Sokratesçi Okullar – Samet Tekin

Sokratesçi Okullar – Samet Tekin

Ocak 29, 2023 0 Yazar: felsefelog

Ahlak felsefesinin kurucusu Sokrates, yalnızca Platon ve Aristoteles gibi büyük filozofların ortaya çıkmasına vesile olmamış, Epikuros ve Stoa okulları gibi Helenistik dönemin başta gelen büyük okulların düşünsel kaynakları ve ataları olmaları bakımından büyük önem taşıyan küçük Sokratik okullar olarak adlandırılan okulların da kurulmasına ön ayak olmuştur. MÖ 399’da Sokrates’in idam edilmesinin ardından yakın dostları tarafından kurulan bu okullar, ekseriyetle Sokrates’in ahlak felsefesi uygulamayı ilke edinmiş ve bunun yanı sıra Protagoras ve Gorgias gibi Sofistler ile Elealı Parmenides’in felsefeleriyle Sokrates’in felsefesinin bir sentezi yapma cihetine gitmişlerdir.  

Megara Okulu

 Megara Okulu, Atina’nın hemen Batı’sında bulunan Megara’da kentin yerlisi Eukleides[1] tarafından MÖ 4. yüzyılın ilk çeyreğinde kurulan ilk Sokratik okuldur.[2] Sokrates’in hayatının son dönemlerinde sürekli onunla birlikte olan Eukleides, bu dönemde Elea Okulu’nun felsefesiyle de karşılaşmıştır. Parmenides’in değişmez varlığı ile Sokrates’in İyi’sini özdeş kılmıştır. Buradan hareketle o farklı ve değişik erdemler görüntüsü altında değişmeyen ve aynı kalan bir erdem telakkisini geliştirmiştir.[3]

 Parmenides’in oluşu reddeden ontolojisini benimseyen Megaralılar, değişimin varlığının reddedip, çelişmezlik ilkesini kabul ederler. Nitekim Sokrates geleneği içeresinde, ekseriyetle Aristoteles’in mantığının temel ilkelerinden biri olarak, çelişmezlik ilkesi felsefelerinin temelini oluşturur.[4] Yani Megaralılar, tıpkı Elea Okulu filozofları gibi, her şeyin ya zorunlu ya da imkânsız olduğu fikrindedir. Sözgelimi “dünya mevcuttur” ya da “dünya mevcut değildir” önermeleri birbiriyle çelişkilidir ve aynı anda olamaz. Buradan hareketle Megaralı diğer bir filozof Diodoros Kronos, dünyanın mevcut olduğunu ve mevcut olmamasın imkânsız olduğunu dile getirerek, dünyanın mevcut olmamasının hiçbir zaman mümkün olmadığı neticesine varır. Nitekim, Parmenides’in ontolojisine paralel olarak, Megaralılar’da, oluşu reddettiklerinden, geçmiş ve gelecek zamanda da aynı durumun geçerli olduğu varsayımı bulunur. Buna zıt olarak varlığın sürekli bir oluş halinde olduğunu söyleyen Herakleitos, göreli bir varlık telakkisi sunarak nesnelerin farklı göründüğü fikrini savunur. Fakat onun felsefesi özdeşlik ilkesini ihlal etmekten çok zaman, mekân ve özel durumlara göre değişen göreli bir anlayıştan hareket eder. Eğer tüm parametrelerde referanslar aynı olduğu varsayımı kabul edilirse, Herakleitos’un ontolojisinde de bir şey hem A hem de A değil olmayacaktır.

                 Olayların ya zorunlu ya da imkânsız olması yönündeki felsefi tutumlarından hareketle, Megaralılar, kuvve ve fiilin aynı şey olduğunu söyleyip, oluşun ve hareketin var olmadığını savunurlar. Fakat daha sonra oluşu açıklamak için Aristoteles, farklı olarak kuvve ve fiili birbirinden ayırıp, oluşu kuvveden fiile bir geçip süreci olarak tanımlayacaktır.[5]

