Şüphecilik ve Yeterli Sebep İlkesi – Robert C. Koons & Alexander R. Pruss

Şüphecilik ve Yeterli Sebep İlkesi – Robert C. Koons & Alexander R. Pruss

Aralık 23, 2022 0 Yazar: felsefelog

Editör Notu: ”Skepticism and the principle of sufficient reason” adlı okumakta olduğunuz bu metin Robert C. Koons ve Alexander R. Pruss tarafından Philosophical Studies 178 (4):1079-1099 (2021) için yazılmış olup, sayın Koons ve Pruss’tan aldığımız izin doğrultusunda Eymen Yalaz tarafından sitemiz için çevrilmiştir. Keyifli okumalar.

Özet

Yeterli Sebep İlkesi, ilkeyi inkar etmenin feci sonuçlarını göstererek, diyalektik olarak doğrulanmalıdır. İlkenin, en az bir doğaüstü gerçeğin elde edilmesini gerektiren, temel doğal gerçeklerle sınırlı bir versiyonunu formüle ediyoruz. Bu ilkeyi reddetmek, aşırı ampirik şüphecilikle sonuçlanır. Ampirik bilgiye ilişkin altı mevcut teoriyi ele alıyoruz ve her açıklamada, hepimizin PSR hakkında ön bilgisine sahip olmadıkça ampirik bilgiye sahip olduğumuzu bilemeyeceğimizi gösteriyoruz. Neo Hümenizme ve kökenlerin asliliğine dayalı itirazları dikkate alıyoruz ve ampirik bilgiye bilmeden sahip olabileceğimizi düşünüyoruz.

Anahtar Sözcükler: Yeterli sebep ilkesi, kozmolojik argüman, ilk neden, ampirik bilgi, Şüphecilik, muhtemellik.


  1. Giriş

Yeterli Sebep İlkesi kadar temel bir şey, daha da temel bir kuraldan çıkarılarak savunulamaz. Diyalektik olarak savunulmalıdır: onu reddetmenin feci sonuçları olduğunu göstererek. Stratejimiz budur: Yeterli Sebep İlkesi’nin muhtemel olarak bilinebilirliğini reddetmenin, dış dünya hakkında herhangi bir ampirik bilgiye sahip olduğumuzu bilebileceğimizi reddetme biçiminde radikal ampirik şüpheciliğe yol açtığını göstermek.

Bölüm 2’de, temel doğal olgularla sınırlı bir YSİ(Yeterli Sebep İlkesi) biçimini ifade ediyoruz. Tüm ampirik verilerimizin ve tüm ara ampirik çıkarımlarımızın bu doğal olgular sınıfına girdiğini iddia ediyoruz. Tanımladığımız YSİ, doğaüstü bir gerçeğin varlığını göstermek için kullanılabilir.

Bölüm 3’de ana tezimiz YSİ’nin bu versiyonunun muhtemel bilinebilirliğinin reddi, herhangi bir ampirik bilgiye sahip olduğumuzu bilmenin imkansızlığına yol açmasıdır. Bu tür ampirik şüpheciliği engellemek için, tüm şüpheci hipotezleri epistemik olarak “yakın” senaryolar sınıfından çıkarmak gerekir. YSİ’nin yokluğunda ampirik verilerimizin herhangi bir sebep olmaksızın meydana geldiği senaryoların “uzak” olarak sayılamayacağını savunuyoruz.

Bölüm 4’te bir nedensel açıklama ilkesinin gerekli olduğunu ve bu ilkenin (şüphecilikten kaçınılırsa) tüm temel doğal olgulara uygulanması gerektiğini düşünmek için nedenler ortaya koyuyoruz. 5. Bölümde, çağdaş literatürde popüler olan, ampirik bilgi için gerekli koşulların altı açıklamasına kadar, her durumda YSİ versiyonumuzun muhtemel bilinebilirliğinin gerekli olduğunu savunuyoruz.  6. bölümde, olasılıksal bilgi durumuna daha özel olarak odaklanıyoruz. Daha sonra iki grup itiraza yer veriyoruz: biri Neo Humeanism’e dayalı (Bölüm 7) ve diğeri kökenlerin esasına dayalı (Bölüm 8). Ayrıca Bölüm 9’daki ana tezimiz için ayrı ve daha doğrudan bir argüman sunuyoruz.


2. YSİ’yi doğal gerçeklerle sınırlamak

Yeterli Sebep İlkesi’nin çok güçlü bir versiyonu, her gerçeğin veya olgunun bir açıklaması olduğunu ima eder. Daha da ileri gidebilir ve tüm gerçek olguların çoğulluğunun açıklamaları olduğunu (yani ek veya ortak açıklamalar olduğunu) iddia edebiliriz.

Yeterli Sebep İlkesi (Sınırsız). Eğer xx’ler bazı aslî gerçeklerse, o zaman xx’leri açıklayan bir y gerçeği vardır.

Döngüsel olmayan açıklamalar gerektirirken sınırsız bir YSİ öne sürmek tutarlı değildir, çünkü tüm gerçeklerin toplam FF’iniin açıklaması olarak üyelerinden biri olmalıdır (çünkü gerçek olguların tüm açıklamaları da gerçektir). Burada, çoğullar için bir anlama ilkesi varsayıyoruz.1 Genişletilmiş açıklama çemberlerini (A1’in A2, Ai ve Ai+1’i açıkladığı, An’nin A1’i açıkladığı ve n>1 olan A1, A2,…An durumlarında) ekarte edebileceğimizi varsayalım ve yalnızca kendi kendini açıklayan ve kısmen kendi kendini açıklayan gerçeklere izin verelim. Bir olgu kendini açıklıyorsa kendi kendini açıklayıcıdır ve bir A olgusu, A’yı açıklayan bir olgunun uygun bir parçasıysa kısmen kendi kendini açıklayıcıdır.

Sınırsız YSİ, Genişletilmiş Daire Yok ilkesi ve Açıklamanın Geçişliliği ile birlikte, bazı gerçeklerin tamamen kendi kendini açıklayıcı olmasını gerektirir.

Bir gerçeğin kendi kendini açıklayıcı olması imkansız göründüğü için, bu, üç ilkenin bir reductio ad absurdum’u (saçma bir çıkarımı) gibi görünebilir. Sonuçta, eğer x y’yi açıklıyorsa, o zaman y x’i açıklamaz ve dolayısıyla y = x’i kabul edersek, x’in x’i açıklayamayacağı sonucuna varmalıyız.2 Ancak, kendi kendini açıklayan gerçeklerin makul durumları vardır: örneğin, 0 = 0 ve tüm üçgenlerin üç köşesi vardır. Kendi kendini açıklayan bir gerçeği, gerçeğin elde edildiğini bilmek ve gerçeğin doğasını tam olarak anlamak, gerçeğin neden elde edildiğine dair tüm gizemi ortadan kaldıran bir olgu olarak düşünebiliriz. Yukarıdaki iki örneğimiz analitik olsa da, suyun H2O olduğu gerçeği gibi kendi kendini açıklayan sentetik gerçekler bile olabilir.3 Suyun H2O ile özdeş olduğunu söylemenin ne anlama geldiğini bir kez anladığımızda, suyun H2O olduğu konusunda hiçbir sır kalmaz.

Alternatif olarak, iki tür gerçek olduğunu söyleyebiliriz: Doğası tam olarak anlaşıldığında bile hala bir gizemi olan gerçekler vardır ve doğası tam olarak anlaşıldığında tamamen gizemli olmayan gerçekler vardır.4 Eğer açıklama gizemi ortadan kaldırmaktaysa, o zaman ikinci tür gerçekler açıklanamaz, ama sadece onları açıklamaya gerek olmadığı içindir bu. Daha sonra “x y’yi açıklar” gibi ifadeleri “x y’yi açıklar veya x = y ve x tamamen gizli değildir” gibi ayrımlarla değiştirerek ilkelerimizi ve argümanlarımızı yeniden formüle edebiliriz.

Sonra, kısmi açıklamanın en az iki anlamı olduğunu gözlemleyin. x’in y’nin açıklamasının bir parçası olması koşuluyla x’in y’yi kısmen açıkladığını söyleyebiliriz veya x’in y’nin bir parçasını açıklaması koşuluyla x’in y’yi kısmen açıkladığını söyleyebiliriz. Kısmi açıklamanın ilk anlamı, bir açıklamanın olmasını gerektirir; ikincisi gerektirmez. Birinci anlamda kısmi açıklama dilini kullanacağız. Bunu göz önünde bulundurarak, elimizde:

Genişletilmiş açıklama çemberleri yoktur. x, yy’leri kısmen açıklıyorsa ve y, yy’lerden biri ve x’in veya x’in herhangi bir parçasının aynısı değilse, o zaman y, x’i kısmen açıklamaz.

Açıklamanın geçişliliği (tam ve kısmi). x, yy’leri ve y’lerden biri zz’leri açıklıyorsa, x zz’leri açıklıyorsa ve x, yy’leri kısmen ve y’lerden biri zz’leri açıklıyorsa, x zz’leri kısmen açıklıyor.

Teorem 1:5 Sınırlandırılmamış YSİ göz önüne alındığında, bazı gerçekler tamamen kendi kendini açıklayıcıdır.

Kanıt, Tamamen kendi kendini açıklayıcı olmayan tüm gerçeklerin çoğulluğunu düşünün. Buna çoklu PP diyelim.

İddia: PP, tamamen kendi kendini açıklayan en azından kısmi bir açıklamaya sahip olmalıdır.

