Mantık ve Dil – Graeme Forbes
Mantık felsefesi kabaca, ya sembolik (matematiksel) mantığın teknik gelişiminden ya da mantıkçıların teknik arayışları için sundukları motivasyonlardan ortaya çıkan felsefi konular olarak tanımlanabilir. Bu nedenle, mantık felsefesi olarak sınıflandırılacak konuların bir listesine karar verirken, mantığın teknik gelişiminden ortaya çıkan konular semantik, dil felsefesi, matematik felsefesi, epistemoloji ve hatta etik gibi alanlara eşit derecede atanabileceğinden, belirli bir derecede keyfilik söz konusudur (bkz. Semantik; Dil felsefesi; Matematik, temelleri).
1.Modal mantığın etkisi
Matematiksel mantığın geniş alanında, en büyük felsefi yumruk, zaman mantığı da dahil olmak üzere kipsel mantık tarafından vurulur (bkz. Kipsel mantık; Kipsel mantık, felsefi konular; Zaman ve zamansal mantık). Kipsel mantık Aristoteles’ten beri önemlidir (bkz. Mantık, antik; 17. ve 18. yüzyıllarda mantık; 19. yüzyılda mantık; 20. yüzyılın başlarında mantık) ancak Hintikka, Kanger, Prior ve özellikle Kripke gibi isimler tarafından ancak yirminci yüzyılın ikinci yarısında titiz bir temele oturtulmuştur (bkz. Anlambilim, olası dünyalar). Bu matematiksel çalışmanın en önemli felsefi çıktısı, Kripke’nin Ocak 1970’te ‘Naming and Necessity’ olarak yayınlanan ve Kripke’nin olası dünyalar semantiğinin dil ve zihin felsefesinde o zamanlar geçerli olan ortodoksilerle (orthodoxies) gerilim içinde olduğu bazı yolları ortaya koyduğu üç dersinde yer almaktadır. Kripke’nin görüşlerinden bazıları o zamandan beri yeni ortodoksiler haline gelmiştir (bkz. Essentialism; Proper names; Reference §§2-4; David Lewis, Robert Stalnaker, David Kaplan ve diğerlerinin olası dünyalar çerçevesini kullanan ilgili çalışmaları için bkz.)
Buradaki gelişmelere biraz lezzet katmak için, bir ad ve taşıyıcısı (bearer) arasında geçerli olan referans ilişkisinin, adın anlamı ve adın taşıyıcısı arasında geçerli olan sunum ilişkisi tarafından sürdürüldüğü şeklindeki bilindik Fregean görüşü ele alalım: ad, tam da o nesneyi sunan bir anlamı ifade ettiği için filanca nesneye gönderme yapar (bkz. Frege, G. §3; Anlam ve referans). Adların duyularının neye benzediğine dair bir açıklama için baskı yapıldığında, Frege’nin doğal tepkisi, bazı durumlarda Frege’nin kendisinin de yaptığı gibi, onları kesin tanımlar kullanarak belirtmektir (bkz. Tanımlar). Örneğin, ‘Aristoteles’ adının anlamı ‘Platon’un İskender’e öğretmenlik yapan öğrencisi’ olabilir. Bununla birlikte, İskender’e ders veren aslında Aristoteles olsa da, Aristoteles’ten başka birinin Platon tarafından eğitildiği ve İskender’e ders verdiği pek çok yol (pek çok ‘olası dünya’) (possible worlds) vardır: Aristoteles’in atamayı aldığını ancak göreve başlayamadan bir kazada öldüğünü ve Philip’in ısrarı üzerine Platon’un başka bir öğrencisi tarafından değiştirildiğini varsayalım. Dolayısıyla ‘Platon’un İskender’e ders veren öğrencisi’ tanımı Kripke’nin terminolojisiyle katı değildir (non-rigid) . Yani, farklı olası dünyalarda farklı bireyleri seçebilir ve bazı dünyalarda hiç kimseyi seçmeyebilir (Philip bir nedenden dolayı Platonik pedagojiye güvenmez ve fırsat eşitliği araştırması yapmaz). Ancak modal mantığın biçimsel semantiğinden, her olası dünyada ya da en azından herhangi bir nesneyi seçtiği her olası dünyada aynı nesneyi seçmesi anlamında ‘katı’ (rigid) olan bir ifade kategorisi için kavramsal ‘yer’ olduğu açıktır. Dolayısıyla biçimsel semantik, doğal dildeki adların, referansları farklı dünyalarda farklı bireyler sunan bir anlam tarafından belirleniyormuş gibi mi davrandığı yoksa katı belirleyicilermiş gibi mi davrandığı sorusunu akla getirmektedir. Kripke bir dizi parlak örnekle adların katı belirleyiciler1 (rigid designators) olduğunu ve bu nedenle katı olmayan referans belirleyici anlamları ifade etmediğini gösterir (bkz. Özel adlar).
