Duyu Verileri Fikri ve Dayanakları – Tuğra Kesenci
Özet
Algının, algılananın ne olduğu, daha spesifik olarak dış dünyayı algılayıp algılamadığımıza dair öne sürülen argümanlar, üç alt başlık ile izah edilmiştir. Genel olarak bu argümanlar, duyu verileri kuramının savunucuları tarafından ortaya atılmış ve naif realizmin yanlışlaması amaç edinilmiştir. Bu makalenin amacı ise, duyu verilerini dayanaklarıyla beraber tanıtarak gerçekten naif realizme karşı ne kadar etkili olduğunu, dayanaklarını test ederek göstermektir.
Anahtar Kelimeler: Naif Realizm, Duyu Verileri, Algı Felsefesi, Dış Dünya, Adverbializm
Giriş
Epistemoloji sahasında, empirizme duyulan ilginin artmasıyla algı, filozofların merceği altında belirivermiştir ve hala derin bir incelemeye tabi tutulmaktadır. Bu inceleme süreci, felsefenin tıpkı diğer konularında da olduğu gibi, birçok açıdan uzlaşmazlıklara sahne olmuştur. Ben de bu makalede, “duyu verileri” olarak adlandırılan ve algı felsefesinin en merkezi tartışmalarından biri olan bu kuramı tanıtmayı amaçlıyorum. İlkin klasik duyu verileri kuramının üç koşulunu; “doğrudan ve dolaylı farkındalık” ayrımını, “sunum ile yorum” ayrımı ile analiz ederek, bir şeyin temsilcisi olarak var olmanın ve duyu verilerinin duyulur niteliklere sahip olmasının ne anlama geldiğini anlatarak, açıklamaya çalışacağım. Ardından duyu verileri kuramını, savunucuları tarafından, haklılandırmak için sunulan; Yanılsama Argümanını, Halüsinasyon Argümanını ve Naif Realizm Paradoksunu tanıtacak ve analiz edeceğim.
1. Duyu Verileri Nedir?
i. Duyu verileri, algılamada doğrudan farkında olduğumuz, zihinsel ve bunun dolayısıyla özel
da kişiye olan entitelerdir.
ii. Duyu verileri, genel kabul ile, dış dünyadaki nesneleri temsil etmekle görevlidir.
iii. Duyu verileri, duyulur niteliklere sahiptir. Neyi kastettiğimizi daha net izah etmek için tek tek yukarıdaki koşulları inceleyelim.
i) İçin: Doğrudan ve dolaylı farkındalık arasında ayrım yapmamız gerekir. Dolaylı farkındalık, öznenin sunulana ilişkin yorumuyla elde edilir. Bu bakımdan, çıkarımsaldır. Doğrudan farkındalık, öznenin yorumu olmaksızın özneye sunulmuş olandır. Bu bakımdan, çıkarımsal değil temeldir. Örnek vermek gerekir ise, bir bina duvarına doğru baktığımda duvarın önündeymiş gibi gördüğüm ağaç, pek ala bir şekilde o duvarda çizilmiş bir resim olabilir. Bu durumda bana sunulan, yalnızca bir dizi renk gibi gözükmektedir. Benim yorumum ise, bu renk dizilerini “bina duvarının önündeki ağaç” ya da “Bina duvarına çizilmiş ağaç resmi” olarak algılamaktır. Daha iyi anlamak için C. I. Lewis’in aşağıdaki ifadesine bakalım:
“Verili unsur, bu değiştirilemez sunum unsurudur; eleştirilebilir ve şüphe edilebilir unsur ise yorum unsurudur. ” [1]
C. I. Lewis’in ifadesi, muhtemelen çoğu kuşkucu tarafından reddedilecektir. Zira yukarıda cümle epistemik temelciliğin bir ifadesidir ve kuşkucular için bu pek de hoş karşılanmaz. Ancak maksadımız şu anda duyu verileri fikrinin özünü izah etmektir. Dolayısıyla burada epistemik temelciliğin doğruluğunu tartışmayacağız. Şimdi, C. I. Lewis’in ne dediğine daha yakından bakalım. O, aslında tıpkı bizim yukarıda yaptığımız gibi sunum ile yorumun ayrımını yapmaya çalışmıştır. Onun ifadesini daha iyi idrak etmek için, örneğin, pencereden dışarı baktığınızda sahip olduğunuz deneyimi (ya da duyu verisini) gözden geçirin. İlk bakışta farkına varacağınız şeyler, binalar, ağaçlar, arabalar, gökyüzü ve bulutlar benzeri ögeler olacaktır. Şimdi durup şu soruyu kendinize sorun: pencereden dışarıya baktığım anda farkında olduğum tüm her şey bir rüyanın mı, yoksa gerçek, fiziksel bir dış dünyanın mı ürünüdür? C. I. Lewis’in ifadesine göre, bu soruya vereceğiniz cevap, sizin, size sunulan duyu verisi hakkında yaptığınız yorum olacaktır. Bunun nedeni, literatürde “Ortak Faktör İlkesi” olarak [2] adlandırılan fikirdir. Ortak Faktör İlkesini, William Fish, güzel bir örnekle açıklar:
