
İnsan ve Doğa: Çevreye Felsefi Yaklaşımlar – Zeynep Süheyla Karataş
Özet metinde üzerinde durduğumuz “Çevre Etiği” kapsamında ele aldığımız tanım ve açıklamalardan sonra tam metin üzerinde anlatacağımız konulardan biri : Çevre etiğinin gelişimi olacak . Peki “çevre etiğinin gelişimi “ nasıl gerçekleşmiştir. “ Doğa ve doğaya ilişkin hususlar 19. Ve 20. yüzyıl felsefesinden hatırı sayılır bir yer teşkil ediyor olmasına rağmen , çağdaş anlamda çevre etiği tartışmaları ancak 1970’ li yılların başında akademik bir disiplin olarak ortaya çıkmıştır . Geleneksel antroposantrizme karşı bir meydan okuma şeklinde 1970’ lerin başlarında yeni bir felsefe alt disiplini olarak ortaya çıkan çevre etiği ilk olarak , insanın yeryüzündeki diğer türlerin üyelerine yönelik herhangi bir manevi üstünlüğünün olup olmadığını sorgulamıştır . Doğanın anlaşılabilmesi ve sınırlarının tasavvur edilebilmesi için teknik , teknoloji ve bilgi düzeyi bakımından yetersiz olan ortaçağ döneminde insanlar doğayı kontrol edilemeyecek düzeyde güçlü , yenilmez ve güvenilmez olarak kabul etmişlerdir.“ 1 “ Bunun neticesinde ise doğa insanların hükmedebileceği bir şey olmaktan ziyade korku duyulması gereken bir şeye dönüşmüştür. “ 2
Çevre etiğinin gelişimi başlangıçta her ne kadar da doğanın güçlü, yenilmez olduğunu kabul ederek gelişim göstermiş olsa da zaman içerisinde farklı düşünce sınırları içerisine girmiştir . “ Avrupa ‘ da aydınlanma çağının başlaması ile birlikte doğaya karşı olan bu karamsar tutum yavaş yavaş yerini iyimserliğe bırakmaya başlamıştır . Aydınlanma çağı ile birlikte insanlar doğaya korkulacak bir güç olarak bakmaktan vazgeçmiş ; içinde yaşadıkları ortamlara aidiyet duygusu geliştirerek doğaya karşı sevgi , saygı ve güven duymaya başlamışlardır. Bunun başlıca sebebini , dönemin insanların kendilerini doğadan ayrıksı olarak görmeyip ; doğanın ayrılmaz bir parçası olduklarını kabul etmeleri oluşturmuştur . Ancak bu durum çok uzun sürmemiştir. İlerleyen dönemlerde doğaya karşı özgüveni yükselen insanoğlu, doğayı kontrol etme ve doğaya sahip olma çabasına girmiştir . Francis Bacon 16 . Yy ‘ ın sonu 17. Yy ‘ ın başlarında yazmış olduğu eserlerde insanı doğaya egemen kılacak bir yöntemin varolduğunu kanıtlamaya çalışmıştır . Bacon ‘ a göre doğaya egemen olabilmek ancak gereç toplamakla mümkündür . Uygun gereçlerin toplanması durumunda ise aklımız kendiliğinden onları işlemek için harekete geçecektir. “1 Böylece insan hayatı daha düzenli hale gelebilecek ve refah seviyesi yükselebilecektir. Daha önce de bahsetiğimiz gibi ilkçağlardan ortaçağ ‘a kadar uzanan çevre etiğine sistematize edilen düşüncelerin gelişimini açıkladık .
