Ruhsal Dönüşüm Mekânı Olarak Mağara: Platon’dan Hira’ya – Selman Kaplan

Ruhsal Dönüşüm Mekânı Olarak Mağara: Platon’dan Hira’ya – Selman Kaplan

Ocak 27, 2025 0 Yazar: felsefelog

İnsanın dönüşüm süreci ancak insanın olmadığı bir ortamda gerçekleşir. Dönüşüm adına ortaya çıkan peygamberler ve filozofların toplumdan uzak mekanları tercih etmeleri tesadüf değildir. İnsansız bir mekan olarak mağara, ruhsal bir dönüşüm için kullanılan en eski mekanlardan biri sayılabilir. Ayrıca dağbaşı, ormanlık, çöl her zaman tek başınalığı ve düşüncenin doğuşunu temsil etmiştir. Mağara aynı zamanda bir metafor olarak Antik Yunan filozofu Platon’un ‘Devlet’ adlı eserinde ortaya koyduğu bir düşünce deneyimi olarak karşımıza çıkar. Çeşitli dinlerde ve öğretilerde de mağaranın önemli bir yeri olup aydınlanma veya gerçeğe ulaşma sürecinin başladığı bir mekan olarak tarif edilir. Kişinin iç dünyasını keşfetmesi, yoğun bir tefekkür süreci ve sonuçta bir dönüşüm geçirmesi arkaik dönemlerden beri burada yaşanır.

‘Yeraltı uçurumu’ anlamına gelen ‘Megara’ kelime kökünden gelen mağara; bir insanın girebileceği genişliğe sahip, yeraltında, dağda veya kayalık alanlarda bulunan doğal boşluk/uçurum olarak tanımlanmaktadır. İçine girilen/inilen yer olarak ‘in’ kelimesi de mağara ile aynı anlamda kullanılmaktadır.[1]

Mağarada olmak, karanlıkla yüzleşmeyi ve öz farkındalığın artışını beraberinde getirir. Mağara içindeki karanlık alanlar, kişinin bilinçaltındaki gerçeklerine işaret eder ve içsel gizemlerini keşfetmesine olanak tanır. Öte yandan mağaraların yapı itibariyle mezara benzemesi dikkat çekicidir. Birey için öncelikle kapalı, bunaltıcı, sıkıcı ve dar bir mekân olarak görülen mağara, zaman içerisinde kahramanın gelişim ve değişim süreci açısından olumlu, geniş ve aydınlık bir mekâna dönüşebilmektedir. İnsanın kendisini gerçekleştirdiği, kendi ben’ini bulduğu, dönüşüm geçirerek hayata yeniden başladığı mağara, aslında bir doğum noktasıdır. Mağara özdür, çekirdektir. Bireyin bu merkeze, çekirdeğe yaklaşması[2] aynı zamanda kendi benliğine yaklaşması olarak okunabilir.

Mağara-Kendilik İlişkisi

Mağaranın zihinde yarattığı ilk çağrışım sessizlik, sükunet veya tek başınalıktır. Gerçek manada veya sembolik manada mağaraya girmiş kişi toplumdan uzaklaşarak bir yalnızlık mekânı inşa eder. Kendi sonsuzluğunu temaşa ederek, bireysel benliğinden sıyrılır. Zihinsel, duygusal ve ruhsal derinlikleri deneyimleyerek bu deneyim sonucunda keskin bir kavrayış ve manevi bir bilince erişir. Pek çok inançta, insanın yetkinleşmesi sürecinde bir yalnızlığa çekilme eyleminden/eylemsizliğinden bahsetmek mümkündür.[3] Bunu bizzat tecrübe edenler olarak peygamberler ve filozofları örnek vermiştik. Dolayısıyla mağara, kişiye; başlangıçta sessizlik, tek başınalık vaat etse de en nihayetinde geniş bir farkındalık ve kendini bulmayı bahşeder.