“…aşağıdaki üç (birbirinden ayırt edilemeyen) durumu düşünün: bir denek pembeye boyanmış bir fil görmektedir; bir denek aynı filin boyanmamış halinin pembe olduğu yanılsaması içindedir (belki de hayvanat bahçesindeki yeni, deneysel ışıklandırma nedeniyle); bir denek hayvanat bahçesinde pembe bir file baktığı halüsinasyonunu (ya da belki de rüyasını) görmektedir. Ortak Faktör İlkesi, doğru algı, yanılsama ve halüsinasyon gibi birbirinden ayırt edilemeyen durumlarda, görsel deneyimin bu kategorilerden hangisine girdiğine bakılmaksızın, meydana gelen zihinsel, durum veya olayın aynı olduğunu söyler. “[3]
Bu bilgi ışığında, C. I. Lewis’in ifadesinden yapmakta olduğumuz çıkarımlara dönersek; şu anda bir rüyanın içerisinde olup olmadığınıza dair yargınızın eleştirilebilir bir yorum olmasının sebebi, aslında, size sunulan algıda bu verinin içerilmiyor oluşudur.
Sonuç olarak, genel anlamda duyu verileri kuramının savunucuları, (i)’deki önerme ile, doğrudan algılanan şeyin, bizim yorumumuz olan; gerçek, fiziksel bir dış dünya ya da bir tür halüsinasyon veya yanılsama değil, ancak bize sunulan; bu vakalardan birini ya da çelişik olmayacak şekilde daha fazlasını temsil eden duyu verileri olduğunu iddia ederler.
(ii) İçin: bir şeyi temsil etmekle görevli olmanın ne olduğunu anlamamız gerekir. Bir şeyin, bir başka şeyi temsil etmekle görevli olduğunu söylemek, o şeyin, bir şey hakkında olduğunu, bir şeye yönelik olduğunu söylemektir. Fred Dretske, aşağıdaki açıklamada bu durumu daha açık hale getirir:
“…bir yapı olan S, bir özellik olan F’i, ancak ve ancak S, belirli bir obje alanının F’ini gösterme (hakkında bilgi sağlama) fonksiyonuna sahip ise, temsil eder… Bir hız göstergesi (S), bir arabanın hızını (F) temsil eder. İşi, fonksiyonu, arabanın ne kadar hızlı hareket ettiğini (F) göstermek, (sürücüye) bilgi sağlamaktır. ”[4]
Böylece, temsiller kendilerinin ötesinde olan hakkında bilgi sağlayıcıları olduklarından dolayı, sahip olduğunuz duyu verilerinizin doğruluğu değerlendirilir: dış dünya, olduğu gibi temsil ediliyorsa, doğru; çarpıtılarak temsil ediliyorsa yanlış.[5]
(iii) İçin: C. I. Lewis’in yaptığı sunum ve yorum ayrımını hatırlamamız güzel olacaktır. Buna göre, duyu verilerimin duyulur nitelikleri, verili unsur, yani sunumdur. Eğer bir ağaç duyu verisine sahip isem, şüphe edilemez olan şey verili olan renk lekeleridir, görmekte olduğum yeşil ve kahverengi yamalardır. Bu renk yamalarının neyi işaret ettiğinden şüphe edebilirim, ancak o yamaların benim tarafımdan algılandığı gerçeği, inkâr edilemez bir temeldir [6]. (iii) şu şekilde formüle edilebilir:
“…eğer bir şey F olarak görünüyor ise, o zaman F olan bir şey vardır. Bu genel ilke, Howard Robinson tarafından, Fenomenal İlke olarak adlandırılmaktadır. ”
2. Duyu Verileri Fikrinin Motivasyonları
Bu bölümde, yukarıda ne olduğunu açıkladığımız, “duyu verileri” olarak adlandırılan entitelerin, neden gerekli olduğu iddia edildiğini göreceğiz ve bu yolda, bahsi geçen entiteleri daha iyi kavrayacağız.