 Megara Okulu’nun Sokrates’in ahlak felsefesini en iyi yansıtan temsilcisi Eukleides’in öğrencisi Stilpon’dur. Tıpkı Sokrates gibi o da insanlarla felsefe tartışır, ahlak dersleri verir, müspet bilimlere ve dünyevi varlıklara değer vermez.[6] Nitekim evi yağmalandığı zaman, kendisinden kaybettiği malların listesini isteyen yöneticilere, ahlaki erdemleriyle bilgeliğini kendisinden alınmadığını kastederek, yitirdiği hiçbir şeyin olmadığını söylemişti.[7]

Elis-Eretria Okulu

 Elis-Eretria Okulu, Elisli Phaidon tarafından kurulmuştur. Phaidon, Sokrates’in en gözde öğrencilerinin birisiydi. Tıpkı Sokrates gibi o da yalnızca ahlak felsefesiyle ilgilenmiş ve bunları pratik olarak uygulayıp, erdemin hazla ilişkisi olup olmadığını ele almıştır.[8] Okulun başka bir filozofu olan Eretrialı Menedemos, Sokrates gibi o da “tek bildiğim şey hiçbir şey bilmediğimdir” cümlesiyle bilgisizlik itirafında bulunmuş ve yazılı hiçbir şey bırakmamıştır. İyi erdemle özleştiren ve farklı erdemlerin tek bir erdemi ifade ettiğini dile getiren Menedemos, Megara Okulu filozoflarıyla paralel bir düşünce sistemi benimser. Tarihin bir cilvesi olarak Menedemos tıpkı Sokrates gibi bir politik suçlamaya maruz kalmıştır. Sürgüne gönderilen Menedemos kendi elleriyle hayatına son vermiştir.[9]

Kinik Okul

 Kinik Okulu, Sokrates’in öğrencisi Antisthenes tarafından kurulmuştur. Okula adını veren Kinik kelimesi, okulun mensup olduğu bireylerin hayat tarzlarından ileri gelmektedir. Özellikle okulun bilinen en ünlü filozofu Sinoplu Diogenes tarafından pratik olarak hayata geçirilen bu hayat tarzı, topluma ve kültüre tepki olarak gerçekleştirilen “köpeksi” bir hayat tarzıdır.

 Kinik okulu, bir sonraki başlık altında göreceğimiz diğer bir küçük Sokratik okul olan Kirene Okulu ile paralel bir şekilde bilginin erdem olduğu ve eylemi belirlediği, bu düşünce sisteminin ya da bilginin değer kazanabilmesi için pratik olarak hayata geçirilmesi gerektiği anlayışını benimserler.[10]  

 Tıpkı Ochkamlı Willaim ve Thomas Hobbes gibi nominalist olan Antisthenes, Yunan felsefesinin bu felsefi görüşü benimseyen ilk temsilcisidir. Yani var olanlar yalnızca tikel varlıklardır. Tümel varlıkların herhangi bir ontolojik karşılığı yoktur. O burada bu görüşüyle, İdealar Kuramı’nı ortaya koyan Platon’un tam zıddında pozisyon almaktadır. Aristoteles, Antisthenes’in bu görüşünü Metafizik’te şu sözlerle ifade etmektedir:

“Antisthenes’in taraftarları özü tanımlamanın mümkün olmadığını, çünkü böylece yapılan tanımın aslında boş bir söz olduğunu, bir şeyin sadece ne tür bir şey olduğunu söylemenin mümkün olduğunu ileri sürüyorlar. Böylece örneğin onlara göre gümüşün ne olduğunu değil, sadece kalaya benzer olduğunu söylemek mümkündür.”[11]

Lakabı paradoksologos olan Antisthenes, çelişkinin mevcut olmadığını ve hemen hemen hiçbir şeyin yanlış olmadığı fikrini yansıtırken şu iki paradoksal sonucu çıkarmaktadır:

  1. Birbirine zıt şeyler söylemek imkânsızdır veya çelişki mevcut değildir. Çünkü bir özne hakkında ancak tek bir ifade doğrudur. O halde onun hakkında konuşan iki kişi aynı şeyi söylemezler. Onlar eğer farklı şeyleri söylüyorlarsa bunun nedeni aynı şeyden söz etmemeleridir.
  2. Hiçbir şey yanlış değildir. Çünkü özne ile ilgili olarak onun kendi tanımından başka bir şey beyan edilemez. Başka deyişle yanlış, nesne ile ilgili olmayan “başka düşünce”dir.[12]

