Merhamet – Tuğçenur Erilli

Merhamet – Tuğçenur Erilli

Haziran 29, 2023 0 Yazar: felsefelog

Schopenhauer, felsefesini metafizik ile sıkıca temellendirmiş bir filozof olarak kabul edilir. Schopenhauer’un olumsuz (Vedik Brahmanizm ve Yahudilik) veya olumlu (Budizm) olarak değerlendirdiği tüm düşüncelerin ortak noktası, vicdan ve ahlakın ortaya çıkmasına yol açan tüm insanların zamansız ve temel bir özelliği olarak acı çekmesidir, yani içimizdeki merhamettir. Schopenhauer, merhametin, bir başkasının acısını bedensel olarak hissetmekten kaynaklandığını ve bunun insanlarda temel bir biyolojik-antropolojik yatkınlıktan kaynaklandığını düşünmektedir. Bu durumun, etik bir farkındalığın gelişmesine ve tüm canlı varlıkların özünde metafiziksel olarak aynı olduğunun farkına varılmasına yol açtığını düşünür.[1]

İstek vicdanımızın tüm eylemlerini tanımlar. Schopenhauer önce istemenin var olduğu gerçeğini kabul eder sonra ise istemeyi nasıl inkar edebileceğimizi gösterir. Böylece o, insanın acıdan kurtularak iç huzuru sağlayabileceği yaşama kapı aralayacağına işaret eder.[2] Schopenhauer’un kurtuluş doktrininin temelinde öncelikle, acı odaklı bireysel tecrübe yatmaktadır.[3] İsteme güdüsü sonsuzdur ve her istenileni tatmin etmenin sonucunda acı daha çok artmaktadır. Dolayısıyla istemeye bağlı olarak insanın tükenmek bilmeyen acısı vardır.[4]

“İnsan eylemlerinin tümünün bağlı olduğu isteğin hiçbir amacı ve başlangıcı yoktur. Bu istek, kendi içinde, tüm nesneleştirmelerin doğasında bulunan kör bir açlıktır. Fakat her tatmin kısa sürelidir. Böylece insanın ıstırabı o kadar büyük olabilir ki, kişi yıkılır ve sadece ölmeyi ister, hatta intiharı düşünür. Yine de Schopenhauer için intihar, istemenin ileri sürülmesinin yalnızca aşırı bir örneğidir. Bu, bireyin fenomenindeki son aşamasıdır, isteğin kendi kendini ortadan kaldırma yoluyla son bir iddiasıdır.”[5]

İsteme güdüsünü tatmin etme eylemi devam ettikçe acılar da paralel olarak artar ve bu sonsuz silsile intiharla sonuçlanabilir. Schopenhauer intiharı, istemeyi susturmanın değil, istemeye teslim olmanın bir sonu olarak görüyor. İstek, nihayetinde intiharı da isteyerek kendini bitiriyor.[6] Schopenhauer’a göre bu durum, insanın kör bir açlık içinde olmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü istenilene ulaşıldıktan sonraki tatmin hissi kısa sürer ve istemek ölüme doğru giden sonsuz ve manasız bir döngü gibi devam eder ve sonunda bireyi intihara götürür.[7] Schopenhauer’un çözüm fikri ise “istemeyi reddetme”dir. İsteme susturulunca insanın ıstırabı da sona erecektir.[8]

Kişi kendisindeki isteme güdüsüne bağlı olarak ortaya çıkan acının tükenmediğini, sonsuz olduğunu fark ederse dünyadaki ortak acıyı da algılayabilir. Nefis, kendi fıtratının yokluğunu ve tüm mahlukatla olan karşılıklı bağının farkına vardığında, ayniyetin birliğine ulaşır.[9] İnsan dünyadaki ortak acıyı, kendinden yola çıkarak fark ettiğinde insanda sevgi ve merhamet duygusu belirir. Aksi halde öz haliyle, insanda bulunan “merhamet” yerine (yine öz haliyle bulunan) bencillik duygusu bedeninde ağır basar. Yani insan, acıyı sadece kendisi yaşıyormuş yanılgısına düşer ve dolayısıyla sadece bireysel çıkarını düşündüğü için bencilleşir. Fakat insan, herkeste olan ortak acıyı fark ettiğinde bundan kurtuluşun acının kaynağı olan “isteme” güdüsünün bireysel olarak bastırılarak mümkün olacağını fark edecektir. Eğer insan, isteme güdüsünün hiçbir zaman sonu gelmeyeceğini anlarsa onu yok etmekten başka yol olmadığını da anlayacaktır. Böylece yaşam için zorunlu miktar kadarı dışında isteme güdüsünün zıttına olan acıyı paylaşmayı önceleyecektir.