2.1. Yanılsama Argümanı
Yanılsama argümanı, duyu verileri kuramının savunucuları tarafından sıkça öne sürülen argümanlardan biridir. Öncelikle, yanılsama ve halüsinasyon durumları arasında ayrım yapmak gerekir. Yanılsama, gerçekten var olan ve algılanan bir nesnenin, sahip olmadığı bir özelliğini, algı dahilinde sahipmiş gibi gözükmesi durumudur. Halüsinasyon ise, gerçekte var olmayan bir nesnenin, algı dahilinde varmış gibi gözükmesi durumudur. [8]
Bu argüman, gayri resmi bir şekilde, duyuların güvenilemez oluşunu temel alarak kesin ve doğru olarak farkında olunan şeyin, dış dünya nesnesi olamayacağını, ancak bir duyu verisi olabileceğini iddia eder [9]. Michael Huemer argümanı resmi bir şekilde, aşağıdaki gibi sunar:
“ 1. Kişi, yarısı suya batmış düz bir çubuğa bakarken, bükülmüş bir şeyin doğrudan farkındadır.
2. Bu durumda, ilgili hiçbir fiziksel şey bükülmüş değildir.
3. Dolayısıyla, kişi bu durumda fiziksel olmayan bir şeyin doğrudan farkındadır.
4. Bu durumda kişinin doğrudan farkında olduğu şey, normal, yanıltıcı olmayan olunan farkında algıda doğrudan şeyle aynı türdendir.
5. Dolayısıyla, kişi normal algıda fiziksel olmayan şeylerin doğrudan farkındadır.[10]”
Sırasıyla inceleyelim. (1) İçin: bu öncülde, örtük bir şekilde, algının nesneleri olduğunu ve bir deneyime sahip olmanın, bu nesne ile kurulan ilişki ile sağlandığını savunan ilişkiselci görüş kabul edilir. “Adverbial Kuram” olarak adlandırılan bir başka algı felsefesi kuramı ise, bu fikrin en başta gelen muhalifidir. Bu kurama göre bir deneyime sahip olmak, algı nesnesiyle bir tür ilişki halinde olmak değil, belirli bir biçimde duyumsama ediminde bulunmaktır. Örneğin, kırmızı bir domates deneyimine sahip olmak, ilişkiselci kurama göre, kırmızı bir domates ya da kırmızı bir yuvarlak duyu verisiyle ilişki halinde olmakla sağlanır. Adverbial kurama göre ise, bu deneyim, duyumsamanın belirli bir şekliyle, örneğin, kırmızı bir biçimde duyumsama ile [11] sağlanır. Dolayısıyla bahsi geçen önerme, halihazırda ihtilaflı ve sonuç için gerekli olduğundan, sonucun kabulü için sorun teşkil edecektir. (2) İçin: sezgisel esaslara dayanan bir önermedir, zira algımızda fiziksel entiteler, duyu verisi kuramının savunucularına göre, yer almaz, ki yukarıda bahsettiğimiz Ortak Faktör İlkesinin gereği de budur. Ancak genel eğilim, dış dünyadaki düz bir çubuğun suya girdiğinde büküldüğünü benimsemektense, o çubuğun yalnızca görünüşte büküldüğünü benimseme yönündedir. (3) İçin: (1) ve (2) kabul edildiğinde, reddedilmesi olanaksızdır, zira (1), bükülen bir şey algıladığımızı; (2), dış dünyada bükülen bir şey olmadığını iddia eder ve eğer, (1) ve (2)’de yer alan önermelerin kabul edilmesine rağmen (3) kabul edilmez ise, ya bükülen bir şey algılamadığımızı söyleyerek (1)’de yer alan önerme reddedilir, ya da dış dünyada da algımızdaki gibi bükülen bir şeyin var olduğunu söyleyerek (2)’de yer alan önerme reddedilir. Görüldüğü