Aristoteles, Antisthenes’in bu fikirlerine karşı çıkar. Başka önermelerinde mümkün olduğunu savunan Aristoteles, Parmenides’ten gelen varlığın değişmez oluşu ve çokluğun reddedilişi fikrinden köken alan bu düşüncelere, değişmeyi yalnızca birleşme ve ayrılmaya indirgediklerini, oysa değişmenin şeylerin tözünde gerçek bir süreç olduğunu söyler. Nitekim Aristoteles, kuvve ve fiili bir düşünen Megara okulu filozoflarının düşüncelerine benzer şekilde karşı çıkmıştır.

Sokrates’in dengeli ve uyumlu bir hayat sürme yaklaşımından farklı olarak Kinikler, haz düşmanı ya da çileci bir hayat tarzını uygun görmüştürler. Esas olarak Kinikler şan, şöhret, para, cinsellik ve makam gibi dışsal ya da maddi şeylerin haz unsurları olduğunu, buna karşın tinsel hakikat ve ruh dinginliği gibi şeylerin gerçekten iyi olan şeyleri meydana getirdiğini savunurlar. Dünyevi olan maddi hazların gelip geçici olup, ahlaki unsurların gerçek iyilik olduğu fikrindeki Antisthenes’e göre insanın esas iyi olan tinsel hakikatlere değer vermesi gerekir. Sonuç olarak Antisthenes hazzın insanı köleleştirdiğini düşünerek, “arzunun kölesi olmaktansa deliliğin kurbanı olmayı” yeğleyeceğini aktarır.[13]

 Platon’un “Sokrates’in deli hali” olarak betimlediği diğer bir Kinik Okulu filozofu olan Sinoplu Diogenes, başlıca medeniyete karşı olan menfi tavırları ile tanınır. Düşüncelerini pratiğe yansıtmakta oldukça başarılı olan Diogenes’in herhangi bir geliri olmadığı gibi, bir evi dahi yoktu ve Atina’da bir fıçıda yaşamını idame ettiriyordu. Antisthenes’in öğrencisi de olan Diogenes yoksul bir hayat sürmüş, kentte bir dilenci gibi tanımlanmıştır. O bizzat iradesiyle zor şartlara adapte olmak için kendisini ağır doğa koşullarına teslim etmiştir. Hocası Antisthenes ile aynı etik görüşü paylaşıp, aykırı ahlakçı telakkisini uygulamalı olarak gösterme gayesiyle hareket etmiştir. Nitekim, Platon bir defasında onu “köpek!” diye çağırmasının ardından, “doğru, çünkü beni satanlara geri dönüyorum,” cevabını vermiştir. Bir gün ciddi bir konudan bahsederken kimse onu dikkate almayınca, kuş gibi öttüğü söylenir. İnsanlar çevresinde toplanınca da, Diogenes, “maskaralık oldu mu güzelce gelirsiniz ama ciddi konular söz konusu olduğunda, umursamazca ağırdan alırsınız,” diye çevresini kınamıştır.[14]

 Dış görüşüne verilen önemi yadsıyan ve süslenmeye en ufak değer vermeyen Diogenes, mahremiyet olarak görülen şeyleri o toplum içinde açıkça yapmış, sözgelimi sokağa işerken, agorada mastürbasyon yaparken görülmüştür. Diogenes’e göre utanılması gereken esas şeylerin kişinin özünü aykırı düşüp, ruhunu unutarak yaşamasıdır.

 Son olarak, Diogenes ile Büyük İskender arasında geçen birtakım diyalogları aktaralım. Bunlardan birisi, Diogenes’in Kraneion’da güneşlenirken başına dikilen İskender’in kendisine

