Descartes’ın İblisi (Kartezyen/Dış Dünya Şüpheciliği) – Kevin McCain
Arka Plan: Genel olarak kendimizin pek çok şeyi bildiğini düşünürüz. Felsefi şüpheciler bu hususta, sahip olduğumuzu düşündüğümüz bilgilere gerçekten sahip olup olmadığımızı soruştururlar. Şunu akılda tutmak önemlidir ki genel olarak şüpheciler, inançlarımızın yanlış olduğu için bilgi edinmek hususunda başarısız olacağımızı söylemezler. Daha ziyade, onlar tipik olarak inandığımız şey hakkındaki gerekçelerimizin/kanıtlarımızın, gerçekten bilmemiz için yeterince iyi olmadığını savunurlar.
Epistemolojik Sorunlar: Kartezyen/Dış Dünya Şüpheciliği
Etrafınızdaki dünya hakkında bildiğiniz bazı şeyleri düşünün. Bu kitabı okuyorsunuz. Belki bir sandalyede oturuyorsunuz. Elleriniz var. Ve benzeri. Neden bu şeylere inanıyorsunuz? Muhtemelen deneyimlerinize dayandığınız için. Mesela bu kitabı okuduğunuza inanıyorsunuz çünkü ellerinizde bir kitap var gibi gözüküyor. Sanki elinizde bir kitap varmış gibi hissediyorsunuz. Ve benzeri. Şimdilik sorun yok.
Peki, deneyimleriniz sizi hiç yoldan çıkardı mı? Mesela bir şey gördüğünüzü düşündüğünüzde ve daha sonra daha yakından bakıp düşündüğünüz gibi olmadığı durumlar oldu mu? Ya da Müller-Lyer yanılsaması gibi bir algısal yanılsamaya rastladınız mı:
Müller-Lyer yanılsamasında çizgiler farklı uzunlukta gözükür ancak aslında aynıdır. Deneyimlerimiz kılçıksız değildir, diğer deyişle bizi bazen yanıltırlar. Bu durumun farkındalığı Descartes’ı endişelendirmiştir. Eğer deneyimimiz kimi zaman bizi aldatabiliyor ise bunların bizi ne zaman aldattığını ve ne zaman aldatmadığını nasıl anlayabiliriz? Bunu yapabileceğimiz pek kesin değildir. Ancak, deneyimlerimizin bizi aldatıp aldatmadığını açık bir şekilde söyleyemiyorsak, o halde deneyimlerimizin bizi her zaman aldatıyor olması mümkün gibi gözükmektedir.
Descartes aşağıdaki gibi bir durum üzerinde durmuştur. Tanrısal güçlere sahip ve kötü niyetleri olan bir varlığın var olduğunu düşünün. Bu özel varlık, bir iblis, zamanını ve hatırı sayılır imkanlarını etrafınızdaki dış dünya hakkında yanlış şeylere inanmanız için harcamaya karar verir. Eğer durum böyle olsaydı, aslında ortada hiçbir kitap yokken, kitap okuduğunuza dair inancınızla kandırılmış olabilir miydiniz? Öyle gözüküyor ki evet. Aslında ortada hiçbir el yokken, bir ele sahip olduğunuza dair inancınızla kandırılmış olabilir miydiniz? Öyle gözüküyor ki evet. Sonuçta, iblis, tanrı benzeri güçleriyle, istediği her türlü algısal deneyimi yaşamanıza neden olamaz mı? Muhtemelen şu an, Descartes’ın betimlediği gibi bir iblis tarafından aldatılmakta olduğunuzu düşünmüyorsunuz. Peki, neden öyle düşünmüyorsunuz? İster her şey sizin algıladığınız gibi olsun, ister Descartes’ın şeytanı tarafından kandırılmış olun, her şey şu anda olduğu gibi görünür, hissedilir, koklanır, işitilir ve tadılırdı. Her şey aynı göründüğüne göre, bir iblis tarafından kandırıldığınızı düşünmek yerine dünyanın normalde düşündüğünüz gibi olduğunu düşünmek için ne gibi bir gerekçeniz olabilir? (Elbette, burada bizi kandıranın illa bir iblis olması gerekmez – Matrix filminde tasvir edildiği gibi bir bilgisayar simülasyonunu deneyimliyor olma ihtimalimiz ya da sadece fıçılardaki beyinler olma ihtimalimiz Descartes’ın öne sürdüğü iblisle aynı işi görebilir).