gibi, (1) ve (2)’de yer alan önermelere yapılacak bir doğru değerlemesi, bizi, (3)’de yer alan önermenin alacağı değerin, doğru olması gerektiğine götürür, tersi çelişkilidir. (4) İçin: (3)’de varılan ve yalnızca (1) ve (2)’de yer alan önermeler doğrulandığında doğrulanan özel sonuç, temelsiz bir şekilde genelleştirilir, diğer deyişle, yanılsama durumu olsun ya da olmasın her algısal durum için, dış dünya nesnelerinin doğrudan algılanmadığı iddia edilir. Muhtemelen bahsi geçen önerme, Ortak Faktör İlkesinin bir ifadesi olduğu iddia edilerek gerekçelendirilmeye çalışılacaktır. Fakat bu sefer de sonuç değişmeyecektir, zira Ortak Faktör İlkesi, bize, yalnızca doğru ve yanlış görünüşlerin fenomenal olarak birbirinden ayırt edilemeyeceğini söyler, doğru ve yanlış görünme durumlarının aslında aynı olduğunu değil.[12] Ortak Faktör İlkesi gerekçe gösterilerek, ancak doğrudan farkındalığımızın nesnesinin bir duyu verisi mi, yoksa dış dünya mı olduğunu, hangi algısal deneyimin doğru, hangisinin yanlış olduğunu bilmediğimizden ötürü, bilemeyeceğimiz söylenebilir, ama, doğrudan farkındalığımızın nesnesinin dış dünya olmadığı, bahsi geçen ilke ile iddia edilemez. Sonuç olarak, Ortak Faktör İlkesi de bahsedilen önerme için gerekçe olarak gösterilemeyeceğinden, önerme, dayanaksız gözükmektedir. William Fish, J. L. Austin’in, (4)’de yer alan önermeye yönelik, aşağıdaki itirazına dikkat çeker:
“Bana bir limonun, bir sabun parçasından genel olarak farklı olduğu söylenirse, hiçbir sabun parçasının limona benzemeyeceğini mi beklerim? Neden bekleyeyim ki? ”[13]
(5) İçin: (3)’deki özel sonucu, (4)’de dayanarak genelleştirir. Fakat (4)’de yer alan önerme dayanaksız olduğundan, (5)’de yer alan önerme de dayanaksızdır. Buna ilaveten, algı felsefesinin adverbial kuramı doğru ise, Yanılsama Argümanının savunucuları için aşılması gereken bir başka sorun daha olacaktır.
Sonuç olarak, (1) ve (2), (3) sonucunu gerektirdiği için, Yanılsama Argümanı, bu noktaya kadar geçerli bir şekilde ilerler. Ancak, (3), genelleştirilmek istendiğinde, bu tür bir genellemenin zorunluluğuna dair rasyonel bir gerekçe sunulmadığından, (4) ve (5)’de yer alan önermeler, zorunlu sonuç olarak kabul edilemez. Sözgelimi, Yanılsama Argümanının özel durumlar için iddiası geçerli gözükürken, genel durumlar için aynı şey söz konusu değildir: bu argüman, bir bütün olarak, doğru algılama çabası sürecinde istisna olan yanılsamaları, hatalı bir şekilde, sürecin bir normu olarak kabul etmektedir.[14]
2.2. Halüsinasyon Argümanı
Bir diğer Duyu Verileri Kuramını destekleyen argüman, halüsinasyon argümanıdır. Bu argüman, gayrı resmi bir şekilde, Yanılsama Argümanında olduğu gibi, duyuların güvenilemez olduğunu temele alarak doğrudan farkında olunan şeyin, dış dünya değil, duyu verileri olduğunu iddia eder. Jeff Speaks, argümanı resmi bir şekilde, aşağıdaki gibi sunar:
“1. Tüm deneyimlerin bir nesnesi vardır (algının ilişkisel görüşü).