İddia Kanıtı: PP’nin tamamen kendi kendini açıklayan kısmi bir açıklamasının olmadığını varsayalım. Sınırlandırılmamış YSi verildiğinde, PP’nin bir Q açıklaması olmalıdır ve hipoteze göre Q tamamen kendi kendini açıklayıcı değildir. Q tamamen kendi kendini açıklayıcı olmadığı için Q, PP’nin bir üyesidir. Ayrıca, Q tamamen kendi kendini açıklayıcı olmadığı için, Q kısmen Q’dan farklı bir R tarafından açıklanmaktadır. Şimdi, ya R tamamen kendi kendini açıklayıcıdır ya da değildir. (i) Eğer R tamamen kendi kendini açıklıyorsa, o zaman R Q’yu kısmen açıklar ve Q PP’yi tamamen açıklar ve böylece R kısmen PP’yi açıklar. Bu durumda İddia, Açıklamanın Geçişliliğinden hemen sonra gelir. (ii) R’nin tamamen kendi kendini açıklayıcı olmadığını varsayalım. O halde R, PP’nin bir üyesidir. Ancak bu, Q’nun R’yi tamamen açıkladığı ve R’nin Q’yu kısmen açıkladığı anlamına gelir, “Genişletilmiş Çember Yoktur” ile çelişir.

Dolayısıyla, PP’nin tamamen kendi kendini açıklayan kısmi bir açıklaması vardır (İddia). Bu nedenle, kendini açıklayan en az bir gerçek vardır (Teorem 1). Belirli türden her bir olgu çoğulluğunun (bunlara sıradan olgular diyelim) döngüsel olmayan bir açıklaması olduğunu tutarlı bir şekilde ileri sürebiliriz.

Sınırlı (ve Dairesel Olmayan) Yeterli Sebep İlkesi. Eğer xx’ler bazı sıradan gerçek olgular ise, o zaman xx’leri açıklayan, xx’lerden biri veya xx’lerin bir parçası olmayan gerçek bir y olgusu vardır.

Eğer Sınırlı ve Dairesel Olmayan YSİ (SYSİ) doğruysa, o zaman bazı olağanüstü gerçekler olmalıdır, çünkü tüm olağan gerçeklerin toplamının bir açıklaması olması gerekir ve bu açıklama sıradan olamaz. Bu bize diğer öncüllerde Teorem 0’daki sonuca giden bir yol verir.

Olağan gerçekleri tamamen kendi kendini açıklayıcı olmayan gerçekler olarak tanımlarsak, Sınırlı ve Dairesel Olmayan YSİ’yi Sınırsız YSİ’den türetebilir, açıklamanın dağılabilirliğini verebiliriz.

Açıklamanın Dağılımı. Eğer y, xx’leri açıklıyorsa ve z, xx’lerden biri veya bir parçasıysa, o zaman y, z’yi açıklar.

İddia: Açıklamanın Dağılımı göz önüne alındığında, Sınırlandırılmamış YSİ, Sınırlı (ve Dairesel Olmayan) YSİ’yi gerektirir.

Kanıt: xx’lerin sıradan gerçekler olduğunu varsayalım. Sınırsız YSİ ile xx’leri açıklayan bir y olgusu vardır. Çelişki için y’nin xx’lerden birinin parçası olduğunu varsayalım. O hâlde, Açıklamanın Dağılımı ilkesiyle, y kendini tamamıyla açıklar. Ama o zaman xx’ler sıradan gerçekler değildir: Çelişkidir. Diyelim ki doğal bir varlık, tamamen ölçülebilir (sıfır veya sonsuzluk dışında bazı nicel ölçülerle) veya bir şekilde sınırlandırılmış (uzaysal veya zamansal sınırlar dahil) içkin niteliklere sahip şeylerden oluşan bir varlıktır: Doğaüstü bir varlık, ölçüsü sınırsız ve sonsuz olan en az bir basit (atomik) parçaya sahip olan varlıktır. “Bir gerçeğin parçası” derken, böyle bir varlığın varlığının ilgili olarak gerçeği gerektirdiğini kastediyoruz (örneğin, güçlü Kleene üç değerli mantık veya Belnap-Dunn alaka mantığında). Doğaüstü bir gerçek, böyle bir doğaüstü varlığın varlığını bir parçası olarak içeren bir gerçektir. Temel bir doğal gerçek, doğaüstü olmayan tamamen özel herhangi bir gerçektir.

Tamamen kendini açıklayan hiçbir gerçeğin temel bir doğal gerçek olmadığını iddia ediyoruz. Eşdeğer olarak, herhangi bir temel doğal olgular çoğulluğuna ilişkin herhangi bir açıklamanın, bu çoğulluğun herhangi bir üyesinden farklı olması gerektiğini iddia ediyoruz. (Eşdeğerliğin kanıtı: Soldan sağa, karşıtlık yoluyla. Varsayalım ki, çok sayıda temel doğal olgular bu çoğulluğa aittir: O halde bu açıklayıcı gerçek, Açıklamanın Dağılımı ile kendi kendini açıklar. Sağdan sola yine zıtlık ile. Varsayalım ki tamamen kendi kendini açıklayan temel bir doğal olgu var, o halde tam da bu olgudan oluşan yozlaşmış çoğulluk, çoğulluğun bir gerçeğidir, çoğulluğun açıklamalarından biridir.) İddiamız sezgisel olarak apaçık görünmektedir, çünkü temel doğal olgular, bir şekilde açıklanması gereken sonlu ölçüler ve sınırlar içeren atomik olgulardır, sezgisel olarak açık bir şekilde kendilerini açıklamazlar. Ancak, sezgiye böylesine kuru bir itirazla yetinmeyeceğiz. Küresel ampirik şüpheciliği benimsemenin acısıyla, böyle bir ilkenin epistemolojik temellerde kabul edilmesi gerektiğini tartışacağız. Özetlemek gerekirse, aşağıdaki ilke ve tanımları destekliyoruz:

Doğaüstü olguların tanımı: Bir gerçek, (uygun bir ilgililik mantığıyla) sınırsız ve içkin ölçülerde tamamen sonsuz olan basit bir varlığın varlığını gerektiriyorsa doğaüstüdür.

Temel doğal olguların tanımı: Bir olgu, tamamen özelse (herhangi bir evrensel genelleme içermez) ve doğaüstü değilse temel ve doğaldır.

Temel doğal gerçekler için dairesel olmayan YSİ: Eğer xx’ler temel doğal gerçeklerse, o zaman xx’lerden biri veya xx’lerin herhangi bir parçası olmayan bir y vardır ve y, xx’leri açıklar.

Belirli gerçeklerin tüm açıklamalarının belirli bir olguyu içermesi gerektiğini varsayarsak, YSİ’nin bu versiyonunu en az bir doğaüstü olgunun ve dolayısıyla en az bir somut doğaüstü-varlığın varlığını göstermek için kullanabiliriz.

Bir sonraki bölümde, Temel Doğal Olgular için Döngüsel Olmayan YSİ için epistemolojik argümanı ele alıyoruz.


3. İlk bakışta şüphecilik tehdidi

Herhangi bir ampirik bilgiye sahip olduğumuzu bilmek için, Temel Doğal Gerçek için Dairesel Olmayan YSİ’nin doğru olduğunu ve sadece doğru değil, aynı zamanda güçlü bir şekilde doğru olduğunu, tüm “yakındaki” veya normal olası dünyalardaki her yerde doğru olduğunu bir şekilde bilecek bir konumda olmalıyız. İlk olarak, epistemik açıdan mümkün senaryolar ile metafizik açıdan mümkün dünyalar arasında bir ayrım yapmalıyız. Her senaryo, modal gerçekliğin tamamının bir temsili veya modelidir. Bu nedenle, her senaryo gerçek bir dünyayı ve birçok yalnızca olası-dünyayı içerir (yani, gerçek dünyanın ve yalnızca olası dünyaların ne olabileceğine dair temsilleri içerir). İki boyutlu bir model üzerinde çalışıyoruz: epistemik olarak “yatay” bir dizi olası senaryolar, ve her senaryo içinde, sözde metafiziksel olarak mümkün dünyaların “dikey” bir dizisi.

Çok makul bir şekilde, gerçek dünyada sahip olduğumuz bilgi, yakındaki olası dünyalarda olanlara bağlıdır. Bu nedenle, bilgimiz hakkındaki bilgimiz, epistemik olarak olası senaryoların her biri içindeki olası dünyalarda olup bitenlere bağlıdır. Bazı ampirik bilgilere sahip olduğumuzu bilmek istiyorsak, epistemik olarak olası her senaryoda ilgili karşı-olgusal koşullarla uygun şekilde ilişkili olan doğru ampirik inançlara sahip olmamız gerekir.

BNF’ler için Dairesel Olmayan YSİ’nin kipsel olarak sağlam gerçeğinin, dış dünyanın tüm ampirik bilgisinin bir ön varsayımı olduğunu iddia edeceğiz ve ayrıca bu sağlam gerçeğe ilişkin bilgimizin (döngüsellik acısıyla) ampirik olarak doğrulanamayacağını iddia edeceğiz. Bu nedenle, eğer dış dünya hakkında herhangi bir ampirik bilgimiz olduğunu bileceksek, bu YSİ’nin sağlam gerçeği muhtemel olarak bilinebilir olmalıdır.

Temel İddia: Dış dünya hakkında herhangi bir ampirik bilgiye sahip olduğumuzu biliyorsak (genel olarak veya belirli bir önermeyle ilgili olarak), o zaman temel doğal gerçekler için YSİ’nin sağlam bir şekilde doğru olduğunu muhtemelen bilecek bir pozisyondayız.

YSİ neden bu biçimde ampirik bilginin bir ön varsayımıdır? Eğer bu YSİ, epistemik olarak olası herhangi bir senaryoda gerçek dünyada veya “yakındaki” dünyalarda yanlışsa, o zaman bazı doğal olguların nedensiz olma olasılığını ciddiye almalıyız. (Bunu Bölüm 3’te tartışağıız) simetri düşüncesine göre, eğer herhangi bir doğal olgunun nedeni yoksa, o zaman ilgili olarak benzer herhangi bir doğal gerçeğin de nedeni olmayabilir. Herhangi bir doğal gerçeğin herhangi bir diğeriyle ilgili olarak benzer olduğunu tartışacağız. Dolayısıyla, (yakın dünyalarda) bir nedeni olmayan bazı doğal olgular varsa, herhangi bir doğal gerçeğin nedeni olmayabilir.