“Merhametin doğasında, “gerçek benliğimizin yalnızca kendi kişiliğimizde değil, yaşayan her şeyde var olduğunun” idrak edilmesi vardır. Benliğin yaşayan her şeyle özdeşleşmesi, gerçek merhameti ve gerçek sevgiyi ortaya çıkarır. Schopenhauer’un görüşüne göre, merhamet, tek başına istemenin tamamen inkarına yol açabilen ve bu nedenle doğal, orijinal ve insanoğlunun doğasında bulunan çok eski bir etik fenomendir.”[10]

Kişi, başkasının acısını -başkasının acı duyduğuna şahit olmasa da- kendi bedeninde hissederek içinde merhameti ortaya çıkarabilir. Aslında kişi, isteyici olmak yerine pozitif manada verici olmayı tercih etmelidir. Bu da salt merhametle mümkündür. Birey, merhameti başkasından karşılık beklemeyerek yani yine bir isteme içinde olarak değil de bunu kişilerarası ortak-nihai iç huzurları için yapmalıdır. Bu sayede insan, olgusal olmayan mutluluğa yani iç huzura erişecektir. Mutluluk olgulara dayalı, yanıltıcı ve geçicidir.[11] İç huzur ise istemenin reddi ile oluşan fıtrî, saf ve sürekliliği sağlanabilen bir haldir.

Her türlü durumda insan acı çekmiyor mu? şeklinde bir itiraz olabilir. Schopenhauer’un bu konudaki açıklaması, kendini başkasının yerine koyarak hissedilen acının, istemenin tatmin edilmesiyle elde edilen acıdan çok daha hafif olduğu yönündedir.[12] Zaten düşünürümüz yaşamak fiilini acıyla özdeştiren birisidir. Ayrıca mutluluğun geçici olduğunu bunun yerine iç huzurun öncelenmesi gerektiğini ifade eder.

“Schopenhauer’ın felsefesi gerçekte, o Platonik idealar ile kendinde-şey (isteme) arasındaki ayrıma ulaştığı zaman asıl şeklini alır: Öncelikle bireysel gailelerin empirik dünyasının temelindeki karanlık gerçekliği ve şeylerin bağlantılarını anlamayı dener ve ardından mücadelesiz ve acısız daha parlak bir gerçekliğe ve tüm tamamlanmamış bağlantıların müstesna bir tasavvuruna yönelir.”[13]

Schopenhauer öncelikle bireysel tasavvur dünyasının karanlık yönüne yöneldiği için, çoğu kez kötümser bir filozof olarak eleştirilse de biz bu kanaatte değiliz. Eğer o, karanlık yönü inceledikten sonra aydınlık yöne yönelmemiş olsaydı yani acıya karşılık bir çözüm önerisi olmasaydı, o halde kendisini kötümser olarak kabul edebilirdik.

Sonuç olarak Schopenhauer felsefesine göre doğum ile birlikte içine düştüğümüz acı, istemenin peşinden gidildiğinde bireyi, kötü birine de dönüştürebilir veyahut istemenin reddi ile iç huzura da kavuşturabilir.


Yazar: Tuğçenur Erilli

[1] Lenart Škof, “Metaphysical ethics reconsidered: Schopenhauer, compassion and world religions”, Schopenhauer Jahrbuch 87 (2006): 106.

[2] Škof, 103.

[3] Arthur Schopenhauer, İsteme ve Tasavvur Olarak Dünya, çev. A. Onur Aktaş, 2. bs (Ankara: Doğubatı, 2020), 461.

[4] Škof, “Metaphysical ethics reconsidered”, 102-5.

[5] Škof, 103.

[6] Schopenhauer, İsteme ve Tasavvur Olarak Dünya, 562.

[7] Škof, “Metaphysical ethics reconsidered”, 103.

[8] Schopenhauer, İsteme ve Tasavvur Olarak Dünya, 559.

[9] Škof, 116.

[10] Škof, “Metaphysical ethics reconsidered”, 105.

[11] Arthur Schopenhauer, Merhamet, çev. Zekâi Kocatürk, 5. bs (İstanbul: Dergâh Yayınları, 2020), 40-41;58.

[12] Škof, 115.

[13] Kubilay Hoşgör, “Schopenhauer’ın Yeter Sebep İlkesinin Dörtlü Kökü Üzerine”, Felsefe Arkivi – Archives of Philosophy 0, sy 52 (30 Haziran 2020): 57-58, https://doi.org/10.26650/arcp2020-003.


KAYNAKÇA

Hoşgör, Kubilay. “Schopenhauer’ın Yeter Sebep İlkesinin Dörtlü Kökü Üzerine”. Felsefe Arkivi – Archives of Philosophy 0, sy 52 (30 Haziran 2020). https://doi.org/10.26650/arcp2020-003.

Schopenhauer, Arthur. İsteme ve Tasavvur Olarak Dünya. Çeviren A. Onur Aktaş. 2. bs. Ankara: Doğubatı, 2020.

Schopenhauer. Merhamet. Çeviren Zekâi Kocatürk. 5. bs. İstanbul: Dergâh Yayınları, 2020.

Škof, Lenart. “Metaphysical ethics reconsidered: Schopenhauer, compassion and world religions”. Schopenhauer Jahrbuch 87 (2006): 101-17.