Thomas More Felsefesinin Genel Değerlendirilmesi – Öznur Sadıkoğlu Aytar
GİRİŞ
Bu çalışmada felsefe dünyasında Rönesans filozofları arasında önemli yere sahip olan [2] Thomas More’un felsefesinin genel özellikleri üzerinde durulmaya çalışılmıştır. Mezkûr filozofun daha iyi anlaşılması için yaşadığı dönem, hayatı ve eseri olmak üzere çalışmamız üç bölümden ve üç bölümün değerlendirildiği sonuç bölümünden oluşmuştur.
Birinci bölümde Thomas More’un da içinde bulunduğu Rönesans felsefesi ve genel özellikleri, İkinci bölümde Thomas More’un hayatı, üçüncü bölümde ise Thomas More’un felsefesinin genel özellikleri felsefi düşüncelerinin ürünü olan Utopia eserinin genel değerlendirilmesi ele alınmıştır.
BİRİNCİ BÖLÜM: RÖNESANS FELSEFESİ VE GENEL ÖZELLİKLERİ
Rönesans, on altıncı yüzyıl Avrupa’sında dil, edebiyat, sanat, din, politika, felsefe vb. alanlarda görülen bir değişim hareketidir. Rönesans olarak adlandırılan dönem bir nevi geçiş dönemidir. Bu geçiş dönemi yeni çağın ilk basamağını oluşturur. Orta çağ ile yeniçağ arasında bir köprü olan ve yeniden doğuş anlamına gelen rönesans Avrupa kültürünün yeniden gelişmesi hatta yeniden doğmasını sağlayan harekettir.[3]
Bu hareketin tipik özellikleri; gelişen milliyetçilik düşünceleri dini öğretilere karşı fikirlerin ortaya çıkmasına, felsefe ve teolojinin skolastik fikirlere tenkitçi şekilde yaklaşmasına aynı zamanda kilisenin devletin çıkarlarına göre hareket etmesi iktidar dinde yanlışlar aranmasına sebep olmuştur. Eleştirel düşünme ve sorgulayıcı kişiliklerin ortaya çıkmasıyla beraber mevcut gelenek ve otoriteye karşı bir başkaldırı ortamı hazırlamıştır. Bu başkaldırı aslında kilisenin sorgulatmadan dayattığı öğretilere karşı aklın başkaldırışıdır.[4]
Bu dönemi önemli kılan bir diğer husus ise kilisenin ve devletin karşı karşıya olduğu kaos ortamında hem devletin hem kilisenin ekonomik, politik, kültürel ve dinsel özgürlük isteğinin Rönesans döneminde nispeten gerçekleştirmiş olmasıdır. İnsanın hem zihnen hem bedenen özgürleşmesi ve aydınlanması için çaba gösteren çağdaş felsefe ve benzeri düşünceler bu dönemde neşvünema bulmuştur.
Kilisenin insan üzerindeki etkisi ve otoritesi peyder pey azalmaya başlamıştır. Bireyler kendi bağımsızlıklarını her şeyin önünde tutmuşlardır bununla beraber felsefe alanında otorite olarak artık akıl kabul edilmiş ve inanç hususları kilisenin dayattığı fikirler olmaktan çıkıp insanın özgürce sorgulaması ve hiçbir baskı altında olmadan kabul etmesi gereken düşünceler şeklini almıştır. Ayrıca orta çağ düşünürlerinin ilgisini çeken doğaüstü konular yerine yeniçağ -Rönesans- bakışı yeryüzünde olan biteni araştırıp sorgulamaya yönelmiştir.[5] Bu durum dini algılara da yansımıştır. Kişiler artık kilisenin dayatmalarından kurtulup dinin asıl kaynağı olan İncil’e bilinçli bir şekilde yönelmişlerdir. Artık Tanrı ile inanan arasında kurumsal vasıtaların olması kişileri rahatsız etmiş, herhangi bir dine inanmalarını kişilerin kendilerinin seçmeleri gereken bir durum olduğunu düşünmüşlerdir.