Ampirik inançlarımızı dayandırdığımız duyusal veya anımsatıcı görünümlere, deneyimlere veya izlenimlere ampirik verilerimiz diyelim. YSİ’nin sağlam gerçeği önceden bilinebilir olmasaydı, ampirik verilerimizin herhangi biri veya tümü (bildiğimiz kadarıyla) nedensiz olabilir, yani epistemik olarak olası bir senaryoda nedensiz olabilir. Açıkçası, eğer veriler nedensizse; doğru şekilde, ekstra-zihinsel gerçeklerin ampirik bilgisi için gerekli olan şekilde neden olamazlar. Bu, epistemik olarak olası senaryolar olduğu anlamına gelir; bu senaryolarda, zihinsel olmayan gerçeklere ilişkin tüm ampirik bilgilerden yoksun kalırız, ancak yine de aynı duyusal girdilere sahibiz. Bu nedenle, anlık zihinsel verilere ilişkin bilgimizin ötesinde herhangi bir ampirik bilgiye sahip olduğumuzu bilemeyiz. Ancak bunu biliyoruz, bu nedenle YSİ’nin sağlam gerçeği bizim tarafımızdan önceden bilinebilir olmalıdır.

Saf algısal gerçekçiliği varsaysak bile bu doğrudur. Varsayalım ki (gerçek senaryoda, gerçek dünyada) algıladığımız şeylerin var olduğunu ve göründükleri gibi olduklarını biliyoruz. Bu, algılanan şeylerin var olduğu ve epistemik olarak mümkün olan her senaryonun gerçek dünyasında göründüğü gibi olduğu gerçeğine dönüşecektir. Ancak bu, yalnızca ampirik inançlarımızın bu dünyalarda doğru olduğunu garanti eder – onların bilgi oluşturduğunu değil. YSİ’nin bilinebilirliğinin yokluğunda, bazı epistemik olarak olası senaryolarda ampirik inançlar gerçek dünyada veya yakın dünyalarda nedensiz olacaktır.

Ampirik verilerimizin çevreyle olan nedensel bağlantılarıyla kısmen bireyselleştiğini varsayarsak ne olur?6 Eğer bu doğruysa, eğer bizim verilerimiz bir şekilde gerçek dünyada ortaya çıkıyorsa, o zaman aynı veri başka dünyalarda da ortaya çıkmış olmalıdır.

Ancak, sınırlandırılmış YSİ’nin doğru olduğunu bilmiyorsak, hem gerçek dünyada hem de modal alternatiflerde verilerin nedensiz olduğu epistemik olarak olası senaryolar olacaktır. Ek olarak, her bir senaryodaki bilginin modal koşullarını değerlendirirken, özdeş olmayan karşıtları kullanabiliriz (David Lewis’in anladığı anlamda)—bkz. 8. Bölüm.

Peki ya duyusal verilerimizin içeriği, çevreyle olan nedensel bağlantıları tarafından belirleniyorsa? Peki ya doğrudan (belki de içgözlemle) bu içerik nedir diye bilebilirsek? Bu içgözlemsel bilgi, verilerimizin epistemik olarak olası tüm senaryolardan kaynaklandığını garanti etmek için yeterli olmayacak mı? Yanıt olarak üç noktaya değinelim. İlk olarak, iç gözlem yoluyla bilebileceğimiz tek şey, verilerimizin ona asıl içeriğini vermek için yeterli nedensel arka plana sahip olduğudur ve bu arka plan her durumda boş olabilir. YSİ olmadan muhtemel bilebileceğimiz her şey için bu, duyu verilerimizin nedensiz olmasıyla uyumludur. Çünkü içerikle ilgili tamamen içe dönük bilgimiz oldukça sınırlıdır.

İkincisi, bu, duyumlarımız ile dış gerçekler arasındaki tüm bağlantıların nedensel olduğunu garanti edemez ve bu bağlantılardan herhangi birinin nedensiz olarak ortaya çıkması ampirik bilgimizi baltalayacaktır. Son olarak, bu itiraz, eğer sağlamsa, çok fazla kanıtlayacaktır, çünkü tüm ampirik inançlarımızın yanılmaz olduğunu ve bunların her zaman bilgi oluşturması gerektiğini garanti eder. Bu, bariz hata olasılığıyla ve yalnızca doğru görüşle çelişir.

Aslında, eğer YSİ’nin doğru olduğu bilinemezse, Descartes’ın şeytanî iblis ya da bir beyin kurbanı olması gibi, en azından tipik şüpheci senaryolar kadar kötü bir durumda olduğumuz epistemik olarak alakalı senaryolar olacaktır. Tipik şüpheci senaryolarda, ampirik verilerimiz yanlış yoldan; aldatıcı iblis veya beyni manipüle eden program tarafından oluşturulur. Bu inançlar her zaman tesadüfen doğru olsalar bile bilgi oluşturamazlar. YSİ epistemik olarak olası senaryolarda yanlışsa, o zaman bizim durumumuzun Descartes’ın varsayımsal kurbanı için olduğu kadar kötü olduğu ilgili senaryolar vardır; bu senaryolarda ampirik verilerimiz vardır, ancak veriler sağlamak için doğru şekilde oluşturulmamıştır. Çünkü veri hiçbir şekilde nedenli değildir, hiçbir neden olmadan basitçe “fırlayıp” var olmuştur.

Ampirik verilere erişilebilir bir senaryoda neden olunsa bile, bu veri ile nesnesi arasındaki nedensel bağlantılardan herhangi biri nedensiz olsaydı, bu senaryoda bilgi eksikliğimiz olurdu. Örneğin, bilgisayar ekranınızı gördüğünüz fotonların, ekranın kendisi tarafından yansıtılmak veya üretilmek yerine, sebepsiz yere aniden ortaya çıktığını varsayalım. Bu durumda, ekranı gerçekten hiç görmezsiniz ve dolayısıyla ampirik bilgiye sahip olmazsınız.

Ayrıca, YSİ epistemik olarak olası senaryolarda başarısız olursa, kişinin ampirik inançlarının yalnızca doğru şekilde başarısız olmakla kalmayıp aynı zamanda yanlış olduğu birçok durum olacaktır. Örneğin, gelecekle ilgili ampirik inançlarımızdan herhangi birini düşünün. YSİ, olası senaryolarda başarısız olursa, nedensiz önleyicilerin müdahalesi sayesinde, gelecekle ilgili gerçek inançlarımızın tümü bu senaryolarda yanlışlanabilir. Güneşin yarın doğacağına inanıyoruz, ancak güneşin bugün yeterli büyüklükte ve yakınlıkta nedensiz bir karadelik tarafından yok edildiği olası bir senaryo olabilir.


4. Simetri düşünceleri ve muhtemel bilgi

Bölüm 3’teki şüpheci senaryolar, bir tür genelleme veya epistemik simetri ilkesine dayanıyordu: (epistemik olarak olası bir senaryoda) nedensiz var olabilecek bazı doğal olgular varsa, o zaman herhangi bir doğal olgu (böyle bir senaryoda) nedensiz var olabilir. Neden böyle olmalı? Epistemik olarak erişilebilir olan nedensiz olaylar neden tamamen epistemik olarak ilgisiz alanlara ait olmasın, böylece ampirik bilginin hiçbir durumu zarar görmez? BNF’ler için Dairesel Olmayan YSİ kadar güçlü ve genel bir şey bilmeden, ampirik verilerimizin ve bu veriler ile nesneleri arasındaki gerçek nedensel bağlantıların epistemik olarak olası tüm senaryolarda nedenleri olduğunu neden bilemiyoruz?

YSİ’nin önceden bilinebilir olarak mevcut olması gerektiğini savunduk. Bu nedenle; her şeyden önce, her bir ampirik veri ve her bir nedensel bağlantı ile ilgili olarak yeniden bilgiyi ekarte edebiliriz. Belirli bir olgunun nedeni hakkında, bazı de söylem bilgiyle, yani K türünden tüm olguların neden olduğunu ve bu olgunun K türünden olduğunu bilerek desteklenmeyen muhtemel bilgiye sahip olmak imkansızdır. Varsayımsal (de re) bilgimiz, doğrudan tanıdık yoluyla edindiğimiz bilgi ampiriktir ve muhtemel değildir. Var olduğuma dair bilgim gibi bazı (de se) bilgilerimizin muhtemel olduğunu varsaysak bile, benim bir nedenim varken diğer benzer varlıkların olmadığını muhtemel olarak bilmek kesinlikle imkansız olacaktır.

Bu nedenle, herhangi bir ampirik bilgiye sahip olduğumuzu bilmemiz için, bir tür Sınırlandırılmış YSİ’nin sağlam bir şekilde doğru olması gerekir (tüm muhtemel erişilebilir senaryolarla ilişkili olarak):

Genel K-Sınırlı YSİ. Eğer xx’ler K sınıfına aitse, o zaman xx’lerin bir üyesi veya parçası olmayan ve xx’leri açıklayan bir y vardır.