Peki günümüzdeki çağdaş çevre etiğinin gelişimi nasıl nasıl olmuştur ? “ Günümüzdeki çağdaş çevre etiği yaklaşımlarının ortaya çıkmasında bu zamana kadar süregelmiş etik yaklaşımların , doğanın korunmasına ve iyileştirmesine yeterince yer vermediği düşüncesi etkili olmuştur.”3 Başka bir deyişle” içsel – gerçek değer “ ile “ araçsal değer” arasındaki farklılık , çağdaş çevre etiği yaklaşımlarının ortaya çıkmasına sebep olmuştur . Çevre etiğinin gelişimi böyle bir süreç içerisinde ilerleme gösterirken insanlar nasıl bir etik tutumunun daha yararlı daha çevreci olduğu konusunda pek çok yaklaşım içerisinde bulunmuştur . Çevre dostu yönelimleri , uygulamaları etik açıdan doğru bulmak adına düzeltmek geliştirmek istemişlerdir .Bu nedenle bireysel , toplumsal ve evrensel çevre ( doğa ) etiği değerleri oluşturarak yaşadıkları doğayı korumak istemişlerdir . Bu yönelimler içerisinde ilk olarak “ İnsan Merkezci (Antroposentrik) Etik “ yaklaşımını inceleyeceğiz. Batı kültürünün etkisi altında ortaya çıkan bir etik anlayışıdır . İnsanın kendini “ doğanın efendisi “ olarak görmesi temeline dayanmaktadır . “ Bu yaklaşıma göre insan dışındaki canlı – cansız varlıklar kendiliğinden bir değere sahip değildir . Etik ilkeler ancak insanlar için bir anlam ifade ettiği sürece karşılık bulabilir. Bu durumda insanların canlılara ve çevreye karşı saygı göstermek gibi bir sorumluluğu ‘ da yoktur .” 4 Genel olarak insan merkezci anlayışta , insanın menfaati ve ihtiyaçları doğada ki diğer her şeyden üstün tutulmaktadır . “ Bu görüşe göre insan dışındaki varlıkların içsel bir değeri yoktur. Doğada yer alan diğer varlıklar insanların kendi çıkarları ve ihtiyaçları için kullanabilecekleri şeylerden ibarettir. “ 5 İnsan merkezci etik anlayış doğaya , canlı – cansız varlıklara hükmetme yararlı yararsız faydalanmak istemektedir . Doğaya karşı tutum ve davranışlar insanların ihtiyaçları doğrultusunda ilerleme göstermektedir. “ İnsan merkezci etik anlayışïn en önemli savunucularından biri olarak kabul edilen Aristoteles , oluşturduğu canlılar piramidinde insanı en üst basamağa koyarak bitkilerin hayvanlar ; hayvanların ise insanlar için var olduğunu söyler. Aristoteles ‘ e göre , doğada hiçbir şey amaçsız meydana gelmemiştir ve doğada her şey özel olarak insanın hizmetine sunulmuştur. Aristoteles ‘ le aynı doğrultuda düşünen ve “ insan her şeyin ölçüsüdür “ diyen Protagoras ‘ da bir bakıma insan merkezci yaklaşımı bu tümcesiyle özetlemiştir .” 6 “ Protagoras ‘ a göre ; insan her şeyin ölçüsü olmakla yaratılışın merkezi ve amacıdır da . Her şey insanın amaçlarına hizmet eder. Ve her şey insan için sadece bir araçtan ibarettir.” 7 “ İnsan merkezci etik anlayışına farklı bir bakış açısı getiren Kant ‘ a göre amaç insandır .Bu yüzden hayvanlara ve cansız varlıklara karşı insanların doğrudan bir sorumluluğundan söz etmek mümkün değildir . Hayvanlar öz bilinçten yoksun oldukları için sadece bir araç vazifesi görebilir .Kant , cansız nesnelerin , insanlara fayda sağladığı sürece , yani sahip oldukları araçsal değerler karşılığında , korunmayı hak ettiklerini ileri sürmüştür. “ 8 İnsan merkezci yaklaşımlarda doğaya hükmetme düşüncesi hakimdir izlerine rastlamak mümkündür. “ İzlerini batı kültürlerinin sosyal , ekonomik ve dini geleneklerinde bulmak mümkündür. Çünkü katı insan merkezci yaklaşımın temelinin batı medeniyetinin tüketimi ve üretimi teşvik eden sürekli kalkınma anlayışı olduğu savunulmaktadır .” 9 “ Nitekim batı medeniyetlerinin tüketimi ve üretimi teşvik eden sürekli kalkınma anlayışı , insan merkezci düşüncenin o dönemlerde geniş kitlelerce kabul görmesine ve güçlenmesini sağlamıştır . “ 10 Sıkı insan merkezci görüşte anlatığımız gibi ne pahasına olursa olsun doğadan sınırsızca ve sorumsuzca , bilinçsizce yararlanmak olmuştur. Geçmiş dönemlerde ‘ de bu anlayışla hareket edilmesi nedeniyle doğa tüketilmiştir. “ Sanayi Devriminin sonrasında doğada meydana gelen büyük yıkımların sorumlusu konumunda olan batı medeniyetleri , sorumlusu oldukları , çevre sorunları , karşısında doğaya karşı daha anlayışlı yaklaşımlar geliştirmişlerdir. İnsan merkezci etik anlayışın “ kirleten , bozan ve tahrip eden “ insandan , “ koruyan, kollayan ve onaran “ insana geçişinin sağlaması da insanın , iyiliğini ve yararının gözetilmesiyle iniltilidir.” 11 Yani insanlar yeryüzündeki konforunun devam edebilmesi için katı insan merkezcilikten taviz vermek zorunda kalmıştır. Bu gelişmeler neticesinde de sıkı insan merkezci etik yaklaşımın , en azından teorik düzeyde , geçerliliği ortadan kalkmıştır .”
