayı takip ediyorum) bilim felsefesi, doğal bilimin felsefesidir fakat tartışılacak konuların çoğu sosyal bilimlerin felsefesini de ilgilendirir.

Epistemoloji ve metafizik olarak bilim felsefesi

Bilimin statüsü ve yaşamlarımıza etkisi sebebiyle, bilime dair duyacağımız herhangi bir felsefi ilginin haricinde, bilim, temel felsefi sorulara cevaplar sunduğu için önemlidir. Bir soru şudur, “Sadece inanç ve düşünceye karşılık nasıl bilgi sahibi olabiliriz?” ve bu sorunun çok genel cevabı “bilimsel yöntemi takip ederek”tir. Yani örneğin, trafik dumanının astıma ya da sigara içmenin kansere sebep olup olmadığı hakkında yanlış veya hatalı bir şekilde inanabilir veya inanmayabiliriz, fakat bir hükümet bu inançları destekleyen bilimsel kanıtlar olmaksızın eylemde bulunmayacaktır (elbette, kanıt olsa bile eylemde bulunmayabilir). Benzer şekilde, yukarıda bahsedilen örneklerde, onların sonuçlarına, kanıt toplama ve değerlendirme (ve böylece gerekçelendirildiği) için uygun yöntemlerin temelinde ulaşıldığı varsayıldığı için, bilim adamlarının görüşlerine saygı gösterilmektedir.

Bilgiyi ve gerekçesini araştıran felsefe dalına epistemoloji denir. Epistemolojinin temel meseleleri şunlardır: İnanca karşı olduğunda bilgi nedir? Bilgimiz olduğundan emin olabilir miyiz? Aslında neyi biliriz? Bu sorulardan ilki belki de en temel epistemolojik sorudur. Her birimiz pek çok inanca sahibiz. Aslına bakarsanız, eğer yanlış olan bir şeye inanıyorsam (örneğin Avustralya’nın başkentinin Sidney olduğuna inandığımı varsayalım) bildiğim söylenemez. Gerekli bir koşulu söylediğimiz mantıksal terminolojide, bir önermenin doğru olan önermeleri bilen kişi için, bu tatmin edilmesi gereken bir koşuldur. Başka bir deyişle birisi eğer bir önermeyi biliyorsa, o önerme doğrudur. (Belli ki, bunun tersi geçerli değildir, doğru olduğu halde kimsenin bilmediği çok fazla önerme bulunur. Örneğin, penceremden baktığımda gördüğüm ağaçta kaç yaprak olduğuna dair doğru bir önerme mevcuttur ama kimsenin bu önermeyi bulmak için uğraştığını düşünmüyorum.) Kişinin yanlış olduğu ortaya çıkan bir şeye inandığı konumda (inandığının ne kadar makul göründüğünün bir önemi olmaksızın), bildiğini düşündüğü şeyi aslında bilmediklerini söyleyebiliriz. Varsayalım ki, bir önermeyi bilen kişi için bir diğer gerekli koşul da bu önermeye inanmasıdır. Şu an bilgi için iki şartımız bulunuyor, bilgi en azından doğru inançtır ama bu yeterli midir? Şimdi vereceğim bu örneği düşünün: Varsayalım ki, hüsnü kuruntuya eğilimliyim ve her hafta sayılarımın piyangoda çıkacağını düşünüyorum ve varsayalım belirli bir hafta gerçekten çıkıyor, çıkan sayıların çıkacağına dair bir inanca sahiptim ve bu doğru bir inançtır fakat bilgi değildir, çünkü sayılarımın, çıkacağına inandığım fakat çıkmadığı diğer tüm haftalardan ziyade belirli bir haftada çıkacağına dair inancımda yeterli bir nedene sahip değildim. Bu nedenle, bir şeye inandığım ve bunun doğru olduğu, ancak bilmediğim bir durum olabilir.

O halde, birisinin bilgi olarak sayıldığına inandığı şey için doğru inanç kadar, başka bir şey daha gerekli görünüyor. Yukarıdaki örnekte piyangoya dair inancım, o hafta kazanacağıma dair inanmak için yeterli sebebim bulunmadığından bilgi olarak sayılmaz, biz, inancımın gerekçelendirilmediğini söyleyebiliriz. Epistemolojideki geleneksel görüş, inançlarımızın yeterli gerekçelendirmesine sahip olduğumuzda, söz konusu şeye dair bilginin iddia edilebileceğidir, diğer bir deyişle bilgi, gerekçelendirilmiş doğru inançtır. Son zamanlarda bu “üç ayaklı” bilgi tanımının çok fazla eleştiriye ve tartışmaya konu olmasına rağmen, bilgi için gerekçe hala gerekli bir şart gibi görülmektedir. Bu bizi gerekçelendirmenin ne kadar değerli olduğu hususuna getirir ve yukarıda bahsedildiği gibi, gerekçelendirmenin, bizim inançlarımıza ulaşmak ve onları test etmek için bilimsel metodu takip etmek aracılığıyla sağlandığı düşünülür (İngilizce science (bilim) kelimesi, Latince bilgi anlamına gelen “scientia” kelimesinden türetilmiştir.)

Dolayısıyla, bilim felsefesi ile büyük ölçüde örtüşen felsefe alanı epistemolojidir. Daha sonraki bölümlerde ele alınan epistemolojik sorular (ve bunlara karşılık gelen bazı cevaplarla birlikte) aşağıdakileri içerir. Bilimsel yöntem nedir? Kanıt bir teoriyi nasıl destekler? Bilimde teori değişimi rasyonel bir süreç midir? Bilimsel teorilerin doğru olduğunu gerçekten bildiğimiz söylenebilir mi?