Aslında, sadece K-Sınırlı YSİ’nin doğru olduğunu apriori olarak bilmekle kalmamalı, aynı zamanda ampirik verilerimizin ve epistemik nedensel bağlantılarımızın her birinin sınırlı K sınıfına ait olduğunu da muhtemelen bilebilmeliyiz. Sınırlı YSİ geçerlidir, çünkü K-Sınırlı YSİ yalnızca tüm ampirik bilginin bir ön varsayımı değildir, aynı zamanda K-Sınırlı YSİ’nin herhangi bir özel ampirik veri veya epistemik bağlantı durumuna bilinebilir uygulanabilirliği de öyledir. K-Sınırlı YSİ’nin ampirik bilginin ön varsayımlarını yerine getirme işini yapabilmesi için dört koşulu karşılaması gerekir:

(i) İlkenin kendisi muhtemel olarak bilinebilir olmalıdır ve bu nedenle K sınıfı, neden olma yatkınlığı ile sezgisel olarak bağlantılı olmalıdır;

(ii) neredeyse tüm ampirik verilerin ve neredeyse tüm epistemik bağlantıların (bu veriler ve varsayılan dış nesneleri arasında nedensel olarak aracılık eden olaylar veya durumlar) K sınıfına ait olduğu veya uygun bir alt sınıfa ait olduklarını varsayarak değil, önceden bilinebilir olmalıdır;

(iii) ilke karşı olgusal olarak sağlam olmalıdır (bir doğa yasası veya metafizik bir zorunluluk gibi) ve bu aynı zamanda muhtemel olarak bilinebilir olmalıdır;

(iv) (i)–(iii) koşullarını karşılayan kesinlikle daha güçlü bir ilke yoktur.

(iv) koşulunu ekledik çünkü (i)–(iii)’yi karşılayan en güçlü ilkelerin tümünü belirlemek istiyoruz. Yalnızca temel doğal olgular sınıfının K sınıfı rolünü oynadığı K-Sınırlı YSİ’nin şu dört koşulu karşıladığını iddia ediyoruz:

Temel Doğal Gerçekler için YSİ. Eğer xx’lerin tümü temel doğal gerçeklerse, o zaman xx’leri açıklayan xx’lerden biri olmayan bir y vardır.

Koşul (i), sınırlı bir potansiyel aday listesiyle başlayabileceğimiz ve bir eleme süreciyle ilerleyebileceğimiz anlamına gelir. İlginç bir şekilde, doğru ilkenin bu bağlamda kimsenin aklına gelmemiş bir koşulu içerdiği konusunda endişelenmemize gerek yok – temelde muhtemel olarak bilinebilen ve bizim üzerinde temel oluşturacağımız ampirik bilgiye bağlı. ir ilkeden tamamen habersiz olmamız mantıksızdır.

İlk üç koşulu, K sınıfının insan-merkezli olmaması gibi bir şey türetmek için kullanabiliriz. Yani, K sınıfının tanımı, insanlara veya aslında herhangi bir türden sonlu, ampirik bilenlere yönelik herhangi bir temel referansı içeremez. Koşul (iii)’ün gerektirdiği gibi, bazı insan-merkezci K koşulunun karşı-olgusal olarak sağlam bir nedensel ilke ile ilişkili olduğunu muhtemel olarak bilebileceğimizi düşünmek mantıksızdır. K-Sınırlı YSİ’nin muhtemel olarak bilinebilirliğini temel doğal gerçeklere parametreleştirilmiş olarak kabul etmek, bu özel küresel şüphecilik tehdidini önlemek için yeterlidir.

Tüm ampirik verilerimizin doğal olduğunu muhtemel olarak bilebiliriz, çünkü açıkça atomiktirler ve kendi başlarına (ne bireysel ne de toplu olarak) herhangi bir sonsuz veya sınırsız varlığın varlığını gerektirmezler. Bunu, tüm deneysel sonuçlar, gözlemler, izler, kalıntılar ve fosiller dahil olmak üzere akla gelebilecek herhangi bir bilimsel veri bütünü hakkında ve bu veri parçaları ile varsayılan nesneleri arasındaki herhangi bir nedensel bağlantı hakkında da muhtemel olarak bilebiliriz.Buna karşılık, K-Sınırlı YSİ için epistemolojik olarak yeterli parametrelerin bazı başarısız adayları şunlardır:

(1) İlk olmayan olayların sınıfı (zaman içinde diğer olaylardan önce gelen olaylar).7

(2) Sonsuz bir nedensel gerileme içermeyen gerçekler sınıfı.

(3) Hem kozmik ölçekte hem de düşük entropili olmayan gerçekler sınıfı.

Karşılık gelen üç K-Sınırlı YSİ’nin her biri, nedensiz duyumlardan kaynaklanan küresel ampirik şüphecilik tehdidini ortadan kaldırmakta başarısız oluyor. Muhtemel olarak bilebildiğim kadarıyla, şu andaki bilinç durumumu oluşturan durumların tümü ilk olaylar olabilir. Geçmişin gerçekliğine olan inancım, nedensellik bilgime zımnen başvurmadan, muhtemel bilgi oluşturamaz. Benzer şekilde, çok kısa bir süre içinde bilincimi oluşturan olaylar (önceden bilebildiğim kadarıyla), Pruss8 tarafından tartışılan gülle gerilemeye benzer bir veya daha fazla sonsuz nedensel gerileme içerebilir. Şu anki bilinç durumumun kozmosun tamamı olduğunu muhtemel olarak bilebilirim. Entropisinin çok yüksek olduğunu da önceden bilemem. Bu nedenle, bu üç ilkeye dayanarak, şu andaki bilinç durumumun herhangi bir nedeni olup olmadığını muhtemelen bilemem, hele herhangi bir ampirik bilgiye sahip olmam için gerekli olan türden bir nedene sahip olduğunu bilemem.


5. Bilginin koşulları

İşte epistemolojik literatürden bilgi için gerekli altı koşul:

1. Güvenilirlik Bir süreç, yalnızca doğru inançları üretme konusunda yüksek ve belirli bir nesnel olasılığa sahipse bilgi üretebilir.

2. Yol kesmemek Bir S öznesi, p’yi ancak (1) q’nun S’nin p’nin güvenilir olmadığına inanması için gerçek gerekçelerinin/temelinin olduğunu düşünmek için iyi bir neden (ilk bakışta) olduğu bir q olgusu olmadığında bilir. Ve (2) ilk bakışta q tarafından mağlup edilmeyen bir şekilde S tarafından bilinen hiçbir r yoktur, öyle ki r, q’nun aslında (her şey dikkate alındığında) S’ler için bir mağlup olmadığını düşünmek S’yi bilmek için iyi bir sebeptir. 9

3. Nozick duyarlılığı Bir S öznesi, yalnızca p’nin yanlış olması durumunda S’nin p’ye inanmayacağının nesnel olarak çok muhtemel olması durumunda p’yi bilir.

4. Nozick karşı duyarlılığı Bir S öznesi p’yi yalnızca, S’nin p’ye tam olarak S’nin p’ye gerçekten inandığı temellere dayanarak inanması durumunda nesnel olarak çok muhtemel olması durumunda p, p yine de doğru olacaktır, der.

5. Güvenlik (Williamson) Bir S öznesi p’yi yalnızca S’nin p’ye inandığı tüm ilgili yakın dünya w’de S’nin aslında p’ye inandığı gerekçelere/temele dayanarak bilir, S yanlış bir şekilde p’ye inanmaz. (Williamson 2000)

6. Yüksek Nesnel Şans (Hawthorne-Lasonen-Aarnio) Eğer p’nin doğruluğunun nesnel şansı t’de kesin olarak yüksek değilse, o zaman hiçbir özne p’nin t’de olduğunu bilemez. (Hawthorne ve Lasonen-Aarnio 2009) Her durumda, Sınırlı YSİ’nin epistemik olarak erişilebilir tüm senaryolardaki simetrik yanlışlığı, koşulu yanlışlamak için yeterlidir ve dolayısıyla bunlardan herhangi birinin kabulü, ikna olmuş anti-şüphecinin BNF’ler için Sınırlı YSİ’yi kabul etmesini gerektirir. Aşağıdaki bölümde (Bölüm 6) Yüksek Hedef Şans durumunu ele alacağız.

5.1 Güvenilirlik

Epistemik olarak olası bir senaryoda, yakınlardaki olası dünyalarda BNF’ler için YSİ yanlışsa, o zaman sürecin ara adımları nedensiz gerçekleşebileceğinden, inanç oluşturmanın ampirik yöntemlerinin güvenilirliği o senaryoda belirsiz bir olasılığa sahiptir. bu tür nedensiz olayların olasılığına herhangi bir üst sınır koymanın hiçbir yolu yoktur. Aslında, nedensiz veya açıklanamayan olay sınıflarına herhangi bir nesnel olasılık atamak imkansızdır.

Nesnel bir olasılık ya nedensel bir eğilimdir ya da bir tür ideal göreli sıklıktır. Her iki durumda da, belirli türden bir olayın nesnel olasılığını belirlemek için, nedensel ve açıklayıcı olarak önce gelen bazı olaylar dizisini arka plan koşulu olarak almak gerekir. Bir olayın nesnel olasılığından bahsetmek ancak böyle açıklayıcı bir önsel geçmişe göre anlamlıdır. Dolayısıyla, nedensiz olayların böyle olasılıkları olamaz.

Nesnel bir olasılık, ya bir sonuç eğilimidir (her bir durumda) ya da bir tür gerçek ya da varsayımsal göreli sıklıktır. Tanım gereği, açıklanmış bir olay üretme eğiliminiz olamaz. Dolayısıyla, açıklanamayan olayların nesnel olasılığı, bir tür ideal göreli sıklık olmalıdır. Ancak nesnel olasılıkları düşündüğümüzde, aklımızda olan göreli sıklık, belirli türden nedensel olarak ön koşul verildiğinde belirli bir sonucun sıklığıdır. Ve nedensel olarak ön koşul olmadan, bu hiçbir anlam ifade etmez ve tanımsız bir olasılık verir.

Yanıt olarak şu sorulabilir: nedensiz olayların nesnel olasılığını, hem nedenli hem de nedensiz gerçek olayların toplam sayısıyla nedensiz olayların sayısıyla karşılaştırarak neden keşfedemedik? Olası bir w dünyasında, gerçek dünyada meydana gelen ve n tanesi nedensiz olan m olay olduğunu varsayalım. Böyle bir senaryoda nedensiz bir olayın meydana gelmesinin nesnel olasılığı olarak n/m’yi alamaz mıyız?