İnsan merkezci yaklaşım , kutsal dinler tarafından insana yüklenen değerler nedeniyle insanların diğer canlılardan daha üstün olduğunu savunurken , “ Canlı Merkezci ( Biosentrik) etik anlayış bunun tam tersini söylemektedir. “ 7 Yani canlı merkezci etik anlayış , insanın doğadaki diğer canlılardan daha üstün ve ayrıcalıklı olduğunu kabul etmez. Bu yüzden canlı merkezci etik yaklaşımı ilgi alanını insan dışındaki canlılara , hayvanlara , bitkilere ve diğer biotik varlıklara yöneltmiştir. Canlı merkezci etik , insan merkezli yaklaşıma bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. “ Bu görüşe insanın , diğer canlılara karşı üstünlüğü söz konusu olamaz. Diğer canlıların da canlı olmalarından kaynaklanan bir içsel değeri vardır . İnsanlar ancak diğer canlılara karşı saygı duymakla yükümlüdür.” 4 “ Canlı merkezci etik yaklaşımda , canlı varlıkların değerinin ve öneminin olması onlarda sadece saygı , duyulması gerektiği anlamını taşımaz. Tabiattaki her canlı bundan fazlasını hak eder . Nitekim canlı merkezci etik anlayışına göre doğadaki her canlının haklarının da olması gerekir. 12 Canlı hakları düşüncesini benimseyen yazarlardan bazıları , diğer canlı varlıkların haklarının olmasının ötesine geçerek her canlı formunun eşit haklara sahip olması gerektigini ileri sürer. “ Bu düşünceye göre canlılar , canlı olmaları nedeniyle başlı başına bir değerin ifadesidir. Onların bu değerleri , insan merkezci etik anlayış modellerinde ileri sürüldüğü gibi , sahip oldukları ekonomik değerlerinden kaynaklanmaz . Canlı olmaları değer atfedilmeleri için başlı başına bir göstergedir. Dolayısıyla çevreye ve çevre politikalarına da bu bakış hakim olmalıdır . Bu doğrultuda biyolojik çeşitlilik insan çıkarları gözetmeksizin korunmalı ve geliştirilmelidir . “ 9 Canlı merkezci etik , anlayışta da değindiğimiz bazı hayvanlara içsel değer atfedip diğer canlıların değersiz olduğunu söylemek kabul edilebilecek bir durum değildir . Tabiatta ki her canlı değerlidir üstünlük ve ayrıcalık söz konusu olmamalıdır . “ İnsan merkezci yaklaşımın kapsamını genişleten ve diğer canlılara da değer atfeden canlı merkezci yaklaşımda cansız çevre varlıklarının değeri ve önemi göz ardı edilmektedir.