Artık ciddi bir problemle karşı karşıyayız. Eğer dünyanın bir iblis tarafından kandırıldığınız bir dünya olduğunu düşünmek yerine, dünyanın normalde kabul ettiğiniz gibi olduğunu düşünmek için gerekçeleriniz yoksa, etrafınızdaki dünya hakkında normalde yaptığınız şeylere inanmak için iyi nedenleriniz yok gibi görünüyor. Görünüşe göre burada şüphecilik lehine çok güçlü bir argümanla karşı karşıyayız. Descartes’ın iblis fikrini daha açık bir argüman haline getirmek için, işte argümanın basit bir formülasyonu:
- Descartes’ın iblisi tarafından kandırılmakta olmadığınızı bilmiyorsunuz.
- Eğer, Descartes’ın iblisi tarafından kandırılmakta olmadığınızı bilmiyorsanız, o halde etrafınızdaki (dış) dünya hakkında hiçbir şey bilmiyorsunuz.
- Dolayısıyla, etrafınızdaki (dış) dünya hakkında hiçbir şey bilmiyorsunuz.
Yanıtlar
Descartes’ın iblisine verilen geri dönüşlerden birisi basitçe şüpheciliği kabul etmektir. Yani, böyle bir iblis tarafından kandırılmıyor olduğumuzu düşünmek için gerekçelerimizin olmasının olanaksız olduğunu kabul edebiliriz. Ve böylece, bahsi geçen bu ihtimalden ötürü etrafımızdaki (dış) dünyaya dair bilgiden mahrum olduğumuz söylenebilir. Descartes’tan bu yana epistemologların büyük bir çoğunluğu bu tavrı tercih etmemiştir. Bunun yerinde çoğu epistemolog, şüphecilik için bahsi geçen örnekle sunulan argümanda bir hata aramışlardır.
Bu meseleye ilişkin çağdaş bir yanıt dışsalcılığın güvenilirci (reliabilist) formunu benimsemektir (bkz. General Background: The Nature of Justification pp. 113–119) (Greco 2008). Bu yanıtla ilgili kabaca fikir, inançlarınızın güvenilir bir şekilde inşa edildiği sürece (yani, inançları inşa eden bilişsel yetiler, yanlış inançları inşa etmekten çok doğru inançları inşa etme eğiliminde olduğu sürece) etrafınızdaki (dış) dünyayı bilebileceğiniz yönündedir. Bu yanıta göre, bir iblis tarafından aldatılmakta olmadığınızı düşünmek için gerekçelere sahip olmamanız gerçeğinin bir önemi yoktur. Benzer şekilde, bir iblis tarafından aldatılmakta olmadığınıza dair inancınız güvenilir bir şekilde üretildi ise (ve doğru ise), bu da bir bilgi sayılacaktır. Dolayısıyla güvenilirci (reliabilist) pozisyona göre, şüpheci argümanın (2) öncülü yanlıştır zira bir iblis tarafından aldatılmakta olmadığınızı bilip bilmemeniz önemsizdir. Tüm mesele doğru inançlarınızın güvenilir bir şekilde üretilip üretilmediğidir. Güvenilircilik (reliabilism) göz önüne alındığında, (2) öncülü de yanlış olabilir. Bir iblis tarafından aldatılmadığınıza inandığınız ve bu inancınızın güvenilir bir şekilde üretildiği sürece, bir iblis tarafından aldatılmadığınız doğrudur, güvenilircilik (reliabilism) aldatılmadığınızı bildiğinizi söyleyecektir.
Bir diğer dışsalcı yanıt, daha önceki girişlerde tartışılan türden bir duyarlılık bilgi açıklamasını (bkz. A Strange Count s. 16-20 ve Red Barns and Blue Façades s. 21-24) (Nozick 1981) veya bir şekilde benzer ilgili alternatifler bilgi açıklamasını (bkz. Trip to the Zoo s. 37-41) (Dretske 1970, Stine 1976) kabul etmektir. Bu iki bilgi açıklaması da kapalılığın reddini içerir ki bu da yukarıdaki argümanın (2) öncülünün yanlış olduğu anlamına gelir. Bu iki yanıta göre, bir iblis tarafından aldatılmakta olmadığınızı bilmediğiniz doğru olabilir ancak aynı zamanda etrafınızdaki (dış) dünya hakkında bildiğiniz şeyler de doğru olabilir.