“dile benden ne dilersen!” diye sorması üzerine, “güneşimi engelleme yeter,” dediği söylenir.[15] İskender ile Diogenes ilk kez karşılaştıklarında İskender’in “ben büyük kral İskender” demesi üzerine Diogenes karşılık olarak “ben de köpek Diogenes” demiştir. İskender neden kendisinin bu şekilde çağrıldığını sorunca Diogenes ona, “bana bir şey verene kuyruk sallıyorum, vermeyene havlıyorum, kötüleri ise ısırıyorum da ondan,” diye karşılık vermiştir.[16] Ayrıca İskender ona “benden korkmuyor musun?” diye sorunca karşılık olarak Diogenes “sen kimsin, nesin, iyilik mi kötülük mü?” diye sormuş, “iyilik” cevabını alınca, bu kez “kim korkar iyilikten?” diye yanıtlamıştır.[17]

Kirene Okulu

 Genç yaşta Sokrates’in şöhretini duyup Atina’ya gelen, daha sonra Atina’dan ayrılıp gezgin hayatına süren ve en sonunda okula da adını veren, Kartaca ve Mısır arasında kalan bir bölge olan Kirene’ye gelip, ömrünün sonuna doğru okulu kuran Aristippos, diğer küçük Sokratesçi okullar gibi yalnızca etikle ilgilenmiştir.[18] Ancak onun etiğinde Herakleitos’un ve Sofistlerin izleri bulunmaktadır. Ayrıca o Kinik Okulu’na taban tabana zıt olacak şekilde mutluluğun hazlarda bulunduğunu ve en yüksek iyinin haz olduğunu söyler. Böylelikle Aristippos, felsefe tarihindeki ilk Hedonist filozof olarak karşımıza çıkar.

 Aristippos, ruhsal hazları hor görmemekle beraber, bedensel hazlara tercih edilemeyeceğini, sözgelimi yeme içme, cinsel ilişki gibi anlık hazların, daha genel olan ruhsal hazlardan yüksek olduğu telakkisini geliştirerek, egoist bir yaklaşım sergiler. Nitekim, Kirene Okulu’na mensup filozof Theodoros, kişinin kişisel hazları için toplum kurallarını görmezden gelerek, sözgelimi zina, hırsızlık ve yol kesme gibi eylemleri gerçekleştirmesinde herhangi bir ahlâksızlık bulunmamaktadır.[19] Sokrates’in bedensel hazlara karşı dengeli bir tutum sergileyip, erdemi öne çıkarırken, Kireneliler erdemi arka plana atar.  

 Kirene Okulu’nun diğer bir temsilcisi olarak, kötümser bir filozof olarak karşımıza çıkan Hegesias, dünyada elem ve ezadan tamamen arındırılmış bir dünya tahayyül edilemeyeceği gerçeğinden hareketle, acıdan kaçmanın tek yolunun ölüm olduğu sonucuna varmıştır. İnsanı acısız hale getirecek yegâne yolunda ölüm olduğunu öğütlemiştir. Bu sebeple birçok takipçisi intihar etmiştir. Bu sebepten ötürü Mısır hükümdarı Ptelomaios Lagu, Hegesias’ın derslerini yasaklamıştır.[20]

 Hegesias, egoist bir yaklaşımla kişinin yalnızca kendi öz çıkarına dönük motifler bulunduğunu öne süren ve dolayısıyla bir erdem olarak dostluğu yadsır:

 Hegesias’ı izleyenler de aynı amacı güdüyor, haz ve acı üzerinde duruyorlardı. Minnet, dostluk ve iyilik diye bir şey yoktur, çünkü bunları kendileri için değil, gereksinim duyduğumuz için isteriz, gereksinim yoksa bunlar da yoktur… Mutluluk kesinlikle olanaksızdır, çünkü beden bir sürü ağrı sızının pençesindedir, ruh da bedenle birlikte acı çeker ve sarsılır, öte yandan talih de insanın umutlarını boşa çıkarır; bu bakımdan mutluluk gerçekte yoktur. Yaşam kadar ölüm de istenecek bir şeydir. Onlara göre doğada hoş olan ve hoş olmayan diye bir şey yoktur; az bulunduğu için ya da garip karşılandığı için ya da bol bol bulunduğu için, kiminin hoşuna gider, kimi de bunlardan hiç hoşlanmaz. Haz karşısında yoksulluğun ve zenginliğin önemi yoktur: çünkü zenginler, yoksullardan farklı biçimde haz almazlar. Hataların bağışlanması gerektiğini söylüyorlardı: Çünkü hiç kimse bilerek hata yapmaz; hata, bir duygulanım zoruyla yapılır. Dolayısıyla, nefret etmemeli, tersine öğretmeli. Bilge iyiyi seçmede, kötüden kaçtığı kadar gayretli değildir: Çünkü bilgenin ereği acı ve üzüntünden uzak yaşamaktır.[21]

