David Hume’un Nedensellik Eleştirisi: Kitabı Üzerinden Bir İnceleme – Muhammed Ali Boztepe
Nedensellik, bir nesnenin hareketinin bir başka nesnenin hareketini etkilediğini ve bu etkilerin aynı koşullar altında olduğu müddetçe aynı sonuçları doğuracağını belirten bir kavramdır. Tüm doğa bilimlerinin temelinde kabul edilegelmiş bu nedensellik ilkesi vardır. Nitekim sosyal bilimler de nedensellik ilkesine dayanarak çıkarımlar yapmaktadır. David Hume ise bu zorunlu addedilen nedensellik ilkesini belirli yönlerden incelemeye almış ve yer yer eleştirilerde bulunmuştur. Buna rağmen Hume nedenselliği kökten reddetmez aksine bu ilkenin deneyim yoluyla kanıtlanamaz olduğunu söyler. Dolayısıyla Hume bir nevi bu ilkenin kusurlu yönlerini açığa çıkarma görevini üstlenmiştir.
Hume’un nedensellik eleştirisini kavramamız için öncelikle onun oluşturduğu bilgi metodolojisini kavramalıyız. Hume metodolojisinde insan zihnine ait kavramları kullanarak bir kanıt üretmeye çalışmıştır. Dolayısıyla bu noktada ilk etapta “izlenimler” ve “tasarımları” anlamalıyız. Ona göre insan zihninin tüm algıları, izlenim ve tasarım olarak iki ayrı türe ayrılır.[1] İzlenimler için anlık gerçekleşen duyum ve algılar diyebiliriz. Tasarımlar ise izlenimlerden artakalan, canlılığını yitirmiş imgelerdir. İnsan zihni, duyu organlarıyla elde edilen izlenimleri bilgiye dönüştürür. Örneğin bir elmayı yediğimizde bu, anda gerçekleşen bir izlenimdir (algıdır) fakat elmanın tadını, rengini, şeklini vb. daha sonra hatırladığımızda bu bir tasarımdır. Tabii ki sadece nesnel olgulara dair algılarımız yoktur. Bunların yanında soyut kavramları da zihnimizde barındırırız. Örneğin, konuşan bir bardak düşündüğümüzde aslında burada yapıyor olduğumuz şey konuşma tasarımıyla bardak tasarımını birleştirip bambaşka soyut bir tasarım meydana getirmektir. Dolayısıyla, Hume’a göre zihnimizdeki her tasarımın doğada bir karşılığı olmayabilir ancak her izlenimin doğada bir karşılığı olmalıdır. Bunu ayırt edebilmenin en kolayı olarak da Hume her tasarımın bir izlenime dayanması gerektiğini savunur.[2] Eğer bir tasarımın izlenimde bir karşılığı yoksa bu temellendirilemezdir, kanıtlanamazdır ve gerçekliği şüphelidir. Bu noktada Hume, soyut olan nedensellik kavramını incelemekle işe başlamıştır. Örneğin bir bitkinin güneş ışığı ile ilişkisini incelediğimizde doğa bilimleriyle ilgilenen bilim adamları ve hatta günlük deneyimlerimize dayanarak bizler dahil olmak üzere şöyle bir sonuç çıkarırız: güneş ışığı bitkinin büyümesine sebep olur. Halbuki bizim burada gözlemlediğimiz şey en basit haliyle iki olgunun art arda gelmesi olan öncelik-sonralık ilişkisi[3] veya güneş ışığının olmadığı durumlarda bitkinin büyümediğidir. En açık şekilde, güneş ışığının bitkinin büyüme nedeni olduğuna dair nesnel bir delilimiz bulunmamaktadır. Burada Hume bu üç olguyu da (neden, güneş ışığı, bitki) ayrı ayrı incelemeyi ihmal etmez. Örneğin güneş ışığı tasarımını incelediğimizde onun doğada var olan bir izlenime sahip olduğunu görürüz. Aynı şekilde bitki tasarımının da bir izlenime sahip olduğunu görürüz. Fakat zihnimizde beliren nedensellik kavramının doğada karşılığı olan bir izlenime rastlayamıyoruz. Tekrar hatırlarsak, Hume’un bilgi felsefesinde yatan en temel ilke ise her tasarımın bir izlenime dayandırılabilmesine yöneliktir.[4] Ayrıca Hume, eğer bir tasarımın doğada karşılığı olan bir izlenimi yoksa o şeyin doğruluğunu kanıtlayamayacağımızı savunmuştur. Nihayetinde, nedensellik kavramı da bir izlenime sahip olmadığı için onun doğruluğunu kanıtlayamayacağımızı savunur.[5]