Bağlamcılık bu tür bir şüpheciliğe bir başka yanıt sunmaktadır (bkz. Going to the Bank pp. 48– 52) (DeRose 1995, 2009, Lewis 1996, Cohen 1999). Bağlamcı, sıradan bağlamlarda “S etrafındaki (dış) dünyayı biliyor” demenin doğru olduğunu çünkü risklerin düşük olduğunu iddia eder (bunun nedeni şüpheci alternatiflerin göze çarpmamasıdır). Şüpheci bir bağlamda (yani, bir iblis tarafından kandırıldığınız gibi şüpheci olasılıkların daha olağan/beklenen hale getirildiği bir bağlamda) olduğunuzda “S etrafındaki (dış) dünyayı bilmiyor” demek de doğrudur. Bu yanıta göre, şüpheci argüman geçersizdir çünkü olağan/beklenen ve şüpheci bağlamlar arasındaki farkları göz ardı etmektedir. (ç.n.: bağlamcılığın detayları, aynı yazarın başka başlığı altında izah edilmiştir. Buradaki izahat, okuyucuya yüzeysel ve anlaşılmaz geldiyse bağlamcılık hakkında daha detaylı bir çevirimiz mevcuttur: Kevin McCain, Bağlamcılık (Contextualism), https://felsefelog.com/2024/06/28/baglamcilik-contextualism-kevin-mccain/
Bir başka yanıt da şüpheciyle yüz yüze gelmek ve deneyimlerinizin aslında size bir iblis tarafından kandırılmadığınızı düşünmeniz için nedenler sunduğunu iddia etmek ve bu gerekçelerle (1) numaralı önermeyi reddetmektir. Böyle bir yanıt geliştirmenin en popüler yollarından biri, deneyimlerinizin olduğu gibi olmasının en iyi açıklamasının normal (dış) dünya görüşünüz olduğunu savunmaktır (Vogel 1990, McCain 2014). Bu açıklama, bir iblis tarafından kandırıldığınız gibi şüpheci muhalif fikirlerden çok daha kabul edilebilir olduğu için, bir iblis tarafından kandırılmadığınızı düşünmek için yeterli gerekçeniz vardır.
Bir başka tepki de Moorecu yaklaşımı benimsemektir (Moore 1939). Moorean bu duruma kabaca aşağıdaki gibi yanıt verir. Etrafınızdaki (dış) dünya hakkında bir şeyler bildiğiniz açıktır. Aslında bu o kadar açıktır ki, Descartes’ın şeytanını göz önünde bulundurarak oluşturulan şüpheci argümanın sağlam olduğundansa, bunun doğruluğundan çok daha fazla emin olabilirsiniz. Dolayısıyla Moorean, etrafınızdaki (dış) dünya hakkında bir şeyler bildiğiniz gerçeğinin, şüpheci argümanın sağlam olduğundan daha açık olduğu için şüpheci argümanı reddetmeniz gerektiğini söyler. Argümanda neyin yanlış olduğunu bilmenize gerek yoktur; sadece yanlış olduğunu bilirsiniz.
Diğer bir yanıt ise Ludwig Wittgenstein’ın (1969) “temel/bağlayıcı önermeler (hinge propositions)” fikrini benimser. Temel olarak bu yanıt, bilişsel yaşamınızdaki rolleri nedeniyle basitçe inanmaya hakkınız olan bazı şeyler olduğunu savunur (Wright 2004). Bu anlamda inanmaya hakkınız olan şeylerden biri de Descartes’ın iblisi tarafından aldatılmadığınızdır. Dolayısıyla, bu yanıt, bir iblis tarafından kandırılma olasılığını reddetmek için nedenleriniz olmasa bile etrafınızdaki (dış) dünya hakkında bir şeyler bilebileceğinizi, çünkü bu şekilde kandırılmadığınıza inanmaya hakkınız olduğunu savunur.
Son bir yanıt, tasvir edilen türden bir senaryonun aslında hiç de şüpheci bir senaryo olmadığı fikrini içerir (Chalmers 2010). Bu fikir, bir şekilde bir iblis tarafından kandırıldığınızı fark etseniz bile, bunun etrafınızdaki (dış) dünya hakkındaki sıradan inançlarınızı yanlış hale getirmeyeceğidir. Aksine, bu keşif sıradan nesnelerin temel doğası hakkında bilgi edinmenizi sağlayacaktır. Masa ve sandalye gibi şeylerin sandığınızdan çok farklı olduğunu, bunların küçük parçacıklardan (atomlardan) oluşmadığını, bunun yerine, bunların iblisin sizi maruz bıraktığı uyarım modelleri olduğunu öğrenirsiniz
Çevirmen: Zemheri Asaf
Kaynak: McCain, K. (2021). Epistemology: 50 puzzles, paradoxes, and thought experiments. Routledge. (s. 55-59)