Orta çağ ve yeni çağ felsefesi arasında bir geçiş olan Rönesans dönemini anlamak için orta çağ felsefesinin karakteristik yapısına bakmak gerekir. Şöyle ki orta çağ felsefesinin temelinde din vardır ve Hıristiyanlık bu çağda hem din hem de kültürün vazgeçilmez unsuru olmuştur. Bu yapı karşısında felsefe disiplininden beklenen ise kilisenin öğretilerini desteklemektir. Orta çağ Hristiyan kilisesine göre Antikçağın iki önemli filozofu olan Aristoteles ve Platon’un düşünceleri ile kilise babalarının düşüncelerinde ve inançlarında doğrular gizli şekildedir. Gizlenen bu doğrular için felsefe bir araç niteliğindedir. Araç olan felsefenin yapması gereken Hristiyanlığa dayanan bu gizemli bilgileri akıl ile işlemek, aydınlatmak ve savunmaktır. Böylece felsefe teolojiye hizmet ettiği müddetçe var olabilir.[6]
Orta çağda filozoflar din sınıfından ve din adamlarından oluşmaktaydı bu filozoflar aynı zamanda kilisenin de seçkinleri ve azizleri idi. Rönesansla birlikle bu durum değişmiştir. Filozoflar artık kilisenin bir çıktısı değil felsefe ile gerçek manada ilgilenen, yapan, araştıran; kurulan üniversitelerin öğreticileri konumunda olmuşlardır.[7] Tipik bir orta çağ filozofu doğrunun zaten keşfedilmiş olduğuna inandığı için yeni olanın peşine düşmez, mevcut olanı daha sağlam bir şekilde temellendirmek veya sistemli hale getirmek için uğraşırdı. Bunun aksine bir Rönesans filozofu ise prensip olarak kendisini yeniliğin temsilcisi olarak görür bundan dolayı onun arzusu mevcut olanı sistemsel hale getirmek ya da sağlam temellere dayandırmak değil, sürekli yeni olanı ortaya koymaktır.[8]
Orta çağ düşünce sisteminde gerek ele alınan konularda gerekse ulaşılmak istenen düşünsel hedeflerde birlik söz konusudur. Fakat Rönesans’ta bu birlik yıkılmış yani doğru tek olmamakla birlikte doğruya ulaştıran yollarda tek değildir anlayışı benimsenmiştir. Benimsenen bu yöntem Antikçağ felsefesindeki yönteme benzer. Mezkûr felsefede evrene ve insana dair bütün problemler konu olarak işlenmeye müsaittir aynı zamanda bu konuların çözümü için de bütün yollar denemeye değerdir. Bundan dolayı Rönesans’ta ortaya çıkan sistem çoklu bir sistemdir. Rönesans ile yıkılan birlik algısını genişletmek gerekirse artık otoritelerden bağımsız olmak isteyen insan büyük oluşumların bir parçası olarak görülmek yerine kendisinin merkezde olduğu küçük bir dünya ve kendine has özellikleri olan bir fert olarak görülür. Ayrıca insan Hristiyan topluluğunu oluşturan parçalardan biri değil, her biri ayrı ayrı birey olma sürecindedir. Dolayısıyla artık Orta Çağ’ın kendi içine dönük ve kapalı tekdüze dünyasından yeni bir dünya olan bütünlük algısı yerine çok renkli ve dinamik bir Rönesans dünyası ortaya çıkmıştır.[9]
İKİNCİ BÖLÜM: THOMAS MORE’UN HAYATI
1478 Londra doğumlu olan Thomas More, küçük yaşta babası tarafından daha iyi eğitim görmesi için Kardinal Morton ailesine yanına verildi.[10] Dönemin İngiltere’sinde bu çok yaygın bir uygulamaydı nitekim çocuklarının daha bilgili ve örgülü olmalarının yolunun bu olduğu düşünülüyordu. En soylu ve zengin aileler bile bu yöntemi tercih ederdi. Ailesinden uzakta olmasına rağmen Thomas More ile babasının arasındaki sevgi gayet güçlüydü hatta hukuk alanına olan ilgisi babasının yargıç olmasından kaynaklanıyordu.
Kardinal Morton’un evinde kaldığı yıllar Thomas More için çok verimli geçmiştir. Yaşadığı dönemin önde gelen isimlerini tanımış ve muhtelif konularda geniş bilgilere ulaşma imkânı bulmuştur. Thomas More bu evde on dört yaşına kadar kalmıştır daha sonra Kardinal Morton kendisini Oxford’a daha iyi eğitim alması için göndermiştir. Thomas More, Oxford’da hümanist düşünürlerden eğitim alarak Latince ve Yunanca üzerine çalışmalar yaparak bu iki dilde kendisini geliştirmiştir, hatta birçok Yunan’ca şiiri ve parçaları İngilizceye çevirmiştir.
Katolik kilisesinin dili Latince olduğu için eğitim sistemi içerisinde yeri vardı fakat Yunanca hala bazı cahil kişiler ve din adamları tarafından kabul görülmemişti. Bundan dolayı Yunancanın eğitim sisteminde olmasını istemiyorlardı. Thomas More ise hayatı boyunca bu çeşit cahillerle ve bağnaz din adamlarıyla savaşmayı seçti ve hümanistlerin daha verimli ve özgürce çalışmaları için her daim elinden gelen imkanları kullandı. Hatta bu fikirden ötürü Cambridge ve Oxford’un adli işleriyle ilgilenebileceği onursal görev aldı bu görevin amacı akademisyenleri ve öğrencileri daha yakında tanımak ve korumaktı. [11]
Thomas More Oxford’da kalıp felsefe ve Yunanca üzerine çalışmalar yapmak istiyordu fakat hukukçu olan babası onun da hukukçu olmasını istediği için Oxford’da sadece iki sene kalabilmiştir ardından hukuk eğitimi alarak baroya girmiştir.[12]
Thomas More, hukuk ve edebiyat alanında çalışmalar yapmaya devam ettiği sırada ilahiyat alanına da yönelmiştir.[13]
Thomas More’un düşüncel hayatına bakıldığında kendisi bir dönem rahip olmayı düşünmüştür (1501-1505) fakat sadece düşünmek ile kalmamış dört sene boyunca manastıra kapanarak keşiş misali yaşamıştır. O dönemde manastırlar sadece ibadet yeri olarak kullanılmıyordu içinde çeşitli eğitimler de verilmekteydi bu durum Thomas More’u da etkilemiştir kendisi bu süre zarfında sürekli okumalar yaparak yoğun çalışmalar gerçekleştirdi.