2. Halüsinasyon deneyimlerinin zihnin dışında olan nesneleri yoktur.
3. Halüsinasyon deneyimlerinin zihnin içinde olan nesneleri vardır. (1 & 2)
4. Deneyim nesneleri, halüsinasyon ve doğru deneyim durumunda, aynıdır. C. Tüm deneyimlerin nesneleri, ister halüsinasyon ister doğru olsun, zihnin içindedir. [15] ”
Sırasıyla inceleyelim. (1) İçin: Yanılsama Argümanında da olduğu gibi, burada da temel öncülün muhalifi adverbial kuramdır. Adverbial kuram doğru ise, bahsi geçen önerme yanlıştır. Dolayısıyla bahsi geçen önerme, halihazırda ihtilaflı ve sonuç için gerekli olduğundan, sonucun kabulü için sorun teşkil edecektir. (2) İçin: eğer, halüsinasyon deneyiminin zihnin dışında bir nesnesi olsaydı, o zaman bu, halüsinasyon deneyimi olamazdı. Dolayısıyla bahsi geçen önerme, ilişkiselci anlayış bağlamında doğru kabul edilebilir. (3) İçin: (1) ve (2)’de yer alan önermeler doğru olduğunda, doğru olabilir. (1) ve (2)’de yer alan önermeler, adverbial kuram doğru ise, yanlıştır. O halde, adverbial kuram doğru ise, (3) yanlıştır. (4) İçin: Yanılsama Argümanında da yapıldığı gibi, (3)’de yer alan özel sonuç, bahsi geçen önerme ile genelleştirilip, tüm deneyimler için duyu verileri kuramı geçerli hale getirilmeye çalışılmaktadır. Öncesinde de gördüğümüz gibi, bu, geçersiz bir akıl yürütmedir. Ve yine öncesinde de gördüğümüz gibi, bu durum, Ortak Faktör İlkesi ile kurtarılamaz. (C) İçin: (3)’deki özel sonucu, (4)’de dayanarak genelleştirir. Fakat (4)’de yer alan önerme dayanaksız olduğundan, (C)’de yer alan önerme de dayanaksızdır. Buna ilaveten, algı felsefesinin adverbial kuramı doğru ise, Halüsinasyon Argümanının savunucuları için aşılması gereken bir başka sorun daha olacaktır.
Bu incelemenin sonuçları, Yanılsama Argümanındakiler ile aynıdır.
2.3. Naif Realizm Paradoksu
Naif realizm, algıda doğrudan farkında olunan şeyin, dış dünya nesneleri olduğu fikridir ve görüldüğü üzere, duyu verileri kuramını reddeder. [16] Bu başlık altında sunacağımız argüman ise, diğer sunduklarımızdan daha farklı olarak, naif realizmin çelişkisini göstermeyi amaçlar. Bertrand Russell, bu argümanı, ”An Inquiry into Meaning and Truth” adlı kitabında ifade eder. Onun argümanını, aşağıdaki gibi formüle edebiliriz:
- Naif realizm, fiziksel gerçekleri içerir.
- Fiziksel gerçekler, naif realizmin yanlış olduğunu gösterir.
- Dolayısıyla, naif realizm doğru ise, yanlıştır.
- O halde, naif realizm yanlıştır. [17]
Sırasıyla inceleyelim. (1) İçin: fiziksel gerçeklerden kastedilmek istenilen, dış dünyayı algılamanın belirli koşullar altında, mesela sinir sistemimin bir şekilde etkilenmesi ile gerçekleştiğidir. (2) İçin: örneğin bir elmayı doğrudan gözlemlediğimizde, doğrudan farkında olduğumuz şey, fiziksel gerçeklere göre, elmanın benim sinir sistemim üzerindeki etkisidir. Ancak naif realizm, elmanın kendisini doğrudan algıladığımızı söylediğinde, fiziksel gerçeklerin kabul etmediği bir şeyi kabul etmiş olur. [18] (3) İçin: (1) ve (2)’de yer alan önermeler doğru kabul edildiğinde, zorunlu olarak, doğru kabul edilmelidir. (4) İçin: (1) ve (2)’de yer alan önermeler, (3)’deki önerme ile, (4)’deki önermeyi sonuç gösterir. (3) reddedilmediğinde, bahsi geçen sonucun kabul edilmemesi olanaksızdır.
Sonuç olarak, (1) ve (2), (3) ve (4)’ü zorunlu olarak gerektirdiği için, argüman geçerlidir. Naif realizm, sinir sistemlerinin etkilenişi ile dış dünya nesnelerini algıladığını kabul ettiğinde, doğrudan farkındalığın nesnelerini dış dünya kabul edemeyecek ve kendisini yanlışlayacak gibi gözükmektedir. Ancak bu, en azından yalnızca bu argüman dahilinde, soyut bir şekilde duyu verilerini kabul etmeyi gerektirmez: duyu verilerinin, sinir sistemleri gibi fiziksel gerçekler ile doğallaştırılmış hali de kabul edilebilir.