Eğer biz, bilimin bize gerçekten bir tür bilgi sunduğunu kabul edersek, o halde bilimsel teorilerin dünyanın nasıl olduğuna dair söylediği şeyleri incelemeli ve bilimsel bilginin kapsamının ne olduğuna karar vermeliyiz. Dünyanın modern bilimsel tasviri bize sadece şeylerin şu an nasıl olduklarını değil aynı zamanda milyonlarca hatta milyarlarca yıl önce nasıl oldukları hakkında pek çok şeyle söyler. Astrofizik, bize Dünya’nın, Güneş sisteminin ve hatta evrenin oluşumunu anlatırken, jeofizik dağların kıtaların ve okyanusların gelişimini açıklar ve biyokimya ile evrimsel biyoloji ise bize yaşamın kendi gelişimini gösterir. Bu tür bilimsel teoriler bize benzer şeyler hakkında daha fazla bilgi verir, örneğin, böylece biz de özel bir nehrin nerede aktığını veya arıların çiçekleri nasıl tozlaştırdığını öğrenebiliriz. Ancak, bilimsel teoriler, özellikle fizik ve kimyadakiler, günlük tecrübemizin bir parçası olmayan varlıkları da tanımlar; moleküller, atomlar, elektro manyetik dalgalar ve kara delikler gibi. Bu teoriler bilim felsefesinde belirli soru ve problemleri ortaya çıkartır; örneğin ezoterik ve gözlemlenemez varlıkların varlığına inanmalı mıyız ve eğer öyle ise onların varlığının kanıtı olarak neyi saymalıyız ve nasıl başvurabiliriz?

Elbette ki, bilim sadece dünyayı tanımlamaz; bize şeylerin nasıl ve niçin oldukları gibi olduklarının bir açıklamasını verir. Bu genellikle gözlemlediğimiz şeylerin gözlemlenemez sebeplerini tanımlamayı içerir. Newton, desteklenmeyen nesnelerin Dünya’ya düştüğünü keşfettiği için ünlü değildir, bunun neden böyle olduğunu açıkladığı (yer çekim kuvveti elmaların ağaçlardan düşmesine neden olan şeydir) ve nesnelerin düşmelerindeki oranı hesaplamak için bize bir kanun verdiği için ünlüdür. Newton mekaniği, birçok bilimsel teori gibi, birkaç temel ilke ve kanun açısından formüle edilmiştir. Bilim anlayışımızın merkezi, bu doğa yasaları görüşüdür; örneğin, ısıtıldığında tüm metallerin genişlemesi bir doğa yasası olarak kabul edilir. Böyle olunca da bilim bize, şeylerin nihai doğasını, dünyanın nelerden oluştuğunu ve nasıl işlediğini açıklıyor görünür. Hatta bilimin, sadece nedenselliğin ve doğanın kanunları açısından ne olduğunu açıklayarak ve var olan şeyleri bize anlatarak değil, aynı zamanda, uzay ve zaman hakkında diğer ana felsefi soruları da yanıtlayarak da metafiziğin yerini aldığını düşünülmüştür. Fakat, doğa kanunları tam olarak nedir ve bir şeyin başka bir şeye neden olduğunu söylemek ne anlama gelir? Bir şeyi “açıklamak” nedir?

Birçok filozof ve bilim adamı, bilimin yalnızca gördüğümüz şeyleri tanımlamak değil, aynı zamanda gözlemlenemez varlıklara dair, gözlemlediğimiz fenomenlerin ardında yatan yasalar ve nedenlerin doğruluğuna ulaşmak amacında da olduğunu sorgusuz sualsiz kabul eder. Diğer taraftan, şeylerin gerçek doğasını, doğa yasalarını ve benzerleri ile ilgili soruları göz ardı etmenin ve bunun yerine gözlemlenebilirin ne olduğunu doğru şekilde tahmin eden teorileri, doğru ya da yanlış olduğuna dair endişelenmeksizin araştırmanın vurgulandığı uzun bir gelenek de vardır. Bu kitabın odaklanacağı, “En iyi bilimsel teorilerimiz ile ortaya konulan gözlemlenemez varlıklara inanmalı mıyız?” ya da daha ham şekilde “Elektronlar var mıdır?” sorusudur. Bu sorunun çok da anlamlı olmadığını düşünebilirsiniz çünkü aslında elektronlar gözlemlenebilirdir. En nihayetinde, televizyonlar elektronları fosforlu ekranda ateşliyor ve böylece biz de mütemadiyen elektronları, en azından dolaylı olarak, gözlemliyor değil miyiz? Gözlemlenebilirlik ile kastedilen şeyin ne olduğu, Bölüm 6’nın ikinci bölümünde tartışılacaktır; bununla beraber, elektronların, atomların ve benzerlerinin, masalar ve ağaçlar ile aynı şekilde gözlemlenebilir olmadığı da açık olmalıdır. Bilimsel realizm, elektronların olasılığına inanmamız gerektiği görüşüdür halbuki bilimsel antirealizm, bilimsel teorilerin doğruluğuna inanmaktan ve bizzat kendimiz gözlemleyebileceğimiz şey hakkında söylediklerine inanmaktan uzak durmamız gerektiğidir. Bilimsel realizm hususunda bir karar vermeye çalışırken, yukarıda belirtilen tüm epistemolojik ve metafizik soruları ele almamız gerekecek.



Çevirmen: Gülsüm Esen


Kaynak: James Ladyman, Bilim Felsefesini Anlamak , (Çev. Gülsüm Esen) , https://www.academia.edu/44410516/%C3%87eviri_Bilim_Felsefesini_Anlamak_James_Ladyman , Erişim Tarihi: 06.09.2022