Bir mit mekânı olarak mağara, fiziksel varlığı bir yana, bazen kutsal yönüyle din tarafından bazen de sembolik yönüyle filozoflar tarafından kullanılmıştır. Bir peygamberin gözünden mağara imgesi bilinmezliklerle/gizlerle yeni bir yaşama kapı açan ilahi bir mekân iken,bir filozofun gözünden  hakikate erişmede tecrübe edilen soyut bir düşünce seansı olarak betimlenebilir. Dolayısıyla mağara geçmişten bugüne farklı ve yeni anlamlar yüklenerek sahip olduğu dönüştürücü etkisinin yanında kendi de dönüşmeye maruz kalmıştır.

Platon’un Mağara Metaforu

Günümüzden yaklaşık 2500 sene önce yaşayan Antik Çağ Filozofu Platon’un ortaya attığı mağara metaforu bir düşünce deneyimi olarak insanın hakikatle ilişkisine dair bir yaklaşım sunar. Platon, metaforunu kısaca şu şekilde sistematize eder: Başlarından ve vücutlarından zincirlenmiş insanların yaşadığı bir mağarada ateş yanmaktadır ve bu ateş, mağaranın duvarlarına yansıyan gölgeleri oluşturmaktadır. Bu gölgeler, zincirlenmiş insanların gerçeklikleridir ve dış dünyadan başka bir şey bilmezler. Bir gün içlerinden biri mağaranın dışına çıkıp gerçek dünyayı keşfeder. Güneş ışığı altında gerçek nesneleri ve gerçek varlıkları gördükten sonra mağaraya geri dönmeye karar verir. Ancak döndüğünde, mağaradaki diğer insanlar onun anlattıklarına inanmazlar ve onun gördükleri gerçeklikleri anlayamazlar.

Platon’un Mağara metaforu, insanların algıladıkları dünyanın sınırlamalarını ve sadece duyularına dayalı bilgiye sahip olmalarını ifade eder. Bu düşünce deneyimi, felsefede insanın içsel bir aydınlanma veya gerçeğe ulaşma çabası olarak yorumlanabilir. Dinlerde de sıklıkla kullanılan bu metafor, insanların maddi dünyadan ruhsal bir gerçeğe doğru evrim geçirebileceği fikrini içerir.[4]

Ana Rahmi Olarak Mağara

Mağara,ilginç bir şekilde çoğu kültürde ana rahmini temsil etmektedir.Manevî anlamda arınmanın ve yeniden doğuşun kutlu mekânı olan mağara her devirde doğal bir erginlenme mekânı olmuştur.[5] Mağaranın içine girme ve çıkma; yeniden doğma veya yeni bir başlangıç ​​için bir sembol kabul edilir. Ünlü Dinler Tarihçisi Eliade, ilk insanların bir mağarada/rahimde yaratıldığından bahseder. Dolayısıyla mağara veya kovukların, Yeryüzü Ana’nın rahmine benzetilmesine oldukça sık rastlamak mümkündür. Ana rahmine yeniden dönüşün bir simgesi olarak mağaraya giren kahraman buradan değişip/dönüşerek ruhanî anlamda yeniden doğarak çıkar. Mağaranın rahim olma özelliği aynı zamanda koruyucu olma özelliğini de beraberinde taşır. Zira bir cenin için anne karnından daha emin bir yeri düşünmek mümkün değildir.

Mağara ile ilişkisi bağlamında dağ imgesi de dikkate değerdir. Çünkü görünen kısım olarak dağ eril iken,saklı/gizli biçim olan mağara ise dişil olma özelliğiyle iki zıt kutup şeklinde tasavvur edilmektedir.[6]