Böyle bir gerçek frekansın bize nesnel bir olasılık tahmini vermesi için, belirli bir epistemik olarak erişilebilir senaryoda, gerçek dünyaya yakın olan tüm dünyaların frekanslarının n/m’ye çok yakın olduğunu varsaymamız gerekir. . Ancak, tüm bu yakın dünyaların neden n/m’ye yaklaşan oranları somutlaştırdığını ne açıklayabilir? Açıklanamayan olayların meydana gelmesi, hipotez tarafından açıklanamayan olduğundan, bu tür olayların neden daha fazla veya daha az olmadığına dair bir açıklama olamaz ve bu nedenle oranın 1’e yaklaştığı dünyaları w’nin komşuluğundan dışlamak için hiçbir temel yoktur.

Bu temel soruna ek olarak, bu öneride bazı önemli teknik zorluklar da bulunmaktadır. İlk olarak, gerçek dünyadaki ve yakın dünyalardaki gerçek olayların toplam sayısından gerçekten söz edebilir miyiz? Uzay ve zaman potansiyel olarak sürekliyse veya uzay veya zaman potansiyel olarak sonsuzsa yapamayız.Bu nedenle, YSİ’nin muhalifi, gerçek uzay ve zamanın ve tüm yakın dünyalardaki uzay ve zamanın sonlu olduğunu ve hem bileşim hem de kapsam açısından boyut olarak tek tip sınırlara sahip olduğunu varsaymak zorunda kalacaktır.

Tartışma uğruna, olası olayların yerleştirilebileceği yalnızca sonlu sayıda uzay-zamansal boşluk olduğunu varsayalım. Buna rağmen, gerçekten meydana gelen tüm devamsızlıkları (olumsuz olaylar ve koşullar) dikkate almamız gerektiğinden, başarıyı yakalayamayız. Eğer şeylerin özelliklerinin ve türlerinin sayısı sonsuzsa, uzay-zamansal olarak sonlu bir dünyada bile sonsuz sayıda aktüel olay vardır. Önerinin işe yaraması için, metafizik bir zorunluluk meselesi olarak, her biri tamamen birbirini dışlayan türlerden oluşan, yalnızca sınırlı sayıda mülk ailesi olduğunu varsaymamız gerekir Bu hipoteze göre, yalnızca sonlu sayıda olumsuz gerçek olacaktır, çünkü bu ailelerden birinin bir üyesinin bir uzay-zaman diliminde örneklenmesi, o ailenin diğer tüm üyelerinin o yuvada somutlaştırılmaması için doğrulayıcı olacaktır. Bu çok olumlu varsayımlar altında bile son bir engelle karşılaşacağız. Ampirik yöntemlerimizin güvenilir olması için, genel olarak nedensiz olayların olasılığına ilişkin bir üst sınırın olması yeterli değildir. Dikkate almamız gereken, belirli bir inancı oluşturan bir olayın (K tipi bir olay) sebepsiz meydana gelme olasılığıdır. Açıkçası, K tipi bir olayın meydana gelme sıklığı oldukça düşüktür: bir insanın ampirik inancının sabitlenmesini içeren olayların sayısı, toplam olay sayısına kıyasla küçüktür. K’nin nedenli bir örneğinin olma olasılığı e ve nedensiz bir olayın olma olasılığı d ise, K tipi bir olayın nedensiz olma koşullu olasılığı yaklaşık olacaktır. Bayes Teoremine göre:

Pr(K/Nedensiz)’e 1 değerini atayın, çünkü böyle bir olasılığın alabileceği 1’den küçük hiçbir belirli değer yoktur. e’nin küçüklüğü göz önüne alındığında,  oranı oldukça büyük olabilir, inanç oluşturma kapasitelerimizin güvenilir sayılması için çok büyük olabilir. Herhangi bir ampirik inancı bozguna uğratmaktan kaçınmak için, deltanın son derece düşük olduğunu muhtemel olarak bilmemiz gerekir (bkz. Bölüm 5.2). Açıklanamayan bir olayın veya başka bir şeyin meydana gelmesi değil de, belirli bir türden açıklanamayan bir olayın meydana gelmesi nesnel bir olasılık olabilir mi? Eğer öyleyse, belirli durumlarda farklı türler için farklı olasılıklar olacaktır. Bu farklılıkların temeli ne olabilir? Belli bir türden açıklanamayan olayların gözlemlenen sıklığı, karşı-olgusal olarak güçlü bir olasılık oluşturacaksa, gerçek sıklığın neden böyle olduğuna dair bir açıklama, aynı türdeki olayın benzer frekanslarını yakın çevrede temellendirecek kadar sağlam bir açıklama olmalıdır. Her olay türü farklı bir açıklamaya bağlanacaktır. Durum böyle olsaydı, belirli bir türdeki olayların meydana gelişi açıklanamaz olmazdı – olasılıksal veya stokastik bir açıklamaları olurdu.

5.2 Yol kesmemek

Epistemik olarak mümkün olan bazı senaryolarda, YSİ yakındaki bir dünyada yanlışsa, o zaman bu gerçek, bu senaryoda, S’nin dayandığı yöntemlerin güvenilir olduğundan şüphe etmek için iyi temeller sağladığından, ampirik olarak herhangi bir şeyi bilmesi için bir yenilgiyi oluşturur. Ek olarak, böyle bir senaryoda, bu bozgunun yenilen-yenilgi ögeleri olamaz. Yani, kendileri YSİ’nin olası yanlışlığına yenik düşmemiş olan bu bozguncuyu yenmek için hiçbir gerekçe yoktur. YSİ yakın dünyalarda yanlışsa; bu gerçek, bunu bozanı yenmek için yeterli olan herhangi bir bilgi kırıntısının ilk bakışta bozguna uğratmasıdır. Ampirik inançlarımızdan herhangi birinin gerçek nedensel öncülleri hakkında sahip olduğumuz herhangi bir bilginin kendisi ampirik olmalıdır ve bu nedenle ilk bakışta aynı bozanlara tabi olmalıdır. Ve nihayetinde yenilmeyen bir mağlubun varlığında ampirik bilgi imkansızdır.

Sonuç olarak, YSİ her epistemik senaryoda güçlü bir şekilde doğru olamazsa, herhangi bir ampirik bilgiye sahip olduğumuzu bilemeyiz. Bunu daha somut hale getirmek için ampirik verilerimizin güvenilirliğinden şüphe duyma nedenlerini düşünün (Bölüm 5.1’de ele alındığı gibi). Tartışma uğruna, ampirik inançlarımızın aslında güvenilir bir şekilde neden olduğunu varsayalım. Ayrıca, YSİ’nin sağlam bir şekilde doğru olduğunu muhtemelen bilemeyeceğimizi varsayalım. Bu nedenle, ampirik verilerimizin büyük bir kısmının sebepsiz olarak meydana geldiği gerçek dünyaya yakın olası dünyaların olduğu (mümkün olan muhtemel bilgimize göre) epistemik olarak erişilebilir senaryolar olacaktır. Bu tür nedensel olarak asi dünyaların varlığı ve yakınlığı, ampirik verilerimizi (gerçeğe göre) güvenilmez kıldıkları için, bu epistemik olarak mümkün senaryolarda ampirik bilgimiz için bir bozguncu oluşturur. Bu yenilgiye uğratan, bu senaryoların hiçbirinde mağlup edilemez, çünkü tüm ampirik veriler, verilerimizin güvenilmezliği tarafından ilk bakışta mağlup edilir. Bu nedenle, böyle bir senaryoda hiçbir ampirik bilgiye sahip olmayacağız ve sonuç olarak, herhangi bir ampirik bilgiye sahip olduğumuzu fiilen bilemeyiz.

5.3 Nozick duyarlılığı (Nozick 1981)

YSİ’nin sağlam gerçeğinin yokluğunda, eğer p yanlışsa, belirsiz bir olasılık vardır (bkz. 5.1) S’nin buna inanmasıyla sonuçlanan sebepsiz bir olayın sonucu olarak S’nin hala p’ye inanacağını p (S ile aynı gerekçelerde/temelde). Dolayısıyla, psr’nin herhangi bir ~p dünyasında başarısız olduğu epistemik olarak erişilebilir senaryolar varsa, bu senaryolarda p hakkında bilgimiz yoktur. YSİ’yi muhtemel olarak bilemezsek, ampirik olarak bilinen her p için böyle bir bilgi yanlışlama senaryosu olacaktır. Bu nedenle, herhangi bir ampirik bilgiye sahip olduğumuzu bilemeyiz.

5.4 Zıt Nozick duyarlılığı

Yine, eğer YSİ yakın dünyalarda yanlış olsaydı, S, nedensiz bir olayla tamamen aynı gerekçelere dayanarak ve p gerçeğinin yokluğunda p’ye inanabilirdi. Dolayısıyla, S’nin p’ye inandığı bazı gerçek olmayan dünyalarda YSİ’nin başarısız olduğu epistemik olarak erişilebilir senaryolar varsa, bu senaryolarda p hakkında bilgimiz yoktur. Dolayısıyla, bir kez daha, YSİ’nin muhtemele bilgisinin yokluğu, bizi herhangi bir ampirik bilgiye sahip olduğumuz bilgisinden mahrum eder.

5.5 Güvenlik (Williamson)

Tartıştığımız gibi, nedensiz olayların yakınlardaki olasılığı, p’nin yanlışlığına rağmen, S’nin p’ye aynı zeminde/temelde inandığı dünyaları gerçek dünyaya yaklaştırmaktadır. Bu, YSİ’nin kesin olarak doğru olmadığı erişilebilir senaryolarda Güvenliği ihlal eder. Bu, ampirik temelli herhangi bir inanç için doğru olacaktır ve dolayısıyla herhangi bir ampirik bilgiye sahip olduğumuzu bilemeyeceğiz.

İtiraz: S’nin p’nin nedensiz olaylar içermediği inancına götüren süreç, o zaman nedensiz olaylar içeren herhangi bir dünya gerçeğin kendisine yakın değildir. Williamson’a göre, yakınlık hakkındaki sezgilerimiz, bilgi kavramı analiz edilemez olduğundan, bilgi hakkındaki sezgilerimiz tarafından yönlendirilmelidir.