Thomas More rahip olamasa da dine olan aşırı bağlılığından dolayı hayatı boyunca rahip gibi yaşadı zaman zaman ciddi perhizler yaptı, tahta ya da toprağı yatak olarak, odunları ise yastık olarak kullandı. Bunları yapmasındaki amaç isteklerini kontrol altına almaktı. Aslına bakılırsa Thomas More’un gerçekten rahip olmadığı bilinmemektedir fakat More’un yaşadığı dönemde din adamlarının dine karşı gevşek ve ahlaki açıdan zayıf olmaları onu rahip olma fikrinden uzaklaştırmıştır. Fakat sebebin sadece bu olmadığı toplumsa hayattan bu kadar çekilip geri planda durmayı doğru kabul etmediği için vazgeçtiği de düşünülmüştür. Mutlu bir evlilik yapan Thomas More dört çocuğunun annesi olan eşini erken yaşta kaybetmiştir. [14]
Thomas More da Platon gibi bir akdeminin başkanlığını üstlenmiştir, fakat Platon’unkinden farklı olarak hesap ve geometri yerine aile içi erdeme yönelik bilgiler öğretiliyordu.[15]
Thomas More, 1499 senesinde Erasmus ile tanışmış ve yakın dost olmuştur. Hatta Erasmus yazdığı “Deliliğe Övgü“ kitabını Thomas More’a adamıştır.[16]
Thomas More. 1504 yılında parlamentoya seçilerek yönetime katılmıştır. Parlamentoda yapılan usulsüzlüklere göz yummayan More ile dönemin kral VII. Henry ile çatışmalar yaşamıştır. Henry ise yaşanan siyasi sorunların intikamını almak için Thomas More’un babasını hapsetmiştir. Bundan dolayı VII. Henry yönetimde olduğu süre boyunca More siyasetten çekilmiş, VIII. Henry gelince ise siyasete kaldığı yerden etkili bir şekilde devam etmiştir.[17]
Thomas More Londra hukuk mahkemesinde yargıçlık yaptığı sırada gerek siyasi duruşu ve deneyimiyle gerek aldığı eğitimlerle VII. Henry’nin dikkatini çekmiştir. Bunun üzerine kralın ısrarları üzerine kralın baş danışmanı olmuştur. Thomas More yoğun devlet işeriyle ilgilenirken edebiyat kendisi için nefes alabileceği bir alan haline gelmiştir. Hukuk ve siyaset hayatının bu kadar aktif geçmesine karşın Yunanca şiir çevirileri yapıp çeşitli söylevler yazmıştır, bunlarla sınırlı kalmayıp İngilizce şiirler yazmış Latince çalışmalar yapmıştır. Edebiyat alanında çalışmaları zirveye ulaştığı dönemde Ütopya eserini meydana getirmiştir[18]
Thomas More’un hayatına genel bir bakış atıldığında Kral VII. Henry ile tanışması onun dönüm noktası olmuştur diyebiliriz bunun için o dönemi ana hatlarıyla ele almak Thomas More’ u anlamak için etkili olacaktır.
Kral Henry tahta geçtiği esnada dönemin en deneyimli kişileriyle çalışmak istemiştir. Bunlarda biri de daha önce de bahsettiğimiz gibi Thomas More’dur. Fakat Kral Henry için More ile çalışmak hiç de kolay olmamıştır zira More saraya girmeyi hiç istememiştir çünkü onun için saray despotluk ve eşitlik ötesi bir yerdi fakat yine de bu ısrar ve direnç ikileminde kazanan Kral Henry olmuştur.
Thomas More, saraya girmek için can atan insanların aksine o sürekli saraydan uzaklaşmayı istemiştir hatta damadı More’un kralın baş danışmanı olan, sevgisini ve taktirini kazanan kayınpederi ile gurur duyarken Thomas More’un damadına cevabı ise şöyle olmuştur:
“Kralın bana gösterdiği sevgiyle gururlanmamam gerek, oğlum Roper, kellem sayesinde Fransa’da bir kaleyi ele geçireceğini bilse, kellemin uçacağından hiç kuşkun olmasın.”[19]
Thomas More, kralın kendisine karşı olan sevgisine hiç güvenmemiş herhangi bir menfaat uğruna kralı sevgisinin ortadan kalkacağının farkındaydı. Dolayısıyla hiçbir zaman bu sevgiye güvenmemiştir. Ki zaten Thomas More’un bir çıkar uğruna öldürülmesi de bunun en büyük kanıtıdır.