Genel Değerlendirme

 Sokrates Atina’da çevresiyle yaptığı felsefi diyaloglarla birçok kişiyi etkileyip, yeni akımların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Tıpkı Sokrates gibi erdemi ön plana çıkaran Megara ve Elis-Eretria Okulları olduğu gibi, onun doktrini ile çelişen haz karşıtı Kinik Okulu ve hazcı Kirene Okulu’da var olmuştur. Herakleitos, Sofistler ve ekseriyetle Parmenides’ten etkilenmiş olan bu Sokratesçi okullar, ahlak felsefelerini bu filozofların varlık anlayışlarından yola çıkarak geliştirdiler. Parmenides “varlık, vardır” ve “değişim yoktur” telakkisiyle Platon’u da etkileyecek, bu düşünürün İdelar Kuramının oluşmasına ön ayak olacaktır. Aristoteles de kuvve ve fiil ayrımına giderek, Elealıların hareket paradoksuna karşı hipotez geliştirecektir. Fakat, Platon’un Aristoteles’e etkisi ile dünyada bilim ve felsefede geniş ölçüde değişimi yadsıyan bir paradigma hâkim olacaktır. Böylelikle bilimsel devrimleri gerçekleştiren Kopernik, Galileo, Descartes ve Newton gibi bilim insanlarının düşünceleri, Aristoteles’in paradigmasını yerini alırken önemli engellerle karşılaşacaktır. Nitekim Darwin’in evrim teorisi de Platon’un İdealar Kuramıyla çelişmesi ve canlılığın oluşumuna dair hâkim olan görüşün değişmez, sabit anlayış yaygın bir şekilde benimsenmesi, yine devrim niteliğinde başka bir kuramın önüne set çekecektir. Netice itibariyle başta Parmenides olmak üzere Elea Okulu’nun bilim ve felsefe tarihini etkisi oldukça büyük olmuştur.


Yazar: Samet Tekin


Dipnotlar:

[1] MÖ 3. yüzyılda yaşamış ve ünlü Elementler kitabının yazarı İskenderiyeli Eukleides ile karıştırılmamalıdır.

[2] A. Cevizci, Sokrates – Fikir Mimarları- 8, Say Yayınları, İstanbul (2013), s. 103  

[3] A. Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi – 2, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul (2021), s. 153

[4] Platon, Devlet, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, çev: Sabahattin Eyüboğlu; M. Ali Cimcoz, İstanbul (2021), ss. 136, 436c-437a

[5] A. Arslan, age., s. 155

[6] A. Cevizci, age., s. 104

[7] Diogenes Laertios, Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri, Yapı Kredi Yayınları, çev: Candan Şentuna, İstanbul (2003), II 115

[8] A. Cevizci, age., ss. 104-105

[9] A. Cevizci, age., s. 106

[10] A. Arslan, age., s. 157

[11] Aristoteles, Metafizik, 1043 b 25 vd

[12] A. Arslan, age., s. 159

[13] A. Cevizci, age., s. 112

[14] A. Cevizci, age., s. 118

[15] Diogenes Laertios, age., VI 38

[16] Diogenes Laertios, age., VI 60

[17] Diogenes Laertios, age., VI 68

[18] A. Arslan, age., s. 165

[19] A. Arslan, age., s. 168

[20] A. Arslan, age., s. 169

[21] Diogenes Laertios, age., II 94-95


Kaynakça

Aristoteles, Metafizik

Arslan A, İlkçağ Felsefe Tarihi – 2, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul (2021)

Cevizci A, Sokrates – Fikir Mimarları- 8, Say Yayınları, İstanbul (2013)

Diogenes Laertios, Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri, Yapı Kredi Yayınları, çev: Candan Şentuna, İstanbul (2003)

Platon, Devlet, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, çev: Sabahattin Eyüboğlu; M. Ali Cimcoz, İstanbul (2021)