Yanıt: Yakınlıkla ilgili böyle bir koşul, keyfi ve amaçsız görünebilir. Sebepsiz olaylar herhangi bir noktada belirsiz olasılıkla meydana gelebiliyorsa, o zaman onları her zaman gerçek, göze çarpan olasılıklar olarak ele almalıyız. Williamson benzeri bir şart, başımızı kuma gömmeyi içerir.


6. Olasılık bilgisi

PSR’nin yokluğunda, nedensiz olayların olasılık dışı olduğunu bile söyleyemezdik. Bir olay, yalnızca potansiyel nedenleri, yalnızca istisnai durumlarda söz konusu olayı üretecek türdense, olası değildir. Bir olaya nesnel bir olasılık atamak, ona belirli bir tür neden atfetmektir ve de Finetti’nin teoreminin bir sonucu olarak (Skyrms 1984, 37-62 tarafından açıklandığı gibi), sübjektif olasılıkları tutarlı bir şekilde atamak imkansızdır.

Son zamanlarda birimiz, yine bir YSİ varsayımının (Pruss 2017) yokluğunda, istatistiksel bilgilere dayanarak herhangi bir olasılık hipotezini onaylayamayacağımızı veya çürütemeyeceğimizi savundu. Bu, en temel fizik teorimiz olan kuantum mekaniği de dahil olmak üzere tüm modern bilimin altını oyar. Belirli bir veri dizisi nedensiz ve açıklanamayan bir şekilde ortaya çıkabiliyorsa, dikkate alınması gereken üç olasılık vardır:

(I) dizinin nedensiz olduğu hipotezinde böyle bir dizinin oluşmasına ilişkin belirli bir olasılık vardır,

(II) böyle bir olay için kesin bir olasılık yoktur, yalnızca bir dizi olasılık vardır veya

(III) böyle bir olaya atanabilecek kesinlikle hiçbir olasılık yoktur.

Durum (I)’i varsayarsak, o zaman ampirik olarak açıklanamayan durumdan ayırt edilemeyen bazı olasılıksal nedensel açıklamalar vardır ve bu nedenle olasılık hipotezinin olasılığını asla 1 – p’nin üzerine çıkaramaz, burada p, sebepsiz hipotezin olasılığıdır. Dizinin dışından, açıklama yok hipotezini dışlamakla ilgili olabilecek herhangi bir a posteriori veri de yoktur, çünkü bir açıklama-yok hipotezi ile diğer veriler arasında herhangi bir türde bağıntı atfetmek için hiçbir neden yoktur. (II) ve (III) vakalarında durum daha da kötüdür. Bu nedenle, eğer istatistiksel çıkarım, verilerin boyutu sonsuza yaklaşırken kesinliğe yaklaşabiliyorsa, açıklanamayan hipotezi muhtemel gerekçelerle dışlayabilmemiz gerekir. Bununla birlikte, istatistiksel çıkarımın kesinliğe yaklaşmadığı halde, pratik amaçlar için (örneğin 0,99999999) yeterince yaklaşacağını varsayabilir miyiz? Bu bile mümkün görünmüyor ve bu nedenle durum (I) (ve benzer ancak daha karmaşık nedenlerle (II)) sonunda savunulabilir değil. Bunun nedeni, şansın yokluğunda olasılık olmaması ve açıklamaların veya nedenlerin yokluğunda şansın olmamasıdır.

Bununla birlikte, olasılıkların yokluğuna ilişkin bu iddia, kayıtsızlık ilkesiyle ilgili sezgilerle çelişir. Konuyu bir örnek üzerinden açıklayalım:

Herhangi bir açıklama olmaksızın var olan on madeni para düşünün ve hepsinin nedensiz bir şekilde ortaya çıktığı göz önüne alındığında, hepsinin tura gelme olasılığının ne kadar yüksek olduğunu sorun. Bunun olasılığının 1/210 = 1/1024 gibi bir şey olduğuna dair güçlü bir sezgi var (ve bu çok düşük olduğu için, madeni paraların her zaman tura geldiğine dair bir doğa yasasının olduğu bir hipotezi tercih edebiliriz) ve dolayısıyla on madeni paranın tura gelme olasılığı 1/1024’ten azdır (çünkü bu olasılık, on madeni paranın nedensiz bir şekilde var olma olasılığının 1/1024 katına eşittir). Ne de olsa, ortaya çıkan madeni paralar arasında belirli bir yazı tura düzenlemesini desteklemek için hiçbir neden yok ve 210 düzenleme vardır. Ancak bu akıl yürütme yanlıştır. Düzenlemeye atanma olasılığının olduğunu ve belirli bir düzenlemenin diğerlerine göre tercih edilmediğini varsayarsak, tüm düzenlemelerin eşit olasılığa sahip olması gerektiğini ve 1024 yazı tura düzenlemesine karşılık gelen olasılıkların 1’e kadar katlanması gerektiğini söyleyebiliriz. ve dolayısıyla her olasılık 1/1024 olmalıdır. Ancak bu argüman, yalnızca en başından itibaren düzenlemeye atanma olasılığının olduğunu varsayarsak işe yarar. Olasılık yoksa, sürekli olarak 1024 olası düzenlemenin olasılığa göre farklılık göstermediğini söyleyebiliriz: hepsinin eşit derecede anlamlı bir olasılığı yoktur.

Dahası, daha basit ama daha ayrıntılı olarak, yerçekimi alanında hiçbir açıklama yapılmadan ortaya çıkan tek bir madeni parayı düşünelim. Bu madeni para üç yönelimden birinde ortaya çıkabilir: yazı, tura veya dik. Bu yönelimleri şu şekilde karakterize edebiliriz. Madalyonun baş tarafından madeni para yüzeyine dik açıyla çıkan bir vektör düşünüyoruz. Bu vektör yerçekimi kuvvetine 90 derece olduğunda, madeni para yan tarafındadır. Bu vektörün çekim kuvvetine olan açısı 0 ile 90 derece arasında olduğunda, madeni para kuyrukludur. Açı 90 derece, özel ve 180 derece dahil olduğunda, bozuk para uyarılır. Basitlik için – ama bu bile sorgulanabilir – madalyonun kendi tarafında olması durumunu ihmal edelim. Neden “yazı” vektörü ile yerçekimi alanı arasındaki açının 90 ile 180 derece arasında 0 ile 90 arasında olması eşit derecede muhtemel olduğunu düşünüyorsunuz? Kuşkusuz, 0 ile 90 arasında ve 90 ile 180 arasında eşit sayıda açı vardır. Ancak 0 ile 45 ile 45 ile 180 arasında eşit sayıda açı da vardır. Her iki durumda da, olası açıların sayısı sürekliliğin temeline eşittir.10 Sadece uzayın geometrisinin doğası gereği, 45 ile 180 arasındaki aralığın 0 ile 45 arasındakinden ‘daha geniş’ olduğunu söylemek istiyoruz: her aralıktaki ana açı sayısı aynıdır.

Ancak uzayın geometrisi, uzayda elde edilen doğa yasalarına yakından bağlıdır: bu, Einstein’ın görelilik teorisinin merkezi bir içgörüsüdür. Ve tanım gereği, nedensel açıklama yapılmadan ortaya çıkan madeni paralar, doğanın nedensel yasalarına tabi değildir ve bu nedenle, uzayın geometrisine bağlı olasılık dağılımlarına sahip olacaklarını düşünmek için hiçbir neden yoktur ve bu nedenle düşünmek için hiçbir neden yoktur. 90 ila 180 aralığında olduğu gibi 0 -90 aralığında veya 0 ile 45 arasında olduğundan daha sık 45 ile 180 arasında yönelimlerle ortaya çıkacakları alanlar. Olasılık dağılımları uzayın geometrisine bağlı olsaydı, o zaman uzayın bölgeleri hipotezin aksine yazı tura sonuçları için nedensel bir açıklamanın parçası olurdu. Dolayısıyla, tek bir madalyonun, bu olayların bir açıklaması olmadığında, 1/2 oranında ortaya çıkma olasılığının ve 1/2 oranında bunu yapma olasılığının olduğunu bile söyleyemeyiz.


7. Neo-Hümenizme İtiraz

David Lewis gibi Neo-Hume’cu olduğumuzu varsayalım. Olası dünyaların somut evrenler veya bir tür soyut nesne olduğunu düşünsek de, dünyalar arasındaki ilgili mesafe kavramının bir insan geleneği ve dilbilimsel pragmatik meselesi olduğunu varsayarız. Lewis, özellikle, aynı doğa yasalarının iki dünyada doğrulanıp doğrulanmamasının, onların yakınlığıyla son derece alakalı olduğunu savundu. Ayrıca, dünyanın gerçek doğa yasalarının (şimdi, gerçek dünyanın Humecu mozaiği için “en iyi yasalar sistemine” ait aksiyomlar olarak ait oldukları için yasa sayılan kaba düzenlilikler olarak düşünülen) böyle bir türden olduğunu varsayalım. tüm ampirik verilerimizin ve epistemik bağlantılarımızın nedenlere sahip olmasını sağlayacak şekilde karakter. Sonuç olarak, bu olayların tüm yakın olası dünyalarda nedenleri olmalıdır ve ampirik bilginin önkoşulları karşılanır. Bu itiraz, mümkün olduğu kadar yerindedir. Neo-Humeanizm, kipsel gerçekliğin doğru ve yeterli açıklaması olsaydı, ampirik bilgi YSİ gibi bir şeye bağlı olmazdı. Hume’cuların nedensellik ve açıklamaya yönelik son derece deflasyonist tutumu göz önüne alındığında, bu şaşırtıcı değil. Bununla birlikte, Neo-Humecu projeye karşı çok sayıda zorlayıcı itiraz var ve bunlardan birkaçını burada özetleyeceğiz.