Thomas More çalkantılı yıllar geçiren İngiltere’de daha fazla siyaset ve politika ile ilgilenmek istemeyip toplumdan çekilerek bir uzlet hayatı yaşamak istemiştir fakat bu pek de mümkün olmamıştır. Bu kaos ortamında More aradığı huzuru bulamamıştır. Ve şu sözleri dile getirmiştir:
Bir çuvala tıkılıp şu nehrin sularına atılmaya razıyım. Yeter ki, istediğim üç şey gerçekleşsin: Birincisi, Hıristiyan hükümdarlar arasında barış sağlansın; ikincisi, Hazreti İsa’nın kilisesi, tüm yanlış ve sapık görüşlerden arınıp birlik içinde yaşasın; üçüncüsü de Kralın evlilik sorunu hayırlı bir sonuca varsın.[20]
Kral Henry ‘in özel hayatı dönemin İngiltere’sini ve Thomas More’u ciddi anlamda etkilemiştir. [21] Kralın kendi menfaatleri için yaptığı girişimler Thomas More nezdinde vicdanın kabul edemeyeceği bir durumdur. Bu durumlardan bir tanesi savaşlardan dolayı ikiye bölünen kilisenin durumundan faydalanarak kendisini kilisenin başı olarak ilan etmiştir.
Ve kendi çıkarlarına göre olan yasayı zorla kabul etmeleri için şehrin öncü isimlerine zoraki yeminler ettirmiştir. Şehrin öncüleri arasında elbette Thomas More da vardır. Yaşanan bu olaylara prensipleri ve inançları gereği onay vermeyen More Londra Kulesi’ne hapsedilmiştir.[22]
Doğru bildiği şeylerin mücadelesinde özgürlüğünden olan Thomas More için kule de bir buçuk sene kalmak ceza değil adeta ödül olmuştur. Nitekim kızına yazdığı mektupta bu durumu açıkça şöyle ifade eder:
“Beni buraya koyanlar, bana büyük bir kötülük yaptıklarını sanıyorlar ama sevgili kızım, sana dinim üzerine yemin ederim ki, eğer karıma ve siz çocuklarıma karşı sorumluluklarım olmasaydı, çoktan böyle bir hücreye hatta çok daha küçüğüne kapatırdım kendimi.” [23]
Thomas More esir alındığında ilk aklına gelen kendisinin hemen öldürüleceği fikri olmuştur fakat bunun aksine kendisi hemen öldürülmemiş yaptıklarından pişman olduğunu bildiren ve kralın yeni yaptırımlarını kabul edeceğine dair yeminler etmesi istenmiştir. Fakat More geri adım atmayarak çizgisini bozmamıştır hatta ailesi affedilmesi için bu teklifi kabul etmesi gerektiğini defalarca söylemesine rağmen Thomas More bunu asla kabul etmemiştir. Bu durum Mina Urgan’ın ifadesiyle şöyledir: “More yasaya evet derse ruhunu, hayır derse bedenini kaybedecekti. More ise bedenini değil ruhunu tercih etmiştir.”[24]
Thomas More 1535 yılı 6 Temmuz’da hayata gözlerini yummuştur. Kendisi ölüme korku ve endişe içinde değil rahat ve huzur içinde teslim olmuştur. “Ütopya” adındaki kitabında da ifade ettiği gibi Tanrı’ya kavuşacağını bilen ve isteyen biri ölümden korkmaz ve endişe etmez hatta ölüme sevinç ve huzur içinde gidermiş zira ölüme böyle gidenler diğer dünyada mutluluğun ve huzurun olduğuna inanmışlar.[25]
ÜÇÜNCÜ: BÖLÜM THOMAS MORE FELSEFESİ GENEL ÖZELLİKLERİ VE UTOPIA ESERİNİN GENEL DEĞERLENDİRİLMESİ
Hümanizm [26]ve siyaset ile ilgilenen Thomas More politik felsefede kendine has yeni bir anlayış geliştirmiştir. Bu anlayışa isim olarak ise Ütopya (Hiçbir Yer) adını vermiştir. Ütopya sözcüğü ilk defa Thomas More tarafından, insanlar arasında eşitliğin ve adaletin temin edildiği ideal toplum tasavvuru olan ve 1516 senesinde yayınlanan bu eserinde kullanılmıştır.[27] Bu kitaptan sonra bu tarz eserlerde “ütopya” bir kavram olarak yerini almıştır
“Utopia, mükemmel fakat gerçekte olmayan yer, ideal fakat hiçbir yer, gönenç fakat aslında bulunmayan mekân ” gibi anlamları ifade eder. Ütopya kelimesine bu anlamlar yüklendiğinde geleceğe yönelik ideal bir toplum tasavvuru olarak tanımlanabilir.
Felsefi fikirlerinin samut bir ürünü olan Ütopya adlı eseri, olması gereken (ideal) siyasi koşulların egemen olduğu bir adayı anlatan seyahatname türünde bir eserdir.