Bir mantık türü için biçimsel bir semantiğin, bir doğal dil ifadesi kategorisi için olası bir semantiğin açıklamasını sağladığı ve bunun doğru açıklama olup olmadığı konusunda tartışmaya kapı açtığı fikri, modal mantık dışındaki mantık türlerinin bazı felsefi dayanaklarını da yakalar. Böylece serbest mantık, ad benzeri ifadelerin standart varoluşsal bağlılık olmadan nasıl işlev görebileceğini gösterir (bkz. Serbest mantıklar, felsefi konular); sezgisel mantık ve çok değerli mantık, cümleleri (sentences) her zaman elde edilen ya da elde edilemeyen doğrulama-aşkın doğruluk koşullarına sahip ifadeler oluşturmak için kullanılmasa bile bir dilin nasıl bileşimsel (compositional) bir semantiğe sahip olabileceğini gösterir. Ve ikinci dereceden mantık, çoğul niceleyiciler gibi bir dizi şaşırtıcı ifadenin anlamsal önemini anlamanın özel bir yolunu sunar (bkz. İkinci dereceden mantık, felsefi konular). Tüm bu durumlarda, mantıksal sistem için biçimsel semantik, semantiğin doğal dile ne kadar iyi taşındığı konusunda tartışmalara yol açar.
2. Mantık ve dil
Ayrıca, modern mantığın gelişimi ışığında tartışılması en azından titizlik açısından çok daha iyi hale getirilebilecek bir dizi köklü konu da vardır. Örneğin, de dicto olan önermeler (veya ifadeler veya cümle bağlamları) ile de re olan önermeler (ve benzerleri) arasındaki ayrım Ortaçağ felsefesinden kaynaklanmaktadır. Ancak sadece çağdaş modal mantık bu ayrımın kesin bir şekilde tanımlanması için gerekli araçları sağlar, yine de ayrımın epistemik bağlamlarda bir bilmece olarak kaldığı kabul edilmelidir (bkz. De re/de dicto; Descriptions §2; Propositional attitude statements). Bu şekilde sınıflandırılabilecek diğer konular arasında Essentialism, Existence, Identity, Indicative conditionals, Modal operators, Quantifiers ve Vagueness yer almaktadır. Yine, bu tür bir çalışmanın lezzetini vermek için, de re/de dicto karşıtlığını düşünün. ‘Ebeveynlerin çocuk sahibi olması gereklidir’ ile ‘Ebeveynler öyle kişilerdir ki çocuk sahibi olmaları gereklidir’ arasında belirgin bir sözdizimsel (syntactic) fark vardır, ancak sırf sözdizimsel bir fark olduğu için anlam açısından ilginç bir fark olduğu sonucu çıkmaz. Ancak fark, olası dünyalar semantiğinde oldukça kesin bir şekilde ortaya çıkarılabilir. Ebeveynlerin çocuk sahibi olmasının gerekli olduğunu söylemek, her olası dünyada, o dünyada ebeveyn olan kişilerin o dünyada çocuk sahibi olduğunu söylemektir; ve bu apaçık bir gerçektir. Öte yandan, ebeveynlerin çocuk sahibi olmalarının zorunlu olduğunu söylemek, gerçek dünyada ebeveyn olan kişilerin mümkün olan her dünyada çocuk sahibi olacaklarını söylemektir. Gerçek ebeveynlerin var olma olasılığını bir kenara bıraksak bile bu açıkça yanlıştır. Çünkü gerçekte ebeveyn olan herhangi bir kişi göz önüne alındığında, o kişinin çocuksuz olduğu, dolayısıyla ebeveyn olmadığı bir yol – olası bir dünya – vardır (bkz. Niceleyiciler, ikame ve nesnel; Modal operatörler).