Humean’ın, bir dünyanın gerçek dünyadan uzaklığını ölçmek için gerçek doğa yasalarına uygunluğun çok önemli olduğu iddiası, apaçık bir şekilde doğru değildir, ancak biraz gerekçelendirmeye ihtiyaç duyar. Humecular nedensel güçlerin temel gerçekliğini reddettikleri için, dünyaların yakınlığını yalnızca Humecu nitelikler mozaiğinin ne kadar benzer olduğuna göre ölçmelidirler. Bu nedenle, Hume mozaiğindeki niteliklerin örüntüsünün gerçek dünyanınkine yakın olduğu bir dünya, yasaları doğrulayıp doğrulamadığına bakılmaksızın, ilgili olarak gerçek dünyanın doğası gereği “yakın” olmalıdır (hassasiyet veya güvenlik amacıyla). Dolayısıyla, öznenin yakın geleceğinde tümevarımsal olarak desteklenen genellemelerin yanlışlandığı yakın dünyalar olacaktır. Sonuç olarak, ampirik olarak doğrulanmış genellemelere inanmak bir anlamda “rasyonel” olsa bile, eğer Humeculuk doğruysa, bunların doğru olduğunu asla bilemeyiz. Dünyamızdaki doğa yasaları aslında var olan şeylerin gerçek nedensel güçlerine ve bu nedensel güçlerin dayandığı şey türlerinin doğasına dayanır: yasalar ve bunların dayandığı doğa ve güçler, var olmanın nasıl var olduğunu yönetir. Doğa yasalarını tespit etmek için, ‘en iyi yasalar sistemi’nin aksiyomlarına bakmamalıyız: bunun yerine, şeylerin doğasına ve bu doğaların sağladığı güçlere ilişkin en iyi açıklamamıza bakmalıyız (Nancy Cartwright’ın iddia ettiği gibi). Doğa kanunları, yalnızca çeşitli doğal türden şeylerin nasıl etkileştiğini yönettiği için, yeni, nedensiz şeylerin ortaya çıkmasını veya var olan şeylerde nedensiz değişikliklerin ortaya çıkmasını engelleyemezler. Bunu ancak Yeter Sebep İlkesi gibi metafizik bir ilke yapabilir. Doğa kanunları nedenler alemini yönetir: nedensiz olanı almazlar.

Sonuç olarak, Neo-Hume’cuların gerçek yasaların tüm yakın dünyalarda geçerli olduğu varsayımı dolaylı olarak YSİ’nin sağlam gerçeğine bağlıdır. Böyle bir ilke olmaksızın, gerçek hayatın epistemik olarak ilgili çevresinde doğa yasalarından sapmaların meydana gelmeyeceğini varsaymak için iyi bir neden yoktur. Neo-Humean hesabının yetersizliği, ilgili karşı olguların değerlendirilmesi dikkate alındığında da görülebilir. Birimizin iddia ettiği gibi (Pruss 2003), Hume’cuların zamanın oku hakkında iyi bir açıklaması yok, çünkü gerçek doğa kanunları zamanla tersine çevrilebilir. Karşı-olgusalların doğru değerlendirilmesi, tipik olarak geçmişi sabit tuttuğumuz ve geleceğin gerçek dünyadan çok farklı olmasına izin verdiğimiz bir tür zamansal asimetri gerektirir. Nedensel-güçler ontolojisi bu asimetriyi kolayca açıklayabilir. Tüm nedensel güçlerin yerleşik bir zamansal yönlülüğü vardır: aktif bir güç, gelecekte yeni koşullar üretme gücüdür ve pasif bir güç, aktif güçlerin uygulanmasına yanıt olarak belirli değişikliklere uğrama kapasitesidir. Dahası, dünyaların yakınlığını ölçerken, bazı olayları mucizevi bir şekilde etkisiz bırakmayı, herhangi bir olayı nedensiz bırakmaya tercih ederiz. Aksi takdirde, karşı-olgusal olayı tarihin akışına sokmak için bazı gerçek geçmiş olayları etkisiz hale getirmek yerine, bir neden olmamasına rağmen gerçek dünya gibi bazı karşı-olgusal olayın yakın gelecekteki olayları bırakmak mantıklı olacaktır. . Neo-Hümenizme en uygun alternatif olarak bir nedensel güçler ontolojisini benimsersek, YSİ’nin sağlam hakikatini teorik paketimize dahil etmemiz gerekecektir. Sağlam YSİ’nin yokluğunda, nedensel güçler dişsiz olacaktır, çünkü değişiklikler ve durumlar, durumdaki nedensel güçler dizisinden tamamen bağımsız olarak nedensiz bir şekilde meydana gelebilir.

Ek olarak, belirli şeylerin nedensel güçleri nedensiz bir şekilde değişebilir ve bunun sonucunda tüm nedensel açıklamalar bir defaya mahsus ve geçici olur. Herhangi bir olayı, benzer durumlarda benzer olayları açıklamaya dair herhangi bir genel doğruyu ima etmeden, ilgili varlıklarda gerekli nedensel güçleri varsayarak açıklayabiliriz. Tüm nedensel açıklamalar, Molière’in uyuşukluğuna başvurmak gibi olurdu.


8. Köken özcülüğünden itiraz

Saul Kripke’nin Adlandırma ve Gereklilik‘teki liderliğini izleyerek (Kripke 1980), çok güçlü bir kökler özcülüğü doktrinini benimsediğimizi varsayalım. gerçek dünya Ayrıca farz edelim ki, insan ve inançlar da dahil olmak üzere türlü şeyler, ancak gerçek dünyada var ettirildikleri gibi var edildikleri alemlerde var olabilirler.

Bu tür varsayımlar altında, en azından bugün ve geçmiş hakkındaki inançlar açısından, güvenilirlik, duyarlılık ve güvenlik koşullarını yerine getirmek nispeten kolay görünmektedir. Her şeyden önce, bir tür işlevselcilik varsayıldığında, nedensiz zihinsel durumlar, doğru şekilde neden olmayacakları için hiçbir şekilde inançlar veya duyusal izlenimler olarak sayılmaz. Sonuç olarak, inanç üreten süreçler gerçek dünyadaki kadar güvenilir olacaktır. Nozick duyarlılığı, zıt duyarlılığı ve Williamson’ın güvenlik durumu kolayca tahrif edilemezdi çünkü nedensiz durumlar inanç olarak sayılmaz. Yanıtımız, olası bilgi durumlarını değerlendirirken, yakın dünyalarda gerçek inançların ve duyusal ya da anımsatıcı izlenimlerin karşılığı olarak sayılan (David Lewis’in anladığı anlamda) durumları bulmanın yeterli olacağıdır. Aksi takdirde, o inanç durumunun nedensel geçmişi hakkındaki herhangi bir doğru inanç, otomatik olarak bilgi sayılacaktır. Örneğin, John’un güvenilmez tanıklığa dayanarak Bruce ve Margaret’in ebeveynleri olduğuna gerçekten inandığını varsayalım. Özcülüğün kökenleri göz önüne alındığında, John’un yanlış olduğu herhangi bir dünyada bu önermeye inanması imkansızdır. Bu, Nozick duyarlılığını ve zıt duyarlılığı ve Williamson güvenliğini tamamen anlamsız bir şekilde doğru kılar, ancak açıkça durum bu üç koşulun ruhunu değil, yalnızca lafzını karşılar. İşte daha iyi versiyonları bu şekildedir:

Nozick duyarlılığı Bir S öznesi p’yi ancak p’nin yanlış olması durumunda S’nin hiçbir muadilinin p’ye inanmayacağının (veya p’ye inanma durumunun karşılığı olan bir durumda olmamasının) nesnel olarak çok muhtemel olması durumunda bilir.

Nozick karşıt duyarlılığı Bir S öznesi, bunu bilir: p ancak nesnel olarak çok muhtemel ise, S veya bir S muadili tam olarak S’nin aslında buna inandığı gerekçelerle p olduğuna inanması çok muhtemel ise p, p hala doğru olurdu.

Güvenlik (Williamson) Bir S öznesi p’yi yalnızca, S’nin p’ye inandığı tüm ilgili yakın w dünyasında (veya S’nin bazı eşdeğerleri, p’ye inanmanın karşılığı olan bir durumdaysa) p’yi bilir. S aslında p’ye inanıyor, S’nin hiçbir muadili, yanlış bir şekilde p’ye inanmanın muadili olan bir durumda değildir.

Örneğin, beyninizin (sizin bilginiz olmadan) gerçekliği simüle eden bir fıçıya yerleştirilebileceği bir durumda olduğunuzu varsayalım (yani, böyle bir fıçı dünyası uygun şekilde yakındır). Ve fıçılardaki beyinlerin inançlar veya duyusal izlenimler olarak sayılan durumlara sahip olmadığını varsayalım. Beyninizin bir fıçıda olmadığına temelsiz bir şekilde inanıyorsanız, bunun böyle olduğunu bilmiyorsunuz, çünkü bu yanlış olsaydı, ona inanmazdınız. Eğer o yanlış olsaydı ve beyniniz bir fıçıda olsaydı, fıçıda bir beyin olmadığınıza dair yanlış bir inanca sahip olurdunuz ve bu gerçek sizi bilgiden yoksun bırakmaya yeterdi.

Benzer şekilde, mevcut durumlarınızın nedensiz olduğunu düşünmek için yeterli gerekçeniz yoksa, nedenleri olduğunu bilmiyorsanız, mevcut durumunuzun nedensiz olduğu doğru olsa bile, yine de buna inanmamanız için bir nedeni vardı. Böyle batıl bir inancın karşılığı olacak bir halde bulunursunuz ve bu kadar sebepsiz bir hal, buna uygun olarak yakın bir dünyada meydana gelse, bu, sizi bu alemdeki ilimlerden mahrum etmeye yeter.