Hume’un bahsettiği bir başka sorun da şudur ki nedenselliğin var olabilmesi için nesne sürekliliğin de var olabilmesi gerekmektedir. Nesne sürekliliğinden ise emin olamayacağımızı söyler. Örneğin mutfakta su içtiğimiz bardağı masaya bıraktıktan ve mutfaktan ayrıldıktan sonra, su içtiğimiz bardağın hala orada olduğunu kanıtlayamayız. Bunu kanıtlamak için tekrar mutfağa girip o bardağın varlığını kontrol ederek nesnenin sürekliliğinden emin olmalıyız. Biz daha en basit günlük deneyimlerimizde dahi nesne sürekliliğinden emin olamıyorken doğa bilimlerindeyse aksi yönde bir ilke kabul edilir. Şöyle ki, bir suyu incelediğimizde onun moleküllerini, içinde barındırdığı hidrojen ve oksijen atomlarını, hareketlerini, özelliklerini ve etkileşimlerini kaydederiz. Daha sonra eğer bir yerde su varsa bu su moleküllerinin sadece Dünya’da değil başka bir gezegende ve hatta farklı bir galakside bile aynı şekilde davrandığını varsayarız. Daha da ileri gidersek, 10 milyar ışık yılı uzaklıktaki bir gezegendeki bir su molekülünü hiç gözlemlemesek bile suyun orada da aynı özelliklere sahip olduğunu şüphesiz şekilde kabul ederiz. Farklı bir örnek verecek olursak, pozitif ve sosyal bilimin bir kesişimi olan psikoloji bilimi birkaç insanın davranışını, duygu ve düşüncelerini belirli bir zamanda gözlemleyip kaydederek daha sonra bu kısıtlı zaman aralığındaki gözlemlerini, gözlemlemediği diğer insanlara geneller. Bizim buradaki varsayımları doğru kabul etmemizin en temel sebebi: deneyim yoluyla edindiğimiz neden sonuç ilişkisine olan güvenimizdir.[6] Elbette nedenselliğe olan güvencimiz sadece bilim dallarına özgü değildir. Felsefe tarihinin en başından beri de bu ilke kabul edilegelmiştir. Bir örnek olarak, Antik Yunan felsefesinde ortaya çıkmış “Arkhe” kavramı verilebilir. Bu noktada Hume felsefecileri de eleştirmekten kaçınmamış, onların bulanık tasarımlara sarılarak açık tasarımlardan kaçtıklarını söylemiştir.[7]
Özetlemek gerekirse, Hume aslında nedenselliği kökten reddetmez ve bunun yerine bu ilkeyi inceler ve eleştirir. Yukarıda saymış olduğumuz sebepleri de kendi bilgi felsefesinden hareketle delil olarak kullanır. Ona göre matematik alanındaki kesinliğe deneyim alanında ulaşamayız. Dolayısıyla Hume günlük deneyimlerimize bağlı olarak ortaya çıkmış nedensellik kavramını yok saymaktan ziyade, yaptığı incelemeler sonucu bu kavrama duyduğumuz koşulsuz inancı açığa vurur ve bu kavramın kanıtlanamaz olduğunu söyler.
Yazar: Muhammed Ali Boztepe
Dipnotlar
[1] Hume, İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme, s. 17
[2] Hume, İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme, s. 18, 19, 61
[3] Hume, İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme, s. 63
[4] Hume, İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme, s. 61
[5] Hume, İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme, s. 63
[6] Hume, İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme, s. 59
[7] Hume, İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme, s. 61
Kaynakça
Hume, D. (2015). İnsan doğası üzerine bir inceleme. Çeviri. Ergün Baylan. Ankara: Bilgesu Yayıncılık.