Mitolojide Mağara

Mitolojilerde mağara genellikle gizemli, sakin, kutsal veya tehlikeli bir yer olarak betimlenir. Örneğin Yunan mitolojisinde mağara genellikle tanrıçaların veya diğer mitolojik varlıkların yaşadığı yer olarak kabul edilirdi. Örneğin, Zeus’un annesi Rhea’nın Zeus’u, babası Kronos’tan saklamak amacıyla bir mağarada doğurduğuna inanılır. Hint Mitolojisinde ise mağara genellikle tapınaklar veya kutsal yerlerin bulunduğu yerler olarak kabul edilir. Çin mitolojisinde bazı efsanelerde mağaralar, ölümsüzlük elde etmeye çalışan Taoist rahipler veya efsanevi varlıklar için kutsal bir yer olarak geçer. Mağaralarda yaşayan ölümsüz varlıkların hikayelerinin yaygın olduğunu belirtmek gerekir. Şamanizm’de ise şamanların yeraltına yaptıkları yolculuklarda mağara bir kapı işlevi görmüştür. Şaman bu delikten yeraltına iner.[7] Avustralya’da mağaralar Tanrı olarak kabul edilen arknanava’nın muhafaza yeri sayılır ve kutsanmamış kimselerin girmesi yasak kabul edilmektedir.[8] Dolayısıyla mitlerde mağara genellikle bilinmeyenle, sırlarla, içsel dönüşümle ve kutsallıkla ilişkilendirilen güçlü bir sembol olarak öne çıkar.

Dinlerde Mağara

Yolu mağaraya düşenlerin başında peygamberlerin geldiğini söylemek mümkündür. İslam Peygamberi Hz.Muhammed’in 35 yaşlarından itibaren Mekke’nin çevresindeki Hira Dağı’nda bir mağaraya çekilerek ibadet ve tefekkürle zaman geçirdiğini biliyoruz. Bu mağara, onun Tanrıyla hemhal olma sürecinin merkeziydi.Toplumdan uzaklaşmak ve kendisiyle kalmak için dağbaşında bir mağara seçmiş olması manidardır. Güvenli bir sığınak, ibadet yeri ve tanrıya yaklaşma mekanı olarak mağara kusursuz bir seçimdir. Buna benzer olarak Hz. Musa’nın Tur Dağı’nda kırk gün kalması örnek verilebilir.[9] Hıristiyan azizlerin de ibadet yeri olarak mağaraları görebilmekteyiz. Nitekim Hz. İsa bir mağarada gözlerini dünyaya açar. Aynı şekilde Hz. Muhammed’in sade bir beşer olarak girdiği Hira’dan bir elçi olarak çıkması mağaraların bir değişim ve dönüşüm mekânı olarak alımlanmasına katkı sağlar.

Semavi dinlerin dışında da mağaranın kutsalla bağlantıya geçme noktasında bir erginlenme mekânı olduğunu görürüz. Maniheist geleneğe göre Mani, bir yıllık süreyle cemaatinden ayrılıp bir mağaradan tanrısal âleme yükselmiş; geri döndüğünde de oradan getirmiş olduğu kutsal metni cemaatine tebliğ etmiştir. Aynı şekilde Zerdüşt de insanlardan ayrılarak bir dağ başındaki mağarada geçirdiği bir yıllık sürenin ardından elinde bir kitapla geri dönmüştür.Bu anlamda mağaraların özellikle Platon’un mağarasından sonra kolektif şuurda bir farkındalık mekânı olarak değer kazandığını söylemek mümkündür.[10]

Mağaranın koruyucu, değiştirip dönüştürücü bir mekân olma özelliği Kur’an’da Kehf (mağara) suresinde de anlatılır. Söz konusu surede ‘yedi uyurlar’ olarak bilinen bir grup insanın yanlarındaki köpekle birlikte tam üç yüz dokuz yıl bir mağarada uyumaları konu edilir. Kehf Suresi’ni yeniden doğuş bağlamında etraflı bir şekilde inceleyen Jung, bu sureyi ruhsal dönüşümün mükemmel bir örneği olarak yorumlar ve mağaranın, insanın kuluçkaya yatıp yenilenmek üzere içine girdiği bir oyuk olduğunu söyler. Mağara yeniden doğuşun gerçekleştiği yer,insanın kuluçkaya yatıp yenilenmek üzere kapatıldığı gizli bir oyuktur.[11] Dolayısıyla mağara; masivadan ayrılma, tinsel bir arınma, yenilenme çoğu zaman da Tanrıyla beraber olma mekânıdır.[12]