9. Daha doğrudan bir argüman

İşte şüpheciliğin (gelecek hakkında) reddedilmesinden doğal olguların çoğulluğu için bir açıklamanın varlığına kadar daha doğrudan bir argüman. Doğal olgular çokluğunun hiçbir açıklamasının olmadığını varsayalım. O zaman bu bütünlük, gerçek dünyada açıklanamayan kaba bir gerçek olarak var olur. Eğer öyleyse, bunun yerine biraz farklı bir bütünlüğün var olduğu ilgili olarak yakın dünyalar vardır. Bu yakın dünyalarda, her doğal tür, gerçek dünyada sahip olduklarıyla hemen hemen aynı nedensel güçlere sahiptir veya şeyler, gerçek dünyada ait olduklarıyla (nedensel güçleriyle ölçüldüğünde) hemen hemen aynı doğal türlere aittir. gerçek şeylerin ait olduğu hemen hemen aynı doğal türlere ait olan tüm gerçek şeylerin karşılığıdır. Her halükarda, şeyler ve onların nedensel güçleri o kadar yakındır ki, bu dünyaların şimdiye kadarki tarihi yüzeysel olarak gerçek dünyadan ayırt edilemez ve yine de bu dünyalardan bazıları herhangi bir dünyanın yakın gelecekteki gerçek dünyasından önemli ölçüde farklıdır. belirli bir konu (sonuçta, bizimki kadar kaosun olduğu bir dünyada küçük sapmalar büyük sonuçlar doğurabilir). Sapmalar, gerçek denekleri gelecekteki olaylarla ilgili herhangi bir güvenli inançtan mahrum bırakmak için yeterlidir. Bu nedenle, gelecek hakkında tam bir şüphecilik izler.

Gelecekle ilgili inançların güvenliğini değerlendiriyorsak, bu inançların doğrulanmasını dünyaların ilgili yakınlığının ölçülmesine dahil edemeyiz, aksi takdirde bilgi ile doğru inanç arasındaki ayrımı kaybederiz veya (en azından) güvenlik durumu. Bu nedenle yakınlık için gelecekle ilgili inançları değerlendirirken, yakınlığı değerlendirirken sadece geçmiş ve şimdiki zamanla ilgili gerçekleri dikkate almalıyız. Geleceği tahrif eden dünyalar, gerekli bir ilk nedenin yokluğunda gerçek dünyaya çok yakındır. Dolayısıyla, gelecek hakkında bir miktar bilgimiz olduğunu varsayarsak, o zaman doğal olgular bütününün bir açıklaması olmalıdır.


10. Sonuç

Bir tür Yeterli Sebep İlkesi doğru olmadan, herhangi bir ekstra-zihinsel ampirik bilgiye sahip olduğumuzu bilmek mümkün değildir, çünkü tüm zihinsel durumlarımızın nedensiz olaylar olduğu hipotezini olasılık dışı bile kılmanın bir yolu yoktur, daha az imkansızdır. Bu, böyle bir YSİ için bir argüman verir. Herhangi bir ampirik bilgiye sahip olduğumuzu bilebileceğimiz iddiasından vazgeçersek ne olur? Belki de ampirik bilgiye sahip olduğumuz hipotezini makul bir varsayım veya varsayım olarak ele almalıyız. Dört yanıt doğar: İlk olarak, sınırlı YSİ’nin bir biçimi doğru olmadıkça, dış dünya hakkında ampirik bilgiye sahip olamayacağımızı gösterdik. Herhangi bir ampirik bilgiye sahip olduğumuzu bilebileceğimiz iddiasından vazgeçersek, temel doğal gerçeklerle sınırlı YSİ için tümdengelimli argümanımızı (Bölüm 4) kaybederiz. Bununla birlikte, YSİ’nin bu özel formunu ampirik bilgimiz için en iyi (yani en basit) açıklama olarak hala tartışabiliriz: çünkü ampirik bilgiye sahip olduğumuzu bilmesek bile kesinlikle ampirik bilgiye sahibiz.

İkinci olarak, ampirik bilgiye sahip olduğumuz hipotezine hangi epistemik statüyü verirsek verelim, YSİ’ye de en az bir o kadar iyi bir statü vermeliyiz. İlki makul bir varsayımsa, ikincisi de öyledir. Üçüncüsü, (genel olarak) bazı ampirik bilgilere sahip olduğumuzu bilemeyeceğimizi varsaysak bile, böyle bir hipotezi dikkate almanın şüpheci hipotezlerin değerlendirilmesini gerektirdiği gerekçesiyle, ampirik bilginin özel durumlarının olması çok makul kalır. (şu anda bir klavyede yazdığım bilgi gibi) sahip olduğumuzu bilebiliriz. Bununla birlikte, temel doğal olgu için YSİ’yi muhtemel bilemediğimiz sürece, ikinci dereceden bilginin bu tür belirli örnekleri bile imkansız olacaktır, çünkü bu tür her durumda, tüm verilerimizin nedensiz olduğu senaryoları ciddiye almamız gerekir. Dördüncüsü, eğer her ampirik p önermesi için, p’yi bildiğimizi bilemezsek, o zaman bu gerçeğin kendisi tüm (birinci dereceden) ampirik bilgimizi bozar, çünkü bu, şüpheci senaryoları her zaman epistemolojik olarak ele almamız gerektiği anlamına gelir. Burada KK ilkesine başvurmuyoruz: p’yi bilmek için her p için p’yi bildiğini bilmenin gerekli olduğunu varsaymıyoruz. Williamson’ın iddia ettiği gibi, kişinin p hakkındaki bilgisi, sınırda bir bilgi durumu olabilir. Bununla birlikte, bunu ampirik olarak bilmek için, kişinin bunu ampirik olarak bildiğini bilebileceği bazı q’ların olması gerektiği makuldür. Ampirik bilgiye sahip olmadığım senaryolar her zaman epistemik olarak mevcutsa, bu benim birinci dereceden ampirik bilgimi zayıflatmalıdır. Beşinci olarak, Bölüm  5’teki argümanımız, YSİ-BNR’nin salt yanlışlığının geleceğe dair bilgiyle bağdaşmadığını gösterdi. Olağan gerçeklerin çoğulluğuyla sınırlı bir YSİ’nin, olağanüstü ve dolayısıyla doğaüstü bir gerçeğin var olduğunu göstermek için yeterli olduğunu savunduk.

Sonuç olarak, şüpheci olmayan epistemoloji, hem ilkelerin hem de var olanın yanında ciddi bir metafizik gerektirir.


Çevirmen: Eymen YALAZ


Kaynak: Robert C. Koons & Alexander R. Pruss, Skepticism and the principle of sufficient reason , (Çev. Eymen Yalaz) , https://www.academia.edu/93249545/%C5%9E%C3%9CPHEC%C4%B0L%C4%B0K_VE_YETERL%C4%B0_SEBEP_%C4%B0LKES%C4%B0_Makale_%C3%87evirisi , Erişim Tarihi: 24.12.2022


Dipnotlar:

1. Bu noktadaki rezervasyonlar için bkz. Pruss ve Rasmussen (2015). Mevcut amaçlar için, yalnızca F özelliğine sahip tamamen özel, doğal gerçeklerden bazıları varsa, o zaman bu tamamen özel, doğal gerçeklerin çokluğunun var olduğunu anlama ilkesine ihtiyacımız var (ilgili tanımlar için bu bölümde aşağıya bakın)

2. Bu itiraz için Graham Oppy’ye minnettarız.

3. H2O ile suyun kimliğini neyin açıkladığına dair ilginç soruya bizi uyardığı için Yunus Prasetya’ya minnettarız.

4. Dasgupta’da ’özerk gerçekler” (2014).

5. Teoremlerimiz ve lemmalarımız önceden görüntülenen ilkelere veya aksiyomlara bağlıdır. Aşırı üretkenliği önlemek için sonuç bildiriminde hangilerini kullandığımızı her zaman açıkça belirtmeyeceğiz, ancak bazen bu bağımlılıkların en belirginlerinden bahsedeceğiz.

6. Fatema Amijee soru için teşekkür ederiz.

7. Graham Oppy tarafından önerilen bir ilke (konuşmada).

8. Pruss (2006, 44-46)

9. Koons (2018, 251-3)‘a bakın

10. Sonuçta, 0 ile 45 arasında ve 45 ile 180 arasında bire bir harita vardır: 0 ile 45 arasında bir x sayısı, 180 – 3x sayısıyla bire bir eşleştirilebilir.


Kaynakça:

Dasgupta, S. (2014). The possibility of physicalism. Journal of Philosophy, 111(9–10), 557–592.


Hawthorne, J., & Lasonen-Aarnio, M. (2009). Knowledge and objective chance. In P. Greenough & D.
Pritchard (Eds.), Williamson on knowledge (pp. 92–108). Oxford: Oxford University Press.

Koons, R. (2018). The argument from intuition. In T. Dougherty & J. Walls (Eds.), Two dozen or so
arguments for God’s existence: The Plantinga Project (pp. 238–257). Oxford: Oxford University
Press.


Kripke, S. (1980). Naming and necessity. Cambridge, MA: Harvard University Press.


Nozick, R. (1981). Philosophical explanations. Cambridge, MA: Harvard University Press.


Pruss, A. (2003). David Lewis’s counterfactual arrow of time. Nouˆs, 37(4), 606–637.


Pruss, A. (2006). The Principle of sufficient reason: A reassessment. Cambridge: Cambridge University
Press.


Pruss, A. (2017). The Principle of sufficient reason and probability. Oxford Studies in Metaphysics, 10,
261–278. https://doi.org/10.1093/acprof:oso/9780198791973.003.0011.


Pruss, A., & Rasmussen, J. (2015). Problems with plurals. Oxford Studies in Metaphysics, 9, 42–57.
https://doi.org/10.1093/acprof:oso/9780198729242.003.0004.


Skyrms, B. (1984). Pragmatics and empiricism. New Haven, CT: Yale University Press.


Williamson, T. (2000). Knowledge and its limits. Oxford: Oxford University Press.