Sonuç
Duyu verileri kuramının, doğrudan farkındalığımızın nesnesinin ne olduğuna ve ne olamayacağına dair yaptığı çıkışlara, bu çıkışların geçerliliğine ve genel itibariyle algı sorunlarının içeriğine değindik. Daha spesifik olarak, Yanılsama ve Halüsinasyon Argümanının karşılaştığı adverbial eleştirilere dikkat çekerek, algının ilişkiselci ve adverbial görüşü arasındaki uzlaşmazlığın sonuçlarını değerlendirdik. Buna ilaveten, Sayın Bertrand Russell’ın işaret ettiği Naif Realizm Paradoksunu, layıkıyla analiz etmeye çalıştık. Tüm bu süreç içerisinde, “duyu verileri” olarak adlandırılan bu kuramın içeriğini, okurlar için daha açık bir hale getirebildiğimizi düşünüyorum.
Yazar: Tuğra Kesenci
Kaynak: Tuğra Kesenci, Duyu Verileri Fikri ve Dayanakları, https://www.academia.edu/119247688/DUYU_VER%C4%B0LER%C4%B0_F%C4%B0KR%C4%B0_VE_DAYANAKLARI , Erişim Tarihi: 20.05.2024
Dipnotlar
[1] Lewis, C. I. (1952). The given element in empirical knowledge. The Philosophical Review, 170.
[2] a.g.m., 171.
[3] Fish, W. (2021). Philosophy of perception: A contemporary introduction. Routledge, 4.
[4] Dretske, F. (1995). Naturalizing the mind. mit Press, 2.
[5] Nanay, B. (2015). Perceptual representation/perceptual content. İçinde: Matthen, M. (Ed.). (2015). The Oxford handbook of philosophy of perception, 154. OUP Oxford.
[6] Price, H.H. (1932) Perception (London: Methuen), 3. Aktaran: Fish, Philosophy of perception: A contemporary introduction, 5.
[7] Snowdon, P. F. (2015). Sense-data. The Oxford handbook of philosophy of perception, 128.
[8] Fish, Philosophy of perception: A contemporary introduction, 3.
[9] Odozor, U. S., & Okonkwo, S. O. (2019). Sense perception and the problem of illusion. Global Journal of Social Sciences, 18, 26.
[10] Huemer, Michael, “Sense-Data”, The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Winter 2017 Edition), Edward N. Zalta (ed.), URL = https://plato.stanford.edu/archives/win2017/entries/sense-data/.
[11] Speaks, J. (2007). The arguments from illusion and Hallucination. www3. nd. edu/jspeaks/courses/2007–8/43904/_ HANDOUTS/illusion-sense-data. pdf, 4.
[12] Fish, Philosophy of perception: A contemporary introduction, 4.
[13] Austin, J. L., & Warnock, G. J. (1962). Sense and sensibilia (Vol. 83). Oxford: Clarendon Press, 50. Aktaran: Fish, Philosophy of perception: A contemporary introduction, 14.
[14] Odozor & Okonkwo, Sense perception and the problem of illusion, 28.
[15] Speaks, The arguments from illusion and Hallucination, 2.
[16] Huemer, M. (2001). Skepticism and the Veil of Perception. Rowman & Littlefield, 3.
[17] Russell, B. (1995). An inquiry into meaning and truth. Routledge, 15.
[18] a.g.e., 15.
Kaynakça
Dretske, F. (1995). Naturalizing the mind. mit Press.
Fish, W. (2021). Philosophy of perception: A contemporary introduction. Routledge.
Huemer, M. (2001). Skepticism and the Veil of Perception. Rowman & Littlefield.
Huemer, Michael, “Sense-Data”, The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Winter (ed.), Zalta 2017 Edition), Edward N. URL = https://plato.stanford.edu/archives/win2017/entries/sense-data/.
Lewis, C. I. (1952). The given element in empirical knowledge. The Philosophical Review, 168-175.
Nanay, B. (2015). Perceptual representation/perceptual content. The Oxford handbook of philosophy of perception, 153-167.
Odozor, U. S., & Okonkwo, S. O. (2019). Sense perception and the problem of illusion. Global Journal of Social Sciences, 18, 23-32.
Russell, B. (1995). An inquiry into meaning and truth. Routledge.
Snowdon, P. F. (2015). Sense-data. The Oxford handbook of philosophy of perception, 118-135.
Speaks, J. (2007). The arguments from illusion and Hallucination. www3. nd. edu/jspeaks/courses/2007–8/43904/_ HANDOUTS/illusion-sense-data. pdf.