Çevre merkezci (Bütüncül Çevre Etiği) yaklaşım bu boşluğu ekolojik bütünlüğe ulaşmak uğruna tüm çevre unsurlarını kapsama alarak doldurmaya çalışmaktadır . Çevre merkezci etik anlayışa göre abiyotik çevre unsurlarının etik yaklaşım dışında bırakılması çevresel bütünlük bakımından büyük bir eksikliktir. Nitekim çevre merkezci yaklaşım tüm çevresel unsurları bünyesine alarak daha kapsayıcı bir etik yaklaşım oluşturmuştur . İnsan merkezci yaklaşım ise “ tüm doğayı “etik ilgi alanına almıştır . Bu yüzden çevre merkezci etik yaklaşımın çevre etiği yaklaşımları içerisinde olduğunu söylemek yanlış olmaz “. 11 Çevre merkezci etik anlayışı bir bakımdan insan merkezci etik anlayışın sebep olduğu çevre krizlerinin olumsuz etkilerini , giderebilmek adına ortaya çıktığı da söylenebilir . Diğer etik yaklaşımlara kıyasla çevre merkezci etik anlayışta canlı – cansız ayrımı yapılmadan doğada ki tüm varlıklara içsel bir değer yükler. “ Bu görüşe göre insanlar kendilerini doğanın hakimi değil de onun bir parçası olarak görürler Doğanın bir parçası olduğunu düşünen insan ise doğayı koruma duyguları harekete geçerek güçlenir. Böylece insanlar doğaya karşı daha duyarlı ve saygılı olabilirler Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan bitki ve hayvan türlerinin değeri anlaşıldıkça bunların yaşam alanları olan ormanlık , dağlık ve sulak alanların korunması gerektiği bilincinin daha da gelişebileceği “ 9 düşünülmektedir. Çevre merkezci etik bahsettiğimiz gibi canlı merkezci etik anlayışını bir adım öteye taşıyarak ; cansız varlıkları da etiğin konusu haline getirmiştir. Evrendeki her bir varlık ( bitkiler,hayvanlar ve diğer ekosistem üyeleri ) yaşam döngüsünün bir parçasıdır. Doğadaki her varlığın ekosisteme farklı işlevleri bulunmaktadır. “ Çevre merkezci düşüncelerin günümüz toplumlarında tam olarak hayata geçirilmemesinin çeşitli sebepleri vardır. Çünkü çevre merkezli etik anlayışın günümüz toplumlarında günlük pratiklerine tam olarak adapte edilmesi ; birçok toplumsal , ekonomik , eğitimsel ve yönetsel zorlukları beraberinde getirebilmektedir. Çevre merkezci etik düşünceleri günümüz gerçekleri karşısında en büyük sorunu ; ülkelerin , toplumların ve yöneticilerin çevre koruma bilincini tam manasıyla kavrayamamalarından kaynaklanmaktadır . Çevre sorunlarına , yalnızca kendi çıkarlarına doğrudan tehdit olması durumunda ve yararcı bir bakış açısıyla ilgi gösteren yöneticilerin çevre merkezci bir etik bilinçlenmesiyle sahip olması oldukça güçtür. Dolayısla büyük kitlelerce kabul gören çevre merkezci etik anlayışın kısa vadede hayata geçirilebilmesi mümkün görünmemektedir.” 7
Çevre etiği kapsamında ele aldığımız insan merkezci , çevre merkezci ve canlı merkezci etik yaklaşımlarından sonra kısaca değineceğimiz diğer çevre etiği yaklaşımlarından bahsedeceğiz. Bu başlık altında “ Ekofeminizm “ “ Ekososyalist ve “ Fütürist “ ( Gelecekçi) etik yaklaşımlarını anlatacağız . “ Ekofeminizm , ekoloji ile ile feminist düşünce seklinin bir sentezi olarak ortaya çıkmış olmakla birlikte son zamanlarda radikal ekolojinin en çok tartışılan sosyal hareketlerinden birisini oluşturmaktadır. Genel bir şekilde ekofeminizm , “ ataerkil tahakküm biçimleri ile doğanın tahakküm altına alınması biçimleri arasındaki karmaşık ve kendine özgü bağlantılar üzerinde düşünce üreten bir sosyal hareket “ olarak tanımlanabilir .”12 “Bununla birlikte ekofeminizm ; doğa üzerindeki tahakküm ve bunun neticesi olarak ortaya çıkan ekolojik yıkımla , kadın üzerindeki ataerkil tahakküm arasında yakın bir ilişki olduğunu savunan , 1970 ‘ lerle birlikte ortaya çıkmış , liberal , kültürel , sosyal ve sosyalist gibi kimi varyasyonları bünyesinde barındıran bir düşünsel akımdır .” 