Bir mantık sistemi için biçimsel bir semantik, doğal dilin bir parçasına uygulandığında, bu parçadaki cümlelerin gerçek içeriğinin çok kesin bir açıklaması verilir. Ancak bu cümlelerin anlamlarının atlanan yönleri olabilir. Bu durumda felsefi görüşler, biçimsel semantiğin parçanın semantiğine ilişkin bir açıklama olarak eksikliğinin gösterilip gösterilmediği ya da bunun yerine anlamın yakalanmayan yönlerinin literal içeriğe ait olmadığının gösterilip gösterilmediği konusunda bölünebilir (bkz. Önvarsayım). Örneğin gösterge koşullular söz konusu olduğunda, ilgili biçimsel semantik mümkün olan en basit türdür, yani ‘eğer…o zaman…’ şeklindeki doğruluk-işlevsel açıklamadır. Bu açıklamaya göre, p ve q’nun gerçek anlamlarından bağımsız olarak, ‘Eğer p o zaman q’, p yanlışsa veya q doğruysa doğrudur. Yani özellikle, doğru bir sonucu olan herhangi bir belirtme şartı doğrudur; örnekler arasında ‘Eğer kurşun suda yüzüyorsa, kurşun suda batar’ ve ‘Eğer güneş sisteminde dokuz gezegen varsa, Muhafazakar Parti 1997’deki İngiliz seçimlerini kaybetmiştir’ sayılabilir. İkincisinin astrolojik bir gerekçesi olmadığı sürece, bu iki koşul da kesinlikle tuhaf görünmektedir. Ancak tuhaflık başka, yanlışlık başka bir şeydir. Bu tür koşulların yanlış olduğu düşüncesi, bir koşul doğruysa, bunu en doğrudan şekilde ortaya koyarken, öncülden gereksiz yere yararlanılmaması gerektiği düşüncesine dayanır. Bunu dile getirmek bizi uygunluk mantığına götürür (bkz. Uygunluk mantığı ve gerektirme; Gösterge koşullular). Öte yandan, koşulların yalnızca tuhaf olduğunu söylersek, tuhaflığı açıklamak için bazı iletişim teorilerine yönlendiriliriz (bkz. Grice, H.P.; Implicature).
Ancak buradan, trafiğin mantıktan dile ya da saf matematikten saf felsefeye doğru tek yönlü olduğu izlenimi çıkarılmamalıdır. Burada iki yönlü bir yol söz konusudur; koşullular üzerine yukarıdaki yorumlar ortak bir olguyu temsil etmektedir; dil felsefesindeki bir kaygının biçimsel bir gelişime yol açması ve bunun da felsefeye geri beslenmesi. Örneğin, bir koşulun doğru olması için, onu kurmanın en doğrudan yolunun öncülünü gereksiz yere kullanmaması gerektiği fikri, görünüşte yeterince açık görünmektedir, ancak koşul mantığı literatürüne aşinalık, kişinin yeniden düşünmesine neden olabilir. Bu tür bir diyalektik etkileşim, öngörülebilir gelecekte verimli bir felsefi araştırma kaynağı olmaya devam etmelidir.
Çevirmen: Onur Kenan Aydoğdu
Referans ve İleri Okumalar:
Hughes, R.I.G. (1993) A Philosophical Companion to First-Order Logic, Indianapolis, IN: Hackett Publishing Company. (New and reprinted papers of varying levels of difficulty.)
Tomberlin, J.E. (1994) Logic and Language, Philosophical Perspectives 8, Atascadero, CA: Ridgeview. (A collection of new papers on relevant topics.)
Dipnotlar:
1. Ç.N: Katı belirleyeciler konusunda bkz. https://www.youtube.com/watch?v=TQk3KrmgljE , Erişim Tarihi: 06.01.2023
Kaynak: Graeme Frobes, Logic, philosophy of , https://www.rep.routledge.com/articles/overview/logic-philosophy-of/v-1/bibliography/logic-philosophy-of-bib , Erişim Tarihi: 06.01.2023