Thomas More eserini yaşadığı dönemde toplumsal sıkıntıların ve ekonomik adaletsizliğin yerine toplumsal düzeni oluşturmak ve insanlar arasında eşitliğe dayanan bir sistem oluşturmak için kurgusal yöntemle kaleme almıştır. Fakat bu eseri kurgu sınırlarında kalmayıp toplumumda tabu olan fikirlere ve önyargılara başkaldırı haline gelmiştir.[28] Hızla yükselen ticari sömürgeliğe karşı radikal bir duruş niteliğindedir.[29]
İki bölümden oluşan Utopıa eserinin ilk bölümü, ikinci bölümünden sonra kaleme alınmıştır. Bunun nedeni ise Thomas More tahayyül ettiği pürüzsüz düzeni anlattıktan sonra yaşadığı ülkedeki ve tüm Avrupa’daki durumun Utopia’nın ortaya koyduğu düzeniyle karşılaştırıldığında son derece berbat olduğunu altını çizerek anlatmak istiyordu. Dolaysıyla ikinci bölümü bu amaçla sonradan kaleme alarak eserinin baş kısmına koydu. More’un okuyucularından istediği kendilerini Utopialılarla kıyaslayıp kendi hallerine eseflenmeleriydi. Fakat buna rağmen Thomas More da tıpkı Platon gibi ideal toplum alanlarını ortaya koyarken mevcut toplumun eksik ve kusurlu yönlerini açık bir dille ifade etmekten kaçınmıştır. Ayrıca Utopia eserini kaleme alırken Platon’un Devlet adlı yapıtından da etkilenmiştir.[30]
Thomas More’un Utopia yapıtının birinci bölümü ilkel tarıma dayalı ekonomik sistemin toprakların zengin insanlar tarafından tarıma kapatılmasına gösterilen tepkilere yer verir. More’a göre zengin olma hırsı ve maddeye bu kadar bağlı olmak tarıma müsait toprakların, yün veren koyun gibi hayvanların otlanması için çayır haline çevrilmesinden dolayı herkesin ortak malı olan toprak sadece bir grubun malı olacak bununla beraber bu grup zengin olarak kalırken diğer gruplar fakir olmaya devam edecek ve sayıları sürekli artacaktır. Bu durum beraberinde fakirlerin isyanlarını önlemek amacıyla veya fakirlerin gözünü korkutmak amacıyla hırsızlık suçu için ağır yasalar çıkarılmıştır. Fakat More’a göre bahsedilen bu yasalar aslında işe yaramamıştır çünkü amaç fakirlerin hırsızlık yapmasının engellemekse bunun için asıl yasalar yerine fakirlerin yaşam şartları iyileştirilmeli ve aslında onları hırsızlığa ya da isyana sevk edecek etmenler ortadan kaldırılmalıdır.
Yaşam şartlarının her geçen gün kötüye gittiği İngiltere’de More’a göre hükümetin de etkisi vardır. Zira hükümet diplomasiyle ilgilenmekten ve savaşlara katılmaktan başka bir iş yapmamaktadır. Dolayısıyla bu durum savaş masraflarının ve vergilerin artmasına sebep olur. Savaş nihayete erince ise askerler kendi kendine yetemeyen bir topluma bırakılır ve bundan dolayı ekonomik, sosyolojik ve politik bozulmalar ve kötülükler yaşanır.
Thomas More tenkit ettiği kazanç odaklı ve ticari kaygıların ön planda olduğu Utopia ‘nın birinci bölümünde bu toplumu iyileştirmenin yolunun ailenin ana unsur olduğu tarıma dayalı topluma geçiş olduğuna inanır. More’un tasavvur ettiği bu toplumda özel mülkiyet artık söz konusu değildir, ayrıca para bir güç ya da savaş aracı olarak kullanılamaz. Bununla birlikte bu toplum eğitimsiz köylüler topluluğu değildir. Herkesi asgari düzeyde de olsa refah içinde hayat şartlarına sahiptir ve Utopiaadasında mesai saatleri günde sadece altı saat olup geri kalan zamanlarda insanlar kültürel araştırmalar ve çalışmalar yaparak entelektüel kimliklerinin zenginliği için çabalarlar.[31]
Thomas More’u diğer düşünürlerden ayıran bir diğer husus ise, düşünce tarihi boyunca dini anlayışlara karşı hoşgörü tasavvurunu ilk kez kendisi ifade etmiştir.[32] Onun ideal adası olan Utopia ‘da farklı inançlara, fikirlere saygı gösterilmeli ve teolojik çatışmalardan uzak durulmalıdır, ayrıca More bu adanın temellerini oluştururken Hristiyanlığın dogmatikliğinden ayrılarak doğal bir din anlayışı oluşturmuştur. Bu doğal dini benimsemesi Tanrı tanıması ya da ahiret hayatını inkâr ettiği anlamına gelmez bilakis More’un adasında Tanrının varlığını ve tercihlerini, ruhun ölümsüz olduğunu, ahiret hayatındaki ceza ve mükafat inanışını reddeden kişilere resmi görevler verilmelidir. Bunun sebebi ise bir insan kişisel olarak istediği şeyi doğru kabul edebilir ve inanabilir fakat toplumun refahı söz konusu inançlara bağlıysa doğal din ve ahlaki doğrular üzerinden yaşanan çatışmalar ve ihtilaflar kabul edilemez.