13 şeklinde , de tanımlanabilir . “Ekofeminizm kadın ile doğa arasında kurulan bağın kaynağı ve süreçleri konusunda tartışmalar vardır kadının doğaya benzetilmesinde kadınların psikolojik ve fiziksel kırılganlığın olduğunu söyleyenler olduğu gibi , kadın ile doğa arasında kurulan yakınlıkta tarihsel ve toplumsal süreçlerin etkili olduğunu savunanlar da vardır . Ekofeministler arasındaki üçüncü görüş ise daha uzlaşmacı şekilde her iki görüşünde etkili olduğunu söyler. Mellor ve Merchant , kadın ile doğanın benzeşmesinde kadınların psikolojik ve fiziksel durumların yanı sıra tarihsel ve toplumsal süreçlerin de bulunduğunu savunur .” 14 Ekofeminist görüşte değineceğimiz konulardan biri de kadın – doğa arasında ne gibi benzerlikler vardır sorusu olacak . “ Ekofeminist görüşe göre şefkat , fedakârlık , dayanışma , duygusallık , tinsellik hassasiyeti ve doğurganlık gibi özellikler kadına özgürdür ve ataerkil toplumlarda bu özellikleri nedeniyle kadınlar doğa gibi tahakküm altındadır . Yeryüzün de yaşayan , fiziksel , ruhsal ve duygusal boyutu olan dişi bir varlıktır . Doğa sessiz bir varlık değildir. Yaşam verdigi bitkiler hayvanlar , ürettiği minareller , oluşturduğu mevsimler ve meteorolojik olaylarla dinamik şekilde yaşayan bir formdur . Günümüzde yaşanan çevre krizlerinin nedeni tarih öncesi topluluklardaki kadını ve yeryüzünü yücelten inancın yerini ataerkil dinlerin almasıdır .Önceleri hayat veren ve yaşamın kaynağı olarak kabul edilip saygı duyulan “ tabiatana “ ya bakış açısı ataerkil devlet yapılanması ile erozyona uğramış ve önemini yitirmiştir .Doğurganlık , beslenme , bakım ve şiddet karşıtlığı gibi kadınsı değerler yerini fethetmek , hükmetmek gibi erkeklere özgü değerlere bırakmıştır .” 15
Diğer yaklaşımlardan biri olan “ Ekososyalist” görüş ise : “ Marksist öğretilere dayanmaktadır. Ekonomi ve ekoloji arasındaki ilişkilerin neden sonuç bağlamında analizi , ekolojik sosyalizmin görüşlerinin yapılandırmasında önemli rol oynamaktadır . “16 “ Sanayi Devriminin yol açtığı yeni koşulların bir sonucu olarak , sadece emeğin değil doğanın da artan ölçüde sermayeye tabi kılındığı , ekolojik sorunların kökenin kapitalist üretim biçimi olduğu , mevcut düzende radikal bir dönüşüm yaşanmadan çevresel sorunların giderilmeyeceği “ 17 ekososyalizmin ileri sürdüğû düşüncelerden bazılarıdır . Ekososyalizm sanayi devriminin yol açtığı yıkımları doğada oluşturduğu tahribata engel olmak istemiştir. Ekososyalizm , insan ile doğayı bir bütün olarak görür . İnsanı merkeze alıp diğer unsurları dışlayan yaklaşımlara karşı çıkar . Çünkü insanlığın kurtuluşunun doğanın kurtuluşuna bağlı olduğunu bilir. Bu doğrultuda insan ile insan ve doğa ile insan arasına örülen duvarları eş zamanlı olarak yıkmayı ve doğa ile uzlaşıp bütünleşmeyi amaç edinir . Bu bütünleşmenin de gelecekte toplumsal düzeni tasavvur eden sosyalist düşüncenin nüvesinde var olduğunu ileri sürer.” 17
Son olarak bahsedeceğimiz bir diğer yaklaşım ise “Fütürist” (Gelecekçi) Etik yaklaşım olacak.” Fütürist etik yaklaşımda , çevrenin canlı ve cansız bütün unsurları ile bir bütün olduğu ; halihazırda insanların hizmetine sunulan ve çevrede mevcut olan tüm kaynakların gelecek kuşaklardan ödünç aldığı ileri sürülür .Bu yüzden fütürist etik yaklaşıma göre fikir ve ayrım açısından gelecek üzerine duyulması ile mümkündür .” 18 “ Gelecek kuşaklar meselesinin, sürdürülebilir kalkınma anlayışına paralel olarak gelişim gösterdiği söylenebilir. Kalkınma denilen şey ; ekonomik, sosyal ve ekolojik boyutları ile bütüncül bir yaklaşım olarak öne çıkarmıştır. Sürdürülebilir bir kalkınma için ise bügunkü kuşakların , gelecek kuşaklar için birtakım fedakârlıklarda bulunmasının iyi bir davranış olacağı şeklinde etik bir kanaat oluşturmuştur. Bu yüzden sürdürülebilir kalkınma anlayışı , son yıllarda yaşanan ekolojik krizlerin aşılabilmesinde çevre merkezli etik değerlerin korunmasına hizmet eden ; ancak radikal çevresel yaklaşımlardan da ayrışan bir etik anlayış etrafında şekillenmiştir.” 19 Sonuç olarak insanların yaşadıkları çevreye olan yaklaşımları zaman içerisinde korumacı anlayıştan geliştirmeci bir anlayışa doğru gelişim göstermiştir .Bunun beraberinde kimi zaman insan merkezci yaklaşımlardan canlı ve çevre merkezci anlayışlara çevrilmiştir.
Yazar: Zeynep Süheyla Karataş
Kaynakça
1.Akalın, Mehmet . Çevre Etiği / Çevreye Felsefi Yönelimler.
2.M. Gökberk (2010) , Felsefe Tarihi , Remzi Kitabevi Yayınları, İstanbul .
3. S. Kılıç (2008) , Çevre Etiği , Orion Kitabevi , Ankara .
4. N. Çobanoğlu ve A.E. Yıldırım (2009) , Biyotik Bir Miras : Geleneksel Yerleşim Biçimlerinde Biyotik Değerler , Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (1) .
5. Harun Ünder (1996) , Çevre Felsefesi , Ankara Doruk Yayınları.
6. R. Keleş ve B.Ertan , Çevre Hukuku .
7. Mehmet Akalın , Çevre Etiği , İksad Yayıncılık .
8. A. G. Karakoç , (2004) Çevre Sorunlarına Etik Yaklaşım .
9. Y. Güneş ve A. A. Coşkun (2004) Çevre Hukuku , Kazancı Hukuk Yayınları , İstanbul.
10. M. Kayaer (2013) , Çevre ve Etik Yaklaşımlar , Siyaset, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi .
11. R . Keleş ve B.Ertan (2002) , Çevre Hukukuna Giriş , İmge Kitapevi , Ankara .
12. S. M. Türk (2017) , Ekofeminizm ve Dualizm Fikri , Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi.
13. H. Olgun (2017) , Ekofeminizm : Kadın – Doğa İlişkisi ve Ataerkil Tahakküm , Yeşil ve Siyaset Ekoloji Üzerine Yazılar , Liberte Yayınları , Ankara .
14 . O. B. Çetin (2005) , Ekofeminizm : Kadın – Doğa İlişkisi ve Ataerkillik Sosyoekonomi .
15. R. EISLER (1990) , The Gaia Tradition And The Partnership Future : An. Ecofeminist Manifesto , Reweaving The World : The Emergence Of Ecofeminism , San Francisco : Sierra Clup Books.
16. C. MERCHANT (1992) , Radical Ecology Routledge , Chapman Hall Inc. New York .
17. F. ENGELS (1992) , Konut Sorunu , Çeviren : Güneş Özdural , Sol Yayınları .
18. E. AGIUS (1996) Sustainable Developmantas Fairness to Future Generations Boğaziçi Üniversitesi , İstanbul .
19. T. Ergün ve N. Çobanoğlu , Sürdürülebilir Kalkınma ve Çevre Etiği ( Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi) 2012.