SONUÇ

İnsanlığın en eski yalnızlık mekanlarından biri olan mağaranın bütün dinlerde, mistik yapılanmalarda, mitolojilerde, destanlarda, masallarda çok önemli bir yere sahip olduğunu söylersek abartmış sayılmayız. Mağaralar ruhsal dönüşümün simgesi olmanın yanı sıra tarihin belli zamanlarında kurban sunulan yerler olma özelliği taşımış, rahimle özdeşleştirilerek dişilik organının sembolü olarak görülmüştür. Bazen ilahî deneyimlerin yaşandığı bazen de kendisinden medet umulan bir mekan olarak çok farklı işlevlere sahip olmayı başarmıştır.

Fiziksel olmanın yanı sıra sembolik bir anlam da taşıyan mağara kültü insanlığa dair çok şey söylemiştir. Yaşama dair konuşan bir filozof, Tanrı’dan haber getiren bir peygamber en çok bu mekanda kendi olabilmiştir. Zira kendilik, kendi başına kalmakla elde edilir. Kendi başına kalmak için ise binlerce yıldır kullanılan en otantik mekan mağara olmuştur.


Yazar: Selman Kaplan


Dipnotlar

[1] Küçük,M.A. (2017), Mitolojiden İkonografiye Türkiye’nin Turistik Dinî Mekânları: ‘Mağaralar’

[2] Özdemir,S.D.&Kul,Ş.(2023),Kahramanın Sembolik Serüveni Bağlamında Belagerdan Destanı’nda Yer Alan Mekân Sembolleri

[3] Doğan,A. (2008), Dönüşüm Sürecindeki İnsanın Sembolik Seyahati Ve Hüsn-ü Aşk Örneği

[4] Doğan,A. (2008), Dönüşüm Sürecindeki İnsanın Sembolik Seyahati Ve Hüsn-ü Aşk Örneği

[5] A.g.e

[6] Küçük,M.A. (2017), Mitolojiden İkonografiye Türkiye’nin Turistik Dinî Mekânları: ‘Mağaralar’

[7] Bars,M.E. (2017), Türk Destanlarında Mağara Kültü Üzerine Bir Değerlendirme

[8] Zafer,H. (2007) , Dini Yaşantıda İnziva.

[9] Doğan,A. (2008), Dönüşüm Sürecindeki İnsanın Sembolik Seyahati Ve Hüsn-ü Aşk Örneği

[10] A.g.e

[11] A.g.e

[12] Bars,M.E. (2017), Türk Destanlarında Mağara Kültü Üzerine Bir Değerlendirme


Kaynakça

Özdemir, S. D. & Kul, Ş. (2023), “Kahramanın Sembolik Serüveni Bağlamında Belagerdan Destanı’nda Yer Alan Mekân Sembolleri”, Littera Turca, Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature, 9/1, 149-168.

Doğan,A. (2008), Dönüşüm Sürecindeki İnsanın Sembolik Seyahati Ve Hüsn ü Aşk Örneği, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili Ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Doktora Tezi

Bars,M.E. (2017), Türk Destanlarında Mağara Kültü Üzerine Bir Değerlendirme, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 10 Sayı: 52 Volume: 10 Issue: 52

Zafer,H. (2007) , Dini Yaşantıda İnziva, Sakarya Üniversitesi,Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri Enstitü Bilim Dalı: Din Psikolojisi, Yüksek Lisans Tezi

Küçük,M.A. (2017), Mitolojiden İkonografiye Türkiye’nin Turistik Dinî Mekânları: ‘Mağaralar’ , Gazi Üniversitesi , Turizm Fakültesi Dergisi 2 (2017), 16-57