Thomas Mor’un sertçe tenkit ettiği bir diğer konu ise politika ve ahlakın ayrı alanlar olarak görülmesidir zira yöneticiler bu durumu kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyordu.
Utopıa ‘nın ikinci bölümünde Thomas More artık orası gerçek bir yermiş ve kendisi de görüp tecrübe etmiş gibi ayrıntılarıyla anlatır. Burada özel mülkiyet olmadığı gibi bir evde en fazla on sene kalınabilir daha sonra kura yöntemiyle evler değişir More’ göre bunun nedeni insanın ruhsal yönüyle açıklanır zira bir insanın bir yerde uzun süre kalması orayı benimsemesi ve kendi mülkiyeti gibi görmesine neden olur ayrıca mekân değişikliği de insan ruhuna iyi geldiği için bu uygulama son derece yararlıdır.[33]
Utopialılar, acıma duygusunu insan yaradılışının en güzel ve özel duygusu olarak kabul ederler ve bu duyguyu koruma gayreti içerisindedirler. Bu yüzden eti yenilecek hayvanların kesimini şehrin orta yerinde ve kendi vatandaşlarına yaptırmazlar. Ayrıca Utopialılar para kullanmazlar her evin görevlisi çarşıya gider ve istedikleri kadar yiyecek ve eşya alır. Her şey o kadar boldur ve yöneticiler o kadar güvenilirdir ki çarşıdan ihtiyaçtan fazla ürün almak kimsenin aklına bile gelmez.[34]
Utopıa vatandaşların ekonomik eşitliği üzerine kurludur ve bunun sembolü olarak vatandaşların hepsi tek tip giyinir. Fakat kadın ile erkek, evli ile bekar kişiler arasında küçük ayrıntılar olabilir. Din adamları ve yöneticiler de normal halk gibi giyinir. Hem yazın hem kışın giyilen kıyafetlerde aranan tek kriter güzel ve rahat olmasıdır.
Utopiadevlet yönetimi demokrasiye dayanır. Her şehirde otuzar aile her yıl gizli olmak kaydıyla oy kullanarak yönetici seçerler. Bu yöneticiler de halkın gösterdiği dört aday arasından yine gizli olacak şekilde oy kullanarak şehir başkanı seçerler. Eğer halk seçilen yöneticiden memnunsa değiştirmek zorunda değillerdir fakat halkın memnun olmadığı yönetici gelecek yıl devam edemez.[35]
Thomas More’un yaşadığı İngiltere’nin on altıncı yüzyılında toplum nüfusunun yarısından fazlası (kadınlar, din adamları, zenginler, soylular, toprak sahipleri) çalışmazken Utopia’da sağlık durumları imkân verdiği sürece ister erkek ister kadın her yetişkin için çalışmak zorunludur.[36]
Utopia’da hastalara karşı alışılmışın dışında tavır sergilenir. İyileşme olanağı mümkün olmayan hastaların ölmeleri daha doğru bulunur. Çünkü ruhun ölümsüzlüğüne inandıkları için o hastanın ölüm ile bir şey kaybetmeyeceğini hatta en azından acılarının son bulacağını savunurlar. Bu durum sadece bu hastalara özeldir bunun dışında kalan hastalara son derece şefkat ve merhamet ile yaklaşırlar. Böylece hastayı bu ölüm fikrini kabul etmesi için cesaretlendirirler. Aslına bakılırsa Hristiyanlık kendini öldürmeyi günahların en büyüğü kabul edip yasaklamıştır. Bu rağmen Utopialılar bu ölümlü hem akla uygun hem de erdemli ölüm olarak kabul ederler.[37]
Utopia’da gerçekleşen evliliklerin mutlu olması son derece önemliydi hatta bundan dolayı mutlu olmayan çiftlere boşanma hakkı verilirdi. Bu uygulama Katoliklerin boşanmayı yasaklayıcı kuralının tam tersiydi. Mutlu evliliğin temeli için belirli şartlar arasında kızların 18, erkeklerin ise 22 yaşından sonra evlenmeleri de vardır bu yaşlardan önce evlenmek yasaktır.[38]
Utopialılar eğitim alanında büyük bir yenilik içerisindedirler. Onlara göre öğrenme belirli bir yaş aralığında başlayıp biten bir eylem değil bir ömür sürecek bir eylemdir.
Ayrıca bu öğrenme aşkıyla beraber gelen bilim ve sanata olan merakları bilim ve sanatın toplumun sadece seçkin kesiminin tekelinde olmasına karşı olarak halkın ortak malı sayılması gerektiğine inanırlar
SONUÇ
Thomas More’un düşüncelerinin büyük bir bölümü mevcut ceza hukuku ile ilgili konularda olabildiğince makul aynı şekilde dine karşı hoşgörülü tavrı çağın ötesindeydi. Politik tasavvurları birçok açıdan aydınlanmış ve yaşama dönük tasavvurlar olmakla birlikte onun asıl politik tasavvuru geçmişin bozulmamış imecesine dayalı modern dönem öncesi toplumun bir çeşit idealleşmesi olarak düşünülebilir.
Rönesans felsefesi ekseninde bakıldığında toplumun tabu olarak kabul ettiği ve yaşam şekli haline getirdiği şeyler Thomas More için anlamsız ve yeniden yapılandırılmaya muhtaç ögeler olarak görülmüştür.
Kendisi Katolik olmasına rağmen ve bu uğurda hayatını kaybedecek kadar dinine bağlı olmasına rağmen Hristiyanlık onun ideal toplum tasavvurunda dokunulmaz değildir. Nitekim Utopia’da özelde Katolik mezhebine genelde Hristiyanlık dinine aykırı olan şeyleri çözüm olarak sunması bunun bir göstergesidir. Aynı zamanda insanları inandıkları dinde ve inançta serbest olarak görmesi fakat toplumsal menfaatler söz konusu olduğundan evrensel inanç yasalarını kabul etmesi de onun felsefi dünyasının sadece kendi sınırlarından ibaret olmadığı ve din-tanrı anlayışının da orta çağdaki sorgulanamaz, değiştirilemez anlayışın çok ötesinde olduğunu gösterir.
Thomas More fikirlerinin sadece tasavvur dünyasında kalmadığını pratiğe de dönük olduğunu göstermek için bir Utopıa inşa etmiştir. Böyleye felsefi dünyasında olan her şeyin aslında gerçek hayatta karşılı bulunabileceğini ortaya koymuştur. Ve bu ideal ada tasavvurunda toplumun değerlerinden inanç sistemlerinden tamamen kopmamıştır. Her ne olursa olsun mevcut birikimler kıymetlidir ve yeni tasavvurların mahsulü olabilir fikrini benimsemiştir. Bundan dolayı vatandaşlara kültür araştırması için zemin oluşturmuştur. Ayrıca hangi oluşum olursa olsun eğitim, ekonomi, politika, kadın -erkek eşitliği gibi temel konular ve bu konulara ilişkin problemler göz ardı edildiği taktirde hedeflenen topluma asla ulaşılmayacağını bize Utopıa inşa ederken bun konuları çok ciddi bir şekilde ele alarak göstermektedir.
Rönesans yeniden aydınlanma, ön yargılardan kurtulma, insan odaklı bir felsefe olduğu için ve Thomas More bu çağa denk geldiği için Rönesans düşünürü olarak kabul edilmeli zaten ortaya koyduğu fikirler zaman ötesi, insan merkezli, akla ve eleştiriye önem veren yapıda olduğu için Rönesans düşünürlerinden kabul edilmelidir.
Yazar: Öznur Sadıkoğlu Aytar
Dipnotlar:
[2] M.Urgan, ‘Thomas More’un Yaşamı ve Utopia’nın İncelenmesi’, 2013, s.109
[3] A. Çetinkaya, ‘Felsefe Tarihi Orta çağ ve Yeniçağ’, 2016, s.146
[4] A. Çetinkaya, ‘Felsefe Tarihi Orta çağ ve Yeniçağ’, 2016, s.145
[5] A. Çetinkaya, ‘Felsefe Tarihi Orta çağ ve Yeniçağ’, 2016, s.145
[6] A. Çetinkaya, ‘Felsefe Tarihi Orta çağ ve Yeniçağ’, 2016, s.151
[7] A. Çetinkaya, ‘Felsefe Tarihi Orta çağ ve Yeniçağ’, 2016, s.151
[8] M.Gökberk, ‘Felsefe Tarihi’, 2019, s.183-185
[9] M.Gökberk, ‘Felsefe Tarihi’, 2019, s.185-187
[10] M.Urgan, ‘Thomas More’un Yaşamı ve Utopia’nın İncelenmesi’, 2013, s.118
[11] M.Urgan, ‘Thomas More’un Yaşamı ve Utopia’nın İncelenmesi’, 2013, s.119
[12] M.Urgan, ‘Thomas More’un Yaşamı ve Utopia’nın İncelenmesi’, 2013, s.120
[13] Ü. Yılmaz Çalık, Dinler Tarihi Perspektifiyle Bir Aydınlanma Dönemi Din Bilimcisi olarak Thomas More ve Ütopyası, Yüksek Lisans Tezi, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021, s.74
[14] M.Urgan, ‘Thomas More’un Yaşamı ve Utopia’nın İncelenmesi’, 2013, s.121
[15] M.Urgan, ‘Thomas More’un Yaşamı ve Utopia’nın İncelenmesi’, 2013, s.123
[16] Ü. Yılmaz Çalık, Dinler Tarihi Perspektifiyle Bir Aydınlanma Dönemi Din Bilimcisi olarak Thomas More ve Ütopyası, Yüksek Lisans Tezi, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021, s.73
[17] Ü. Yılmaz Çalık, Dinler Tarihi Perspektifiyle Bir Aydınlanma Dönemi Din Bilimcisi olarak Thomas More ve Ütopyası, Yüksek Lisans Tezi, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021, s.77
[18]Ü. Yılmaz Çalık, Dinler Tarihi Perspektifiyle Bir Aydınlanma Dönemi Din Bilimcisi olarak Thomas More ve Ütopyası, Yüksek Lisans Tezi, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021, s.77
[19] Ü. Yılmaz Çalık, Dinler Tarihi Perspektifiyle Bir Aydınlanma Dönemi Din Bilimcisi olarak Thomas More ve Ütopyası, Yüksek Lisans Tezi, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021, s.77 / Urgan, ss 18-19
[20] Ü. Yılmaz Çalık, Dinler Tarihi Perspektifiyle Bir Aydınlanma Dönemi Din Bilimcisi olarak Thomas More ve Ütopyası, Yüksek Lisans Tezi, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021, s.79/ Urgan, ss 20
[21] Çalışmamızın genel konusu ve amacının dışında olduğu için mezkûr konu ayrıntılarıyla ifade edilmemiştir. Ayrıca bakmak isteyenler için kaynak şu şekildedir:
Ü. Yılmaz Çalık, Dinler Tarihi Perspektifiyle Bir Aydınlanma Dönemi Din Bilimcisi olarak Thomas More ve Ütopyası, Yüksek Lisans Tezi, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021, s.80
[22] Ü. Yılmaz Çalık, Dinler Tarihi Perspektifiyle Bir Aydınlanma Dönemi Din Bilimcisi olarak Thomas More ve Ütopyası, Yüksek Lisans Tezi, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021, s.80
[23] [23] Ü. Yılmaz Çalık, Dinler Tarihi Perspektifiyle Bir Aydınlanma Dönemi Din Bilimcisi olarak Thomas More ve Ütopyası, Yüksek Lisans Tezi, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021, s.80/ More, s.13
[24] Ü. Yılmaz Çalık, Dinler Tarihi Perspektifiyle Bir Aydınlanma Dönemi Din Bilimcisi olarak Thomas More ve Ütopyası, Yüksek Lisans Tezi, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021, s.80
[25] Ü. Yılmaz Çalık, Dinler Tarihi Perspektifiyle Bir Aydınlanma Dönemi Din Bilimcisi olarak Thomas More ve Ütopyası, Yüksek Lisans Tezi, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021, s.81
[26] Rönesans döneminde ortaya çıkan felsefi bir akım olan hümanizm, bilime kuşku ile bakan dine ise ilgisiz kalan bir tavrı benimsemiştir. Hümanizm akımına göre evrenin merkezinde insan olmakla beraber evrenin değeri insanın değeriyle önem kazanır. Hümanizm Orta çağ düşünce sistemindeki insan ve evren anlayışını temelden değiştiren köklü bir akım haline gelmiştir. Dolayısıyla Orta çağ bilgeliğinin temel konuları yeniden şekillenerek insan eksenli bir sisteme dönüşmüştür. (B. Ali Çetinkaya, Felsefe Tarihi, Orta çağ ve Yeniçağ, Rağbet2016, s.154
[27] M.S. Özkan, Thomas More, Francis Bacon ve Tommaso Campanella’nın Ütopyalarında Bilim ve Eğitim Felsefesi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Haziran 2017, 21(2): 609-624
[28] M.S. Özkan, Thomas More, Francis Bacon ve Tommaso Campanella’nın Ütopyalarında Bilim ve Eğitim Felsefesi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Haziran 2017, 21(2): 609-624
[29] A. Cevizci, Felsefe Tarihi, Say,2022, s.383
[30] A. Cevizci, Felsefe Tarihi, Say,2022, s.383
[31] A. Cevizci, Felsefe Tarihi, Say,2022, s.384
[32] A. Cevizci, Felsefe Tarihi, Say,2022, s.384
[33] M.Urgan, ‘Thomas More’un Yaşamı ve Utopia’nın İncelenmesi’, 2013, s.169
[34] M.Urgan, ‘Thomas More’un Yaşamı ve Utopia’nın İncelenmesi’, 2013, s.170
[35] M.Urgan, ‘Thomas More’un Yaşamı ve Utopia’nın İncelenmesi’, 2013, s.171
[36] M.Urgan, ‘Thomas More’un Yaşamı ve Utopia’nın İncelenmesi’, 2013, s.173
[37] M.Urgan, ‘Thomas More’un Yaşamı ve Utopia’nın İncelenmesi’, 2013, s.177
[38] M.Urgan, ‘Thomas More’un Yaşamı ve Utopia’nın İncelenmesi’, 2013, s.177
KAYNAKÇA
A.Cevizci, Felsefe Tarihi, Say,2022
A.Çetinkaya, ‘Felsefe Tarihi Ortaçağ ve Yeniçağ’, 2016
M.Gökberk, ‘Felsefe Tarihi’, 2019
M.S. Özkan, Thomas More, Francis Bacon ve Tommaso Campanella’nın Ütopyalarında Bilim ve Eğitim Felsefesi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Haziran 2017
M.Urgan, ‘Thomas More’un Yaşamı ve Utopia’nın İncelenmesi’, 2013
Ü. Yılmaz Çalık, Dinler Tarihi Perspektifiyle Bir Aydınlanma Dönemi Din Bilimcisi olarak Thomas More ve Ütopyası, Yüksek